2024-03-28T08:59:05Zhttp://i-rep.emu.edu.tr:8080/oai/request
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/17392016-02-05T18:25:40Zhdl_11129_2097Sporcularda ve Sedanter Bireylerde Besin Tüketiminin, Besin Öğesi Alımının ve Egzersizin Oksidatif Stres Üzerindeki Etkisinin DeğerlendirilmesiDal, SılayBeslenme ve DiyetetikOksidatif Stres - SporcularOksidatif stres, Antioksidanlar, Sporcu beslenmesiOxidative stress, Antioxidants, Sports nutritionABSTRACT: The aim of this study is to determine the oxidative stress both in professional volleyball players and sedentary individuals. Comparison of the oxidative stress levels of athletes and sedentary individuals had been made by taking blood samples. The
observation of the oxidative stress and nutrient relationship in both groups was analysed.
In total 25 male participants the age between 19-24 were recruited in this study;
the 12 male participants were participated from EMU volleyball team while 13 sedentar
male participants were recruited from EMU departments. All participants were asked to
fill a food frequency questionnaire and also participants’ body analysis was done by
JAWON X-Scan Plus II. Both sedentary individuals and the members of volleyball team
had been joined to a spinning session which was take one-hour. Both in the beginning
and at the end of the session blood samples were taken by nurses from all participants.
After the blood collection, to assess the oxidative stress, bloods were analyzed with a
spectrophotometric method which was used for the determination of the MDA
(malondialdehyde) in the blood. The mean MDA values for volleyball team players before spinning session was 4,3±1,4 nmol/ml, for sedentary individuals this value was 5,8±1,5 nmol/ml. In terms of MDA values, before spinning session there were a significant differences between the volleyball team players and sedentary individuals (p<0,05). Before the spinning session, volleyball team players have lower MDA values than sedentary individuals. After the spinning session, in the same way, the MDA values were compared between volleyball team players and sedentary individuals, as a result there were a significant differences between two groups(p<0,05). After the spinning session, MDA values in volleyball team players were lower than the sedentary individuals.
Intake of vitamin C, B6 and carotene, which those vitamins have roles in
antioxidant defence system in body, significantly differs between sports and sedentary
individuals. Intake of these vitamins are higher in volleyball team players than sedentary
participants. However, there is no significant correlation between MDA values and
nutrient intakes in both sports and sedentary individuals. In both groups, there was a
negative correlation between MDA values and fresh fruit juice consumption (r=-0,551).
Chronic exercise has positive effect on oxidative stress. MDA values in athletes
are lower than sedentary individuals before and after spinning session. Further studies
needed to be done, to determine the relationship between oxidative stress and nutrient
intakes. Keywords: Oxidative stress, Antioxidants, Sports nutrition
…………………………………………………………………………………………………………………………
ÖZ: Bu çalışma, uzun süre profesyonel olarak voleybol oynayan kişilerde yoğun
egzersiz öncesi ve sonrası oksidatif stesin belirlenmesi, sedanter yaşam tarzına sahip
bireylerle oksidatif stresin kıyaslanması ayrıca besin tüketimlerinin ve vücut
kompozisyonlarının oksidatif strese olan etkisinin saptanması amacı ile planlanmış ve
yürütülmüştür. Çalışmaya 19-24 yaşları arasında DAÜ erkek voleybol takımından 12
gönüllü sporcu, ve sedanter yaşam tarzına sahip 13 gönüllü erkek DAÜ öğrencisi
katılmıştır. Tüm bireylere besin tüketim sıklığı anketi uygulanmış ve JAWON X-Scan
Plus II cihazı kullanılarak vücut analizleri alınmıştır. Tüm bireylerden 1 saatlik spinning
seansı öncesi ve sonrasında 5 cc’lik miktarlarda alınan kan örneklerinde laboratuvarda
spektrofotometrik yöntemle MDA (malondialdehit) miktarlarına bakılarak oksidatif stres
düzeyleri belirlenmiştir. Ayrıca çalışmaya katılan bireylere besin tüketim sıklığı anketi
uygulanmış, enerji ve besin öğesi alımları değerlendirilmiştir. Sporcuların spor öncesi
MDA değerleri ortalaması 4,3±1,4 nmol/ml, sendanter bireylerin ise 5,8±1,5 nmol/ml
olarak bulunmuştur. Sporcu ve kontrol grubu bireylerin spor öncesi MDA değerleri
arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0,05). Sporcu
bireylerin spor öncesi MDA değerleri , sedanter bireylere göre daha düşük bulunmuştur.
Sporcu ve sedanter bireylerin spor sonrası MDA değerleri karşılaştırıldığında;
gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0,05).
Sporcu bireylerin spor sonrası MDA değerleri , sedanter bireylere göre daha düşük
bulunmuştur. Antioksidan mekanizmasında rolü olduğu bilinen B6, C vitamini ve
karoten vitaminlerinin tüketim miktarlarında sporcu ve sedanter bireylerde istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmuş olmasına rağmen, sporcu ve sedanter bireylerde MDA
değerleri ve besin öğeleri arasındaki ilişkiye bakıldığında hem sporcu hem de sedanter
bireylerin besin öğesi alımı ile MDA değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
korelasyon bulunamamıştır. Taze meyve suyu tüketimi ve MDA değerleri arasında ise
negatif bir kolerasyon olduğu saptanmıştır (r= -0,551).
Sonuç olarak bu çalışmada uzun süre profesyonel olarak spor yapan bireylerde,
sedanter bireylere kıyasla oksidatif stresin istatistiksel olarak anlamlı derecede daha
düşük olduğu saptanmıştır. Besin öğeleri ve oksidatif stres arasındaki ilişkinin
belirlenebilmesi için daha fazla örneklemle daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Oksidatif stres, Antioksidanlar, Sporcu beslenmesi.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Barış Öztürk.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)2015-06-24T12:14:04Z2015-06-24T12:14:04Z2015-02ThesisDal, Silay. (2015). Sporcularda ve Sedanter Bireylerde Besin Tüketiminin, Besin Öğesi Alımının ve Egzersizin Oksidatif Stres Üzerindeki Etkisinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/1739other
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/28142016-06-29T23:00:34Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yaşayan Metabolik Sendromu Olan ve Olmayan Bireylerde Fiziksel Aktivite Düzeyinin KarşılaştırılmasıKazaz, İsmetFizyoterapi ve RehabilitasyonMetabolik SendromMetabolik Sendrom, Fiziksel Aktivite, EgzersizMetabolic Syndrome, Physical Activity, ExerciseThe aim of this research was to determine the physical activity levels of the individuals with Metabolic Syndrome (MetS) diagnosis in TRNC, and compare these with the physical activity levels of the individuals without MetS diagnosis in TRNC. The research group included; the study group that consisted of the volunteers with MetS diagnosis and the control group that consisted of the volunteers who were excluded from the MetS diagnosis criteria.
The number of individuals to be involved to the groups in the study was determined by using pawer analiysis. According to the power analisis, the number of individuals to be included in, the examination group: 660 people with MetS (310 Femail, 350 Mail) and the control group: 660 people without MetS (310 Femail, 350 Mail) were determined and then the study was set on. The individuals that were 30-55 years old were included to the study, while those with ortopedic and neurologic disorders, or with conseguential respiratuar problems, or those with major visual, auditory or articulation problems were exdcluded. The sociodemographicattributes and the physical (age, body mass, index) characteristics of the individuals included, were recorded. Pain evaluation (VAS) was used, and to evaluate the life quality of the people involved to the study, Nothingham Health Profile was applied. To determine the physical activity level IPAQ, long was used. CIQ was applied to state the integration of the individuals to the community; and additionally biochemical evaluations were done. SPSS-18 for Windows package programme was used to estimate the data collected; and Ki-square test, T-test, One Way Variance Analysis, Kruskal Wallis Variance Analysis were used as statistical analysis methods.
The physical activity level of the people in the MetS group was found significantly lower than the physical activity level of the individuals without MetS as a result of this study. The Study showed that an active lifestyle is a very important criterier in the prevention of MetS.
Keywords: Metabolic Syndrome, Physical Activity, ExerciseÖz: Bu çalışmanın amacı; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yaşayan metabolik sendrom (MetS) tanısı konmuş bireylerde fiziksel aktivite düzeyini belirleyerek metabolik sendromu olmayan bireylerin fiziksel aktivite düzeyleri ile karşılaştırmaktı. Çalışma, MetS tanısı konmuş gönüllülerden oluşan çalışma grubunu ve MetS tanı kriterleri dışında kalan bireylerden oluşan kontrol grubunu içerdi.
Gruplardaki kişi sayısının belirlenmesinde power analizinden faydalanıldı. Power analizi ile birey sayıları 660 MetS’li bireye karşılık (310 kadın, 350 Erkek) 660 kişilik kontrol grubu (310 Kadın, 350 Erkek) olarak belirlendikten sonra çalışma başlatıldı. Çalışmaya, 30-55 yaş aralığında olan bireyler dâhil edilirken, ortopedik ve nörolojik rahatsızlıklara sahip olan, ciddi respiratuar problemleri bulunan, ciddi görme, duyma ve konuşma bozuklukları olan kişiler dâhil edilmedi. Çalışmaya alınan bireylerin Sosyo-Demografik özellikleri, (yaş, eğitim, sigara kullanımı vb) kaydedildi. Bireylerin sağlıkla ilgili yaşam kalitelerini değerlendirmek amacıyla Nothigham Sağlık Profili, depresyon değerlendirmesi için Beck Depresyon Ölçeği, fiziksel aktivite düzeylerinin belirlenmesinde, Uluslar Arası Fiziksel Aktivite Anketi’nin uzun formu kullanıldı, ek olarak biyokimyasal değerlendirmeler yapıldı. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS-18 windows paket programı, istatistik analiz yöntemlerinden Ki-Kare testi, t-testi, Tek Yönlü Varyans Analizi, Kruskal Wallis Varyans Analizi kullanıldı.
Çalışma sonunda çalışma grubundaki fiziksel aktivite düzeyinin kontrol grubundaki fiziksel aktivite düzeylerine göre çok daha düşük olduğu bulundu. Çalışma
grubundaki bireylerin sağlık problemleri kontrol grubuna göre daha çoktu. Çalışma inaktif yaşamın MetS’in oluşmasında önemli etkenlerden biri olarak kabul edilebileceğini ve aktif yaşamın MetS’in oluşmasını engelleme konusunda çok iyi bir başlangıç noktası olabileceğini gösterdi.
Anahtar Kelimeler: Metabolik Sendrom, Fiziksel Aktivite, EgzersizFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender2016-06-29T08:21:09Z2016-06-29T08:21:09Z2016-022016-02masterThesisKazaz, İsmet. (2016). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yaşayan Metabolik Sendromu Olan ve Olmayan Bireylerde Fiziksel Aktivite Düzeyinin Karşılaştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/2814turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/28652016-08-18T23:00:31Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yaşayan Beta Talasemi Majorlü Kadın Bireylerdeki Kas Kuvveti, Fiziksel Performans ve Kemik Mineral Yoğunluğunun DeğerlendirmesiCan, EmineFizyoterapi ve RehabilitasyonBeta Talasemi MajorKemik Mineral YoğunluğuYaşam KalitesiBeta Thalassemia MajorBone Mineral DensitQuality LifeThe aim of this study was to assess the muscle strength, physical performance, bone mineral density, balance, pain and life quality of the women individuals living in T.R.N.C. with β-TM that were diagnosed by the hematologist and to compare the results with healthy women β-TM (40.3 ± 6.17) was taken as the experiment group. Healthy women who were choosen ramdomly were taken as control group. The power analysis was used to determine the number of people that were included into the groups. New York Postural Analysis Method and flexibility tests were applied for body alignment and flexibility. For the determination of the life quality about health, SF-36 Questionnarrie; for pain assesment was applied to visual analog scale (VAS) and were applied. The Physical performances were examined with 6 min walk test to assess the object muscle strength, Hand Held Dinamometer (HHD) was used and BERG Balance Scale was performed to assess the balance and BMD data was analysed by DEXA reports. Despide the 100% of control of Thalassamia births in North Cyprus, we think that taking into account of the special of its epidomiology around the World it is neccessary to from a specialized medical team for the future, from now, based on the goverments health politics, to be able to tackle Thalassemia problem if or when it reoccurs in North Cyprus. We also believe in the importance of including physiotherapists whithin that team to help reduce the possible health risks, working with a planned treatment plan to conduct the exercise programs.
Keywords: Beta Thalassemia Major, Bone Mineral Densit, Quality LifeÖZ
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan β Talasemi Major tanısı konmuş kadınlarda; kas kuvveti, fiziksel performans, kemik mineral yoğunluğu, denge, ağrı ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi ve sağlıklı kadın bireylerle karşılaştırılmasıdır. KKTC’de yaşayan, hematolog tarafından β Talasemi Major teşhisi konmuş kadın bireylerden oluşan deney grubu, rastgele seçilmiş sağlıklı kadın bireyler de kontrol grubunu oluşturmuştur. Power Güç analizi ile gruplara alınan kişi sayısı belirlenmiştir. New York Postür Analizi, esneklik ve kısalık testleri, ağrı değerlendirmesi vizüel analog skalası (VAS), sağlıkla ilgili yaşam kalitesini değerlendirmek için SF-36 anketi, objektif kas kuvvetinin belirlenmesinde (HHD), denge değerlendirmesi için BERG Denge skalası, fiziksel performans değerlendirmesi için 6 dk yürüme testi yapılmış, KMY değerleri için DEXA cihazından alınan sonuçlar değerlendirilmiştir. Tüm bu değerlendirmeler kontrol grubu içinde yapılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre, KKTC’de Talasemili hasta doğumu sıfırlansada dünyadaki yayılma hızını göz önüne alarak ülkemizde uzmanlaştırılacak kadronun devlet politikası çerçevesinde ileriye dönük sistemli program dahilinde altyapısının oluşturulması ve Talasemi hastalarıyla ilgili tedavi planı oluşturulurken, hastalığın her döneminde, olası sağlık risklerini azaltmak, sağlık kazanımları ve hastaları egzersiz açısından yönlendirecek, cesaretlendirecek fizyoterapistlerin de sağlık ekibinin içinde yer almasının yararlı olacağını düşünüyoruz.
Anahtar Kelimeler: Beta Talasemi Major, Kemik Mineral Yoğunluğu, Yaşam KalitesiFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Eş-Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hülya Harutoğlu.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Harutoğlu, Hülya (Tez Danışmanı)Angın, Ender (Eş-Tez Danışmanı)2016-08-18T07:31:31Z2016-08-18T07:31:31Z2016-022016masterThesisCan Emine. (2016). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yaşayan Beta Talasemi Majorlü Kadın Bireylerdeki Kas Kuvveti, Fiziksel Performans ve Kemik Mineral Yoğunluğunun Değerlendirmesi.Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/2865turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/28662016-08-18T23:00:33Zhdl_11129_2097Obez Çocuklara Diyetisyen Tarafından Uygulanan Tıbbi Beslenme Tedavisinin Ağırlık Denetimi ve Beslenme Alışkanlıkları Üzerine EtkisiCumaoğlu, TuğçeBeslenme ve DiyetetikObezite - Çocuklar - Diyet ProgramlarıÇocuk SağlığıObez ÇocuklarObeziteBKİ PersentilÇocukTıbbi Beslenme Tedavisi (TBT)Beslenme AlışkanlıklarıDiyetisyenObesityBMI PercentileChildrenMedical Nutrition Therapy (MNT)Nutrition Habits, DietitianThis research was carried out between December 2014-April 2015 at a special Nutrition and Counseling Center for the purpose of weight control of 48 children between ages 10-18 years. Research took 8 weeks. Obese children and their families were assesed about eating habits and general characteristics. In addition physical activity levels and food intakes were recorded and anthropometric measurments were taken only the children. Obesity prevelance in obese children family was 70.8%. At the beginning of the study 79.2% of obese children were found to be >97 percentile of BMI. At the beginning 10-13 age group children consume average 2274+153.6 kcal/day,14-18 age group 2738+249. 4kcal/day energy intake. After applied of MNT energy intakes reduced for 10-13 age grooup to mean of 1791+65.1 kcal/day and the 14-18 age group to 2214+123.3 kcal/day. As a result of the MNT; in the 10-13 age group, the mean BMI in obese boys show decline from 31.2to 30.0 kg/m2, while the 14-18 age group drop from 34.1 to 31.9 kg/m2. In the girls 10-13 age group with these values were; 29.5 to 28.3 kg/m2, while the 14-18 age group droped from 30.4 to 28.9 kg/m2. At the end of the study all children started to take regular meals. Significantly increased KİDMED points were observed at the end of study (p <0.05). Physical activity levels of children were found to be increased statistically significant (p <0.05). As a result; weight gain was stopped, weight loss has been achieved and positive eating habits developed in children with under the supervision nutrition therapy by a dietitian.
Keywords: Obesity, BMI Percentile, Children, Medical Nutrition Therapy (MNT), Nutrition Habits, Dietitian.ÖZ:
Bu araştırma Aralık 2014-Nisan 2015 tarihleri arasında özel bir Beslenme ve Danışma Merkezine vücut ağırlığı kontrolü amacıyla başvuran, yaşları 10 ile 18 yıl olan 48 çocuk üzerinde yürütülmüştür. Araştırma 8 hafta sürmüştür. Obez çocuklardan; kendi ve aileleri hakkında genel özellikler ve beslenme alışkanlıklarına ilişkin bilgiler elde edilmiştir. Sadece çocuklardan ek olarak fiziksel aktivite düzeyleri, haftalık besin tüketim kayıtları istenmiş, antropometrik ölçümleri alınmıştır. Çocukların %70.8’inin ailelerinde de obezite olduğu bildirilmiştir. Araştırmanın başında obez çocukların %79.2’sinin BKİ persentil değerlerinin >97. olduğu saptanmıştır. Araştırma başında 10-13 yaş grubu çocukların ortalama 2274+153.6 kkal/gün, 14-18 yaş grubu çocukların 2738+249.4 kkal/gün enerji alımları olduğu belirlenmiştir. İzlem sonunda 10-13 ve 14-18 yaş grubu sırası ile 1791+65.1 kkal/gün,2214+123.1 kkal/gün enerji alımları olduğu saptanmıştır. TBT sonucunda; erkeklerde 10-13 yaş grubunda BKİ ortalaması 31.2’den 30.0 kg/m2’ye, 14-18 yaş grubunda ise 34.1’den, 31.9 kg/m2’ye düşüş göstermiştir. Kızlarda ise sırası ile BKİ 29.5’den 28.3 kg/m2’ye, 30.4’den 28.9kg/m2’ye düşmüştür. Araştırmanın sonunda çocukların öğün alımları düzenli hale getirilmiştir. Araştırmanın sonunda KİDMED puanları ile fiziksel aktivite düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artış olmuştur (p<0.05). Sonuç olarak diyetisyen tarafından uygulanan TBT ile çocukların vücut ağırlık artışları durdurulup, ağırlık kayıpları sağlanmıştır ve beslenme alışkanlıklarında iyileşme sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Obezite, BKİ Persentil, Çocuk, Tıbbi Beslenme Tedavisi (TBT), Beslenme Alışkanlıkları, DiyetisyenBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Perihan Arslan.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Arslan, Perihan2016-08-18T07:35:45Z2016-08-18T07:35:45Z2016-012016masterThesisCumaoğlu, Tuğçe (2016). Obez Çocuklara Diyetisyen Tarafından Uygulanan Tıbbi Beslenme Tedavisinin Ağırlık Denetimi ve Beslenme Alışkanlıkları Üzerine Etkisi.Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/2866turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/29862016-10-11T23:00:51Zhdl_11129_2097Obez Bireylerde Yüksek Proteinli Diyetler ile Normal Proteinli Diyetlerin Kilo Verme Açısından KıyaslanmasıYoldağ, FatmaBeslenme ve DiyetetikObezite - Diyet ProgramlarıObeziteYüksek ProteinYüksek Proteinli DiyetBKİTıbbi Beslenme TedavisiObesityHigh ProteinHigh Protein DietBMIMedical Nutrition TreatmentThis study has been carried out to compare the weight loss between obese
individuals without any identified chronic disease (with or without hyperlipidemia)
who had high protein diet and normal protein for a period of 6 weeks. Obese
individuals have been selected among those who consulted Nutrition and Diet Centre
with an intention of losing weight. 30 individuals participated in the study and the
persons have been divided into two separate groups as random ‘intervention’ (n=15)
and ‘control’ (n=15). The diet applied to both groups is designed in a way that their
base diet would not be below the rate of their base metabolism pace. While the
amount of daily protein in high protein diet is arranged as approximately 25% of the
daily energy, the amount of protein in normal diet is arranged as approximately 15%
of the daily energy intake. The amount of fat in the diets applied to both groups has
not exceeded %30 of daily fat intake. Individuals in the intervention group have
taken (3.8g-11.3g) of commercial protein supplement in addition to natural foods.
The body weights measurements of the persons have been taken every week and
anthropometric measurements of the persons have been taken at the beginning and
every fortnight until the end of the study. The weight loss of females in the
Intervention group has been found as -4,9±0,67 kg and the weight loss of women in
the control group has been identified as -4,0±0,84 kg (p>0,05). As regards male
individuals, the weight loss has been found to be -6,4±1,45 kg, and -5,7±2,31 kg in
the control group (p>0,05). No significant difference has been found in total
cholesterol, LDL-cholesterol, HDL-cholesterol, triglycerides, LDL-cholesterol/HDLcholesterol,
hunger blood glucose, hunger insülin and HbA1c in both the
intervention and control groups when their blood parameters have been examined at
the beginning and at the end of the study (p>0,05). The study reveals that high
protein diet has resulted in with more weight loss compared to normal protein diet in
a short period and yet the difference does not reveal any significant statistical
meaning and it decreases body fat mass more in women (p<0,05) and it doesn’t have
a negative effect to blood parameters.
Keywords: Obesity, High Protein, High Protein Diet, BMI , Medical Nutrition
TreatmentOZ:Bu çalışma, herhangi bir kronik hastalığı olmayan (hiperlipidemisi
olan/olmayan) obez bireylerde yüksek proteinli diyet ile normal proteinli diyetin 6
hafta boyunca kilo verme açısından kıyaslanması amacıyla yapılmıştır. Obez bireyler
özel bir Beslenme ve Diyet Merkezi’ne kilo verme amacıyla gelen kişiler arasından
seçilmiştir. Çalışmaya 30 kişi katılmış ve bireyler rastgele ‘müdahale’ (n=15) ve
‘kontrol’ (n=15) grubuna ayrılmıştır. Müdahale (yüksek proteinli diyet) ve
kontrol(normal proteinli diyet) grubunda yer alan bireylere zayıflamalarına yönelik
bazal metabolizma hızının altına düşmeycek şekilde bir beslenme programı
uygulanmıştır. Yüksek proteinli diyetin günlük protein miktarı enerjinin yaklaşık
%25’i, normal proteinli diyetin günlük protein miktarı ise enerjinin yaklaşık %15’i
olacak şekilde ayarlanmıştır. Her iki grupta yer alan bireylere uygulanan diyetlerin
yağ miktarları günlük enerjinin % 30’unu geçmemiştir. Müdahale grubunda yer alan
bireyler doğal besinlere ek olarak bir miktar (3.8g-11.3g) ticari protein tozu
kullanmıştır. Bireylerin vücut ağırlıkları her hafta, antropometrik ölçümleri
başlangıçta ve çalışmanın sonuna kadar onbeş günde bir ölçülmüştür. Müdahale
grubunda bulunan kadın bireylerin vücut ağırlığı kaybının -4,9±0,67 kg olduğu,
kontrol grubunda bulunan kadın bireylerin ise -4,0±0,84 kg olduğu saptanmıştır
(p>0,05). Müdahale grubunda bulunan erkek bireylerin vücut ağırlığı kaybının
-6,4±1,45 kg olduğu, kontrol grubunda bulunan erkek bireylerin ise -5,7±2,31 kg
olduğu saptanmıştır (p>0,05). Müdahale ve kontrol grubunda yer alan bireylerin kan
parametreleri incelendiğinde çalışma başlangıcı ve çalışma sonu serum total
kolesterol, LDL-kolesterol, HDL-kolesterol, trigliserit, LDL-kolesterol/HDLkolesterol,
total kolesterol/HDL-kolesterol, açlık serum glukozu, açlık insulin ve
HbA1c farkları arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0,05). Çalışmanın
sonunda kısa dönemde yüksek proteinli diyetle kilo kaybının normal proteinli diyete
göre daha fazla olduğu, ancak bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı,
kadınlarda vücut yağ kütlesini daha fazla azalttığı (p<0,05) ve kan parametrelerinin
de olumsuz etkilenmediği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Obezite, Yüksek Protein, Yüksek Proteinli Diyet, BKİ , Tıbbi
Beslenme TedavisiBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Seyit Mehmet Mercanlıgil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Mercanlıgil, Seyit Mehmet2016-10-11T04:07:32Z2016-10-11T04:07:32Z2016-022016masterThesisYoldağ, Fatma. (2016). Obez Bireylerde Yüksek Proteinli Diyetler ile Normal Proteinli Diyetlerin Kilo Verme Açısından Kıyaslanması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/2986turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/31942017-04-20T23:00:38Zhdl_11129_2097K.K.T.C Mağusa Bölgesi’nde İlkokul Öğrencilerinin Bilgisayar Oyun Bağımlılığı ile Obezite Arasındaki İlişkiMohaç, GökçeBeslenme ve DiyetetikObezite - Çocuklar - Obez Çocuklar - Bilgisayar Oyunları - Psikolojik EtkenlerÇocuk SağlığıObez Çocuklarobeziteçocukluklarbeslenmeoyun bağımlılığıobesitygame addictionnutritionThe aim of this study is to determined that the increment of game addiction
and malnutrition of primary school children (especially 11 or 12 years old) has
interrelation with obesity. The augmentation of computer game addiction in primary
school leads and causes obeseness.
The survey was accomplished in Famagusta city’s primary schools between
February – April 2015. During this research, 300 students were chosen from each
school. The age range was 9-10 and 10-11 year old children. ‘Personal Information
Form’, ‘Game Addiction Scale for Children’ and food consumption frequency were
applied, besides, the 2 days records of food consumption (one is weekday one is
weekend) anthropometric characteristics were detected.
For statistical evaluation of data, Kolmogrov- Smirnov, Stundent t test and
Pearson correlation tests were used.
Our results clearly demonstrated that; 3% children are very skinny, 8% are
thin, 50, 7% are in normal weight, 9, 3% are barely fat and 29% are obese.
Furthermore, we can see that 81, 67 % of students have breakfast while 18, 3 % have
don’t. Despite this, it is mentioned that the most skipped meal is breakfast due to lack
of time (40, 87 % percentage). When we compare the obese and non-obese students
in terms of game addiction scale, obese students scores higher marks than not-obese
students. While student’s body weights, their BMI results and their waist
circumference are increase, it brings along with game addiction scale marks as well.
Sedentary living, computer addiction, fast-food and sugared products
consumption are all reason of obesity.
Parents should control their children’s playing time and should definitely be
very interested with children’s nutritional habit for healthy eating awareness.
Keywords: obesity, children, game addiction nutritionÖZ:
Bu çalışmanın amacı; İlkokul 4. ve 5. sınıflarda oyun bağımlılığı artışı ve
dengesiz beslenmenin obeziteyle ilişkisini saptamaktır. İlkokul çocuklarında
bilgisayar oyun bağımlılığındaki artış, çocukluk çağında obeziteyi artırmaktadır.
Yöntem: Araştırma Şubat - Nisan 2015 tarihleri arasında, Mağusa Bölgesi
şehir merkezindeki ilkokullarda yapılmıştır. Her ilkokuldan birer 4. sınıf, birer tane
de 5. sınıf seçilerek, 300 öğrenci araştırmaya dahil edilmiştir.
Kişisel Bilgi Formu’, ‘Çocuklar için Bilgisayar Oyun Bağımlılığı Ölçeği’ ve
besin tüketim sıklığı uygulanmış, 2 günlük (1 gün hafta içi 1 gün hafta sonu) besin
tüketim kaydı alınarak antropometrik ölçümleri yapılmıştır. Verilerin istatistiksel
değerlendirilmesinde; Kolmogrov- Smirnov, Stundent t test ve Pearson korelasyon
testleri kullanılmıştır.
Bulgular: Yapmış olduğumuz araştırma sonucunda; öğrencilerin % 3.0’ ünün
çok zayıf, %8.0’inin zayıf, % 50.7’sinin normal ağırlıkta, % 9.3’ünün hafif şişman ve
% 29.0’unun obez oldukları görülmektedir. Öğrencilerin % 81,67’ sinin sabah
kahvaltısını tükettiği, % 18.33’ünün ise tüketmediği görülmektedir. En sık atlanan
öğünün kahvaltı olduğu ve nedeninin % 40.87 oranla zaman yetersizliği olduğu
belirtilmiştir. Obez öğrenciler oyunu bırakamama alt ölçeğinden; obez olmayan
öğrencilere göre daha yüksek puan almıştır. Öğrencilerin vücut ağırlıkları, Beden
Kütle İndeksleri, bel çevreleri arttıkça, oyunu bırakamama alt ölçeğinden aldıkları
puanlar da artmaktadır.
Sonuç: Sedanter yaşam, bilgisayar bağımlılığı, fast food türü, şekerli
besinlerin fazla tüketimi obezitenin nedenleri arasındadır.
Anahtar Kelimeler: obezite, çocukluklar, beslenme, oyun bağımlılığıBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Barış Öztürk.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Öztürk, Barış2017-04-20T06:50:08Z2017-04-20T06:50:08Z2015-092015masterThesisMohaç, Gökçe. (2015). K.K.T.C Mağusa Bölgesi’nde İlkokul Öğrencilerinin Bilgisayar Oyun Bağımlılığı ile Obezite Arasındaki İlişki. Tez (Yüksek Lisans), Beslenme ve Diyetetik Bölümü. Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3194turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/32312017-04-24T23:00:30Zhdl_11129_2097Kalsiyum Tüketimi Yetersiz Olan Premenstrual Sendromlu (PMS) Kadınlarda Besinsel Olarak Yeterli Kalsiyum Alımlarının PMS Semptomları Üzerine Etkisinin BelirlenmesiHacıveziroğulları, MervePremenstrual Sendrom, kalsiyum, yaşam kalitesiPremenstrüel SendromPremenstrual Syndrome, calcium, quality of lifeyaşam kalitesikalsiyumThis study was planned and conducted to investigate effect of adequate calcium intake on Premenstrual Syndrome (PMS) symptoms in women with PMS who have inadequate calcium intake. Thirty one women, aged between 20-28 years, diagnosed with PMS and suitable for inclusion criteria, were participated in study. Participants were allocated to intervention (n=16) and control (n=15) groups randomly. Intervention group was ensured to take at least 1000 mg calcium from foods according to Recommended Dietary Allowances (RDA), for two months. 50 gr kashkaval cheese was given to intervention group every day and they were advised to drink 400 ml milk and to eat 150 gr yogurt for each day. No specific diet was recommended to control group. Premenstrual Syndrome Scale (PMSS) and Quality of life scale Short Form (SF-36) were performed in addition to general demographic information and dietary habits. There were no significant difference in PMSS total points between intervention and control groups at first and also in SF-36 physical and mental parts between intervention and control groups (p>0.05). Intervention group had significantly lower PMSS total points than initial. Also SF-36 physical and mental points were significantly higher at the end of study than initial results (p<0.05). According to these results, daily sufficient intake of calcium has positive effects on PMS symptoms and quality of life in women with PMS who take calcium lower than recommended.
Key Words: Premenstrual Syndrome, calcium, quality of lifeÖZ:
Bu çalışma, kalsiyum tüketimi yetersiz olan Premenstrual Sendromlu (PMS) kadınlarda besinsel olarak yeterli kalsiyum alımının PMS semptomları üzerine etkisinin belirlenmesi amacı ile planlanmış ve yürütülmüştür. Çalışmaya yaşları 20-28 yıl arasında değişen, PMS tanısı almış ve çalışma kriterlerine uyan 31 birey dahil edilmiştir. Bireyler; müdahale (n=16), ve kontrol (n=15) şeklinde iki gruba rastgele ayrılmıştır. Müdahale grubunun iki ay süre boyunca RDA’nın belirlediği düzey olan en az 1000 mg kalsiyumu besinlerle almaları sağlanmıştır. İki ay boyunca her gün 50 gr kaşar peyniri müdahale grubuna verilmiş, ayrıca günde 400 ml süt ve 150 gr yoğurt tüketmeleri sağlanmıştır. Kontrol grubunun ise kalsiyum tüketimine müdahale edilmemiştir. Genel demografik özellikleri ve beslenme alışkanlıkları da sorgulanan bireylere, Premenstrual Sendrom Ölçeği (PMSÖ) ve Yaşam Kalite Ölçeği Kısa Formu (SF-36) uygulanmıştır. Müdahale ve kontrol gruplarının çalışma başındaki PMSÖ toplam puanı, SF-36 yaşam kalite ölçeği fiziksel fonksiyon ve mental sağlık puanları arasında fark bulunmamaktadır (p>0,05). Müdahale grubunun çalışma sonundaki PMSÖ toplam puanı, çalışma başındaki toplam puanına göre anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p<0,05). Müdahale grubunun çalışma sonundaki SF-36 yaşam kalite ölçeği fiziksel fonksiyon ve mental sağlık puanları, çalışma başındaki puanlara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p<0,05). Bu sonuçlara göre, yetersiz kalsiyum tüketen PMS’li bireylerin günlük gereksinmesini karşılayacak kadar kalsiyum tüketmelerini sağlamak; PMS semptomları ve yaşam kaliteleri üzerine olumlu etki göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Premenstrual Sendrom, kalsiyum, yaşam kalitesiBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Seyit Mehmet Mercanlıgil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Mercanlıgil, Seyit Mehmet2017-04-24T08:32:00Z2017-04-24T08:32:00Z2015-072015masterThesisHacıveziroğulları, Merve (2015). Kalsiyum Tüketimi Yetersiz Olan Premenstrual Sendromlu (PMS) Kadınlarda Besinsel Olarak Yeterli Kalsiyum Alımlarının PMS Semptomları Üzerine Etkisinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3231turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/32332017-04-26T23:00:31Zhdl_11129_2097K.K.T.C. Gazimağusa Bölgesinde Emziren Annelerin Sütlerindeki Aflatoksin M1 Düzeyinin BelirlenmesiHürer, NazifeBeslenme ve DiyetetikEmzirme - Anne Sütü - İnceleme - Emziren Anneler - Gazimağusa (Kıbrıs, Kuzey)Emzikli AnnelerAnne sütüMikotoksin Analizleri,AflatoksinBebek BeslenmesiMitotoksinlerBeslenmeAflatoksin M1BreastfeedingMitotoxinsNutritionAflatoxin M1This study’s purpose is to determine the presence of the M1 Aflatoxin in
mothers’ milk in Cyprus Famagusta District. The study was conducted on a sample
of 50 lactating mothers who breastfeed. In order to get sample from each mother,
breast pump was bought and mothers’ milks were were stored in plastic cups at -20
0C. The amount of mitotoxin in the milk taken from the Mothers were analyzed at
EMU- Pharmacy laboratory by ELISA method. AFM1 standards and breast milk
samples absorbance values were evaluated by a special computer program Ridasoft
Win (Version 1:44 Copyright © rbiopharm) which was prepared by R-Biopharm
GmbH (R-Biopharm GmbH Dolivostr.10 D-64293 Darmstadt, Germany). Results:
the aflatoxin amount in 20% of the mothers is 5 ng/l and above and 28% of them
have between 5,1-7 ng/l, 30% of them have between 7,1-9 mg/l and 22% of them
have over 9,1 ng/l.The average amount of aflatoxin in milk of all mothers who were
enrolled in the study was 6.14 ± 3.57. The average amount of aflatoxin is 7.84 ± 1.72
in mothers’ milk whose aflatoxin amount is positive (> 5 ng/l). The region of
residence of the mothers participating in the study, age group, according to education
and occupation were found in the amount of aflatoxin breast milk showed no
statistically significant difference (p> 0.05).According to moldy food in the milk of
mothers consuming, there is not a statistically difference between the amount of
aflatoxin (p> 0.05). As a result, the most useful way to use breast milk is to inform
people about the importance of mother - infant nutrition for infants and efforts should
be made for the period is not linked to any health problem of infant nutrition.
Keywords: Breastfeeding, Mitotoxins, Nutrition, Aflatoxin M1ÖZ:
Bu çalışma KKTC Gazimağusa Bölgesinde emziren annelerin sütlerindeki
AFM1 düzeyinin belirlenmesi amacı ile yapılmıştır. Çalışma 50 emzikli anneden
anne sütü örneği alınarak yapılmıştır. Anne sütleri analiz yapılıncaya kadar kapalı
plastik kaplarda -20 0C’de saklanmıştır. Anne sütlerinin, mikotoksin miktarları DAÜ-
Eczacılık Fakültesi Laboratuar ortamında Elisa yöntemi ile analiz edilmiştir. AFM1
standartları ve anne sütü örneklerinin absorbans değerleri R-Biopharm GmbH (RBiopharm
GmbH Dolivostr.10 D-64293 Darmstadt Germany) tarafından hazırlanan
özel bilgisayar programı Ridasoft Win (Version 1.44 Copyright© RBiopharm) ile
değerlendirilmiştir. Sonuçlar: Annelerin %20’sinin sütünde bulunan aflatoksin
miktarı 5 ng/l ve altında, %28’inin 5,1-7 ng/l arasında, %30’unun 7,1 – 9 ng/l
arasında ve %22’sinin 9,1 ng/l ve üzerinde olduğu saptanmıştır. Araştırma
kapsamına alınan tüm annelerin sütünde bulunan aflatoksin miktarı ortalaması
6,14±3,57 bulunmuştur. Sütündeki aflatoksin miktarı pozitif olan (>5ng/l) annelerin
sütünde bulunan aflatoksin miktarı ortalaması ise 7,84±1,72 olarak bulunmuştur.
Araştırmaya katılan annelerin ikamet ettikleri bölgelere, yaş gruplarına, eğitim ve
meslek durumlarına göre anne sütünde bulunan aflatoksin miktarları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Sonuç olarak
yapılan bu çalışmadaki 50 adet anne sütü örneğinde AFM1 saptanamamıştır.
Annelere bebek beslenmesinin önemi ile ilgili bilgilendirmeler yapılmalı ve
bebeklerin yetişkin döneminde herhangi bir sağlık sorununun bebek beslenmesine
bağlı olmaması için çaba gösterilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Anne sütü, Mitotoksinler, Beslenme, Aflatoksin M1,Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Barış Öztürk.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Öztürk, Barış2017-04-26T05:22:53Z2017-04-26T05:22:53Z2015-092015masterThesisHürer, Nazife (2015). K.K.T.C. Gazimağusa Bölgesinde Emziren Annelerin Sütlerindeki Aflatoksin M1 Düzeyinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3233turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/32522017-05-15T23:00:54Zhdl_11129_2097Hiperlipidemisi Olan Yetişkin Bireylerde Ceviz Tüketiminin Kan Parametrelerine EtkisiOkburan, GözdeBeslenme ve DiyetetikHiperlipidemi HastalığıCevizFonksiyonel besinlerKVHKolesterolHiperlipidemiWalnutFunctional FoodsCVD,Serum CholesterolHyperlipidemiaStudy has been carried out for 6 weeks with 37 participants with diagnosed mild to moderate hyperlipitemia patients by giving them 40g/day of walnuts. The study was designed in two parallel arms ve participants were rveomly assigned to ‘control group’ (n=17) or ‘study group’(n=20). All participants were informed about American Heart Associaton diet advises ve participants with both groups were asked to adapt to AHA diet advises. During the study period, participants were visited every 15 days, ve in order to follow nutritional status of participants during each visit ‘3-Day Food Records’ were taken. Beside, in every visit, body composition analysis of participants were recorded. Before ve after the study, participants in both group were have similar body weight, body composition, total energy intake ve total energy expenditure (p>0,05). At the end of the study, depending on the AHA diet advises participants with both groups lowered their total ve LDL cholesterol levels. Participants who were located on study group have been lowered their total cholesterol ve LDL cholesterol levels respectively by %5.3 ve %8.8 ve similar results were obtained from the participants who were located in the control group. Despite dietary changes were detected with the participants, there was no differences observed about anthropometric measurments ve body composition analaysis.In conclusion, the participants who adapt to AHA advises for hyperlipidemia ve consumed daily 40g walnut have similar ve significant total cholesterol ve LDL lowering effect with the participants who were in the control group ve only adopt to AHA advises.
Keywords: Walnut, Functional Foods, CVD, Serum Cholesterol, HyperlipitemiaÖZ:
Bu çalışmada, hiperlipidemi tanısı alan kişilerin, beslenme alışkanlıklarında AHA diyet önerileri doğrultusunda, 6 hafta boyunca, düzenli olarak 40g/gün ceviz tüketiminin serum lipit düzeyleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Çalışmaya 37 kişi katılmış ve bireyler rastgele ‘kontrol’ (n=17) ve ‘çalışma’ (n=20) grubuna ayrılmıştır. Çalışma boyunca bireylerin aldığı enerji ve besin ögeleri miktarlarının belirlenmesi için biri hafta sonuna denk gelen, ard arda üç gün, 15 günde bir ‘3 Günlük Besin Tüketimi’ ve Fiziksel aktivite kayıtları alınmıştır. Bireylerin vücut ağırlığı, vücut kompozisyonu, bel ve kalça çevre ölçümleri başlangıçta ve çalışmanın sonuna kadar onbeş günde bir ölçülmüştür. Çalışma öncesi ve sonrasında iki grubun vücut ağırlıkları, vücut kompozisyonları, toplam enerji alımı ve harcamaları benzer bulunmuştur (p>0,05). Çalışmanın sonunda her iki grupta bulunan bireylerin AHA diyetine uyum sağlamaları sonucunda, total kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerinde azalma olduğu saptanmıştır. Ceviz tüketen çalışma grubundaki bireylerin total kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerinde sırasıyla %5.3 ve %8.8 azalma saptanmıştır. Kontrol grubunda bulunan bireylerin de ceviz tüketen gruptaki bireylere benzer şekilde total kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerinde düşüşler gözlenmiştir. İki grup arasında beslenme alışkanlıklarında değişiklikler olsa da antropometrik ölçüm ve vücut analizlerinde anlamlı değişiklikler bulunmamıştır. Çalışma sonunda, günde 40g ceviz tüketimi ile birlikte AHA’nın hiperlipidemi için önerileri doğrultusunda beslenen bireylerin ve sadece AHA önerileri ile beslenme alışkanlıklarında değişiklik yapan bireylerin (kontrol grubu) total kolesterol ve LDL kolesterolü benzer şekilde ve önemli oranda düşürdüğü sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ceviz, Fonksiyonel besinler, KVH, Kolesterol, HiperlipidemiBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Seyit Mehmet Mercanlıgil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Mercanlıgil, Seyit Mehmet2017-05-15T13:10:03Z2017-05-15T13:10:03Z2015-072015masterThesisOkburan, Gözde (2015). Hiperlipidemisi Olan Yetişkin Bireylerde Ceviz Tüketiminin Kan Parametrelerine Etkisi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3252turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/34832017-11-01T00:01:27Zhdl_11129_2097Demans Hastalarında Kefir Tüketiminin Hatırlama ve Kayıt Hafızası Üzerine EtkileriErçalışkan, PembeBeslenme ve DiyetetikDemans HastalığıDementiaMMTMNAfood consumptionanthropometryDemansMMDTMNDbesin tüketimiantropometriThis study consists of 30 individuals; patient group with 15 individuals that have Alzheimer type dementia diagnosis and control group with 15 individuals that have no dementia diagnosis in age range between 65-95. The individuals who have chronic diseases except for bed bound, intolerance against kefir consumption and hypertension have been excluded from the study. Patient and control group have been consumed kefir 200 ml/day for 3 months and their mental test parameters have been compared with Mini Mental Test (MMT) before and after the kefir consumption and Mini Nutritional Assessment (MNA), food consumption records and anthropometric measurements of the participants have been determined at the beginning of the study. There is an increase in mental test, record memory, attention and calculation and direction point for the individuals of the patient and control groups after the kefir consumption compared to before kefir consumption and there found a decrease in the remembering and language points in comparison to before kefir consumption (p>0.05). According to the MNA test point average, it is observed that 6.7 % of the individuals of the control group and 40 % of the patient group individuals have malnutrition risk and women have higher malnutrition risks in comparison to men. İndividuals who have malnutrition risk have higher insufficient energy consumption according to the RDA in comparison to the individuals with good nutrition status (p>0.05). This work resulted in the consumption of kefir made where statistically positive effects on mental capacity to be held in this area but can not reach firm conclusions because it was determined that more work is needed.
Key Words: Dementia, MMT, MNA, food consumption, anthropometryÖZ:
Bu çalışma yaşları 65-95 yıl aralığındadeğişen 15 Alzheimer tipi demans tanısı bulunan hasta grubu ve 15 demans hastalığı tansı bulunmayan kontrol grubundan oluşan 30 katılımcı üzerinde yapılmıştır. Yatağa bağımlılığı, kefir tüketimine karşı intoleransı ve hipertansiyon dışında kronik rahatsızlığı bulunan bireyler çalışmaya dahil edilmemişlerdir. Hasta ve kontrol grubunun 3 ay boyunca 200 ml/gün kefir tüketimleri sağlanarak kefir tüketim öncesi ve kefir tüketim sonrası Mini Mental Değerlendirme Testi (MMDT) ile mental parametreleri karşılaştırılmış olup çalışma başında katılımcıların Mini Nutrisyonel Değerlendirmeleri (MND), besin tüketim kayıtları ve antropometrik ölçümleri saptanmıştır. Kefir tüketimi sonrası hasta ve kontrol grubu bireylerin mental test, kayıt hafızası, dikkat-hesap yapma ve yönelim puanlarında kefir tüketim öncesine göre artış, hatırlama ve lisan puanlarında kefir tüketim öncesine göre düşüş olduğu bulunmuştur (p>0.05). MND testi puan ortalamasına göre kontrol grubu bireylerinin % 6.7 si, hasta grubu bireylerin ise %40‟ının malnutrisyon riskine sahip olduğu ve kadınların erkeklere oranla daha yüksek malnutrisyon riskine sahip olduğu saptanmıştır. Malnutrisyon riski bulunan bireylerin RDA‟ya göre yetersiz enerji tüketim durumunun beslenme durumu iyi olan bireylere göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p>0.05). Yapılmış bu çalışmanın sonucunda kefir tüketiminin mental kapasite üzerine olumlu etkilerinin bulunduğu fakat istatistiksel olarak kesin sonuçlara varılamadığından dolayı bu alanda yapılacak daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Demans, MMDT, MND, besin tüketimi, antropometriBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Eş Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehtap Malkoç, Tez Danışmanı: Doç. Dr. Barış Öztürk.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Öztürk, Barış2017-10-31T08:18:10Z2017-10-31T08:18:10Z2015-072015masterThesisErçalışkan, Pembe. (2015). Demans Hastalarında Kefir Tüketiminin Hatırlama ve Kayıt Hafızası Üzerine Etkileri.Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3483enginfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/36142018-04-13T23:00:59Zhdl_11129_2097Down Sendromlu Çocuklarda Motor Beceri, Fonksiyonel Durum ve Solunum Fonksiyonları: Karşılaştırmalı ÇalışmaUzuner, SelmaFizyoterapi ve RehabilitasyonDown SendromuDown SendromuSolunum FonksiyonlarıSolunum Kas KuvvetiMotor BeceriFonksiyonel DurumThis study was performed to compare the pulmonary functions, motor skills and functional status of individuals with Down Syndrome (DS) with healthy individuals and to analyze the relationship between pulmonary functions, respiratory muscle strength, motor skills and functional status of children with Down Syndrome.
The study included 26 children with DS and 30 healthy children ranging in age from 7 to 18. The respiratory muscle strength was evaluated by Maximum Inspiratory Pressure (MIP) and Maximum Expiratory Pressure (MEP), pulmonary functions by Pulmonary Function Test (PFT), motor skills by Bruininks-Oseretsky Test of Motor Proficiency, Short Form of Second Edition (BOT-2, Short Form), and functional status by Pediatric Functional Independence Measure (WeeFIM).
Although the pulmonary functions of FVC, FEV1 values significantly decreased in children with DS (p<0.05), their FEV1/FVC, PEF and FEF 25-75% values were similar with the healthy children (p>0.05). Respiratory muscle strength, motor skills and functional status, apart from the transfers, of children with DS were worse than their peers (p<0.05).
There were no relationship found between functional status and pulmonary functions, respiratory muscle strength of children with DS (p>0.05). However, there were significant relationship between the FVC levels, inspiratory muscle strength and motor skill levels. Statically significant correlations were determined between general body coordination and FVC, and among inspiratory muscle strength and manual coordination, strength-agility (p<0.05).
Children with DS were found to have restrictive type breathing problem and adversely affected in respiratory muscle strength, motor skills and functional status
can result from DS-specific anatomical and physiological problems. Cerebellum, brainstem hypoplasia and cerebellar malformations can have a negative effect on lung volumes of children and can be a neurologic factor which explains the coordination, balance problems and the relationship between them. Hypotonia and accompanying joint hypermobility, which can arise from this neurologic affected, can explain the decrease in inspiratory muscle strength and manual coordination and strength-agility problems. Thus, strengthening, balance, coordination and functional trainings in the rehabilitation of children with DS are as necessary as adopting pulmonary rehabilitation methods which increase the lung capacities and respiratory muscle strength. We think raising awareness of problems that families can face in DS and practicing the early rehabilitation program with regular monitoring has a great importance.
Key Words: Down Syndrome, Pulmonary Functions, Respiratory Muscle Strength, Motor Skill, Functional StatusÖZ :
Bu çalışma Down Sendrom’lu (DS’li) ve sağlıklı çocukların solunum fonksiyonları, motor becerileri ve fonksiyonel durumlarını karşılaştırmak ve DS’li çocukların solunum fonksiyonları, solunum kas kuvvetleri ile motor beceri ve fonksiyonel durumları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla gerçekleştirildi.
Çalışmaya 7-18 yaşları arasında 26 DS’li ve 30 sağlıklı çocuk alındı. Solunum kas kuvveti Maksimum İnspiratuar Basınç (MİB) ve Maksimum Ekspiratuar Basınç (MEB) ölçümleriyle, solunum fonksiyonları Solunum Fonksiyon Testiyle (SFT), motor beceriler Bruininks-Oseretsky Motor Yeterlilik Testi’nin İkinci Sürümünün Kısa Formuyla (BOMYT-2 Kısa Form), fonksiyonel durum Pediatrik Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçütü (PFBÖ) ile değerlendirildi.
Solunum fonksiyonlarından FVC, FEV1 değerleri DS’li çocuklarda sağlıklılara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azalmasına karşın (p<0,05), FEV1/FVC, PEF ve FEF % 25-75 değeri sağlıklılarla benzerdi (p>0,05). DS’li çocukların solunum kas kuvvetleri, motor becerileri ve transferler dışındaki fonksiyonel durumları akranlarından daha düşükdü (p<0,05).
DS’li bireylerin solunum fonksiyonları ve solunum kas kuvvetleri ile fonksiyonel durumları arasında ilişki bulunmadı (p>0,05). Buna karşın çocukların FVC düzeyleri ve inspiratuar kas kuvvetleri ile motor beceri düzeyleri arasında anlamlı ilişkiler vardı. FVC ile genel vücut koordinasyonu, inspiratuar kas kuvvetleri ile manuel koordinasyon ve kuvvet-çeviklik arasında istatistiksel anlamlı ilişkiler saptandı (p<0,05).
DS’li çocuklarda restriktif tip solunum problemi olup, solunum fonksiyonları, solunum kas kuvveti, motor beceri ve fonksiyonel durumlarındaki olumsuz etkilenim
DS’ye özel anatomik ve fizyolojik problemlerden dolayı olabilir. DS’de serebellum, beyin sapı hipoplazisi ve serebellar malformasyonların oluşu çocukların akciğer volümlerini olumsuz etkileyebileceği gibi, koordinasyon, denge problemlerini ve bunlar arasındaki ilişkiyi açıklayan nörolojik bir faktör olabilir. Bu nörolojik etkilenimin sonucu olarak görülebilen hipotoni ve beraberindeki eklem hipermobiliteleri manuel koordinasyon ve kuvvet-çeviklik sorunlarını ve inspiratuar kas kuvvetlerindeki azalmayı açıklayabilir. Bu nedenle DS’li çocukların rehabilitasyonunda kuvvetlendirme, denge, koordinasyon ve fonksiyonel eğitimler kadar akciğer kapasitelerini ve solunum kas kuvvetlerini artıracak pulmoner rehabilitasyon yöntemlerinin de uygulanması gereklidir. Ailelerin DS’de karşılaşılabilecek sorunlar konusunda bilinçlendirilmesi ve erken rehabilitasyon programının düzenli izlemlerle yapılmasının önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Down Sendromu, Solunum Fonksiyonları, Solunum Kas Kuvveti, Motor Beceri, Fonksiyonel DurumFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Emine Handan Tüzün.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Tüzün, Emine Handan2018-04-13T07:01:47Z2018-04-13T07:01:47Z2016-082016masterThesisUzuner, Selma.(2016). Down Sendromlu Çocuklarda Motor Beceri, Fonksiyonel Durum ve Solunum Fonksiyonları: Karşılaştırmalı Çalışma. Tez (Yüksek Lisans). Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü. Famagusta: North Cyprus.http://hdl.handle.net/11129/3614enginfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38942018-07-27T23:00:57Zhdl_11129_2097İlkokullarda Öğrenim Gören 4. ve 5. Sınıf Öğrencilerde Fiziksel Uygunluk, Postür ve Yaşam Kalitesinin DeğerlendirilmesiKantara, SafiyeFiziksel Aktivite Spor İlkokullar Kıbrıs (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 1983-)Fiziksel uygunlukpostüryaşam kalitesiPhysical fitnessposturequality of lifeIn Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC), almost all parts of society, especially children, keep up with the developing technology as in many developed and developing countries. This situation leads to inadequate physical activity and leads to raise children, adolescents and adults with poor physical fitness in the society, also increase the risk of various diseases and obesity, which has become a disease of our time. The aim of this study is to evaluate physical fitness, posture and the quality of life of students, who studying in 4th and 5th grade in private and state primary schools in TRNC and make comparison between schools.From the results of power analysis, 300 students from state primary schools and 66 students from private primary schools, in total 366 students involved in to the study. Demographic analysis was performed to students who participated in the study. For physical fitness evaluation ‘Eurofit Test Battery’, for the life quality evaluation ‘Pediatric Quality of Life Inventory (PedsQL) ‘ and for the posture evaluation ‘New York Posture Assessment Scale’ used. For the data evaluation Windows software package SPSS-22, from statistical methods; Ki-Kare Test, T-Test for independent groups and Mann-Whitney U Test used.Significance level (p) was considered as statistically significant when calculated less than 0.05. Tolerance (α) is at 5% and confidence interval is at 95 % probability. At the end of the study, flexibilty, hand speed cardiovascular endurance, explosive power, abdominal muscle strength and posture evaluation results in students in private primary schools, better than students in state primary
iv
schools(p<0.05 , respectively p=0.04, p=0.00, p=0.00 and p=0.00). No significant statistical difference determined in life quality and the other parameters. Results of the study shows that physical fitness and development of posture of students in private schools, are better than students in state schools. Keywords: Physical fitness, posture, quality of lifeÖz: Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede olduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde de (KKTC) başta çocuklar olmak üzere toplumun tüm kesimi
gelişen teknolojiye ayak uydurmuştur. Bu durum beraberinde yetersiz fiziksel
aktivite ve yetersiz fiziksel uygunluğa sahip çocuk, adölesan ve erişkin toplumunun
gelişmesine neden olmaktadır. Ayrıca çağımızın hastalığı haline gelen obezite başta
olmak üzere birçok hastalığa yakalanma riskini artırmaktadır.
Bu çalışmanın amacı; KKTC’de bulunan özel ve devlet ilköğretim
okullarında öğrenim gören 4. ve 5.sınıf öğrencilerin fiziksel uygunluk, yaşam
kalitesi ve postür gelişimlerini değerlendirmek ve okullar arası karşılaştırmaları
yapmaktır. Güç analiz sonucuna göre çalışmaya 300’ü devlet okulundan, 66’sı özel
okuldan olmak üzere 366 ilköğretim öğrencisi dahil edildi.
Çalışmaya dâhil edilen öğrencilerin demografik bilgileri kaydedilip, fiziksel
uygunluklarının değerlendirilmesi için ‘Eurofit Test Bataryası’, yaşam kalitesinin
değerlendirilmesi için ‘Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ)’ ve postürün
değerlendirilmesi için ‘New York Postür Değerlendirme Ölçeği’ kullanıldı. Verilerin
değerlendirilmesinde SPSS-22 windows paket programı, istatistik yöntemlerden Ki-
Kare Test, Bağımsız gruplarda t-testi ve Mann-Whitney U Test kullanıldı. Önem
değeri (p) 0,05’den küçük hesaplandığında istatistiksel olarak anlamlı kabul
edilmiştir. Hata payı (α) % 5 ve güven aralığı % 95 olasılıktadır.
Çalışmanın sonunda; özel okullarda okuyan öğrencilerde esneklik, el hızı,
kardiovasküler dayanıklılık, patlayıcı güç ve postür değerlendirme sonuçları devlet
okulunda okuyan öğrencilerden daha iyi bulundu (p<0,05, sırası ile p=0,04, p=0,00,
p=0,00 ve p=0,00 ). Yaşam kalitesi arasında okullar arası fark bulunmadı.
vi
Çalışmanın sonuçları, özel okullarda okuyan öğrencilerin fiziksel
uygunluğunun ve postür gelişiminin devlet okullarında okuyan öğrencilerden daha
iyi olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Fiziksel uygunluk, postür, yaşam kalitesi.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Berkiye Kırmızıgil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kırmızıgil, Berkiye2018-07-27T06:05:46Z2018-07-27T06:05:46Z2016-072016-07masterThesisKantara, Safiye. (2016). İlkokullarda Öğrenim Gören 4. ve 5. Sınıf Öğrencilerde Fiziksel Uygunluk, Postür ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3894enginfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38932018-07-27T23:00:55Zhdl_11129_2097Tıbbi Beslenme Tedavisi Uygulayan Obez ve Fazla Kilolu Kadın Bireylerin Öğün Sayılarının Kilo Kaybı ve Vücut Kompozisyonuna EtkisiÖtüken, YazgıBeslenme ve DiyetetikObeziteöğün Sayısıvücut AğırlığıObesitymeal frequencybody weightThis study was conducted and planned with the aim to observe effects of meal frequency and calorie restricted medical nutrition therapy on weight loss and body composition, which was applied to women without any chronic deseases whose ages range between 19-65, with BMI of ≥ 27 kg/m². The study was practiced with 40 volunteer women for 3 months which were separated randomly in two groups of 20. First group had 6, second group had 3 meals a day. In order to arrange the medical nutrition therapy for each participant, 3-day food consumption gathered from the participants was used. The personalised medical nutrition therapy was adjusted by reducing 500 calories of the consumed calories. All participants’ body analysis, anthropometric measurements were reviewed at the beginning of the study and repeated every week during 3 months. At the end of the study, it was seen that the general characteristics of the participants of both groups were the same. Anthropometric measurements and body composition analysis of two groups were compared. The difference found between two groups in terms of body weight (first group -7.56±2.43 kg, second group -6.97±2.00 kg), BMI (first group -3.16±1.11 kg/m², second group -2.30±1.95 kg/m²), body fat mass (first group -6.53±1.78 kg/m², second group -5.51±1.92 kg/m²), lean body mass (first group -1.03±1.88 kg, second group -1.59±1.72 kg), waist circumference (first group -7.30±2.15 cm, second grup -6.20±2.33 cm), hip circumference (first grup -7.90±3.29 cm, second group -6.45±2.26 cm) and waist/hip ratio (first grup 0.01±0.03, second grup 0.01±0.02) (p>0.05) was not statistically significant. However, it was determined that values of body fat percentage in group one (-4.47±1.85 %) was statistically lower compared to the second group (-2.99±2.26 %) (p<0.05). Depending on this study, it was specified that different meal frequencies do not affect weight loss. Nevertheless, eating frequently is preferable due to its positive effects on health.
Keywords: Obesity , meal frequency,body weight.Oz: Bu çalıĢma yaĢları 19-65 arasında değiĢen, BKI değerleri ≥27 kg/m² olan, kronik hastalığı olmayan kadınlara uygulanan tıbbi beslenme tedavisinde enerji kısıtlaması ile birlikte, farklı öğün sıklıklarının ağırlık kaybı ve vücut kompozisyonuna etkilerinin gözlemlenmesi amacıyla planlanmıĢ ve yürütülmüĢtür. ÇalıĢma 40 gönüllü kadın birey üzerinde 3 ay süreyle uygulanmıĢtır. Katılımcılar rastgele 20’Ģer kiĢilik iki gruba ayrılmıĢtır. Birinci grup günde 6 öğün, ikinci grup günde 3 öğün olacak Ģekilde zayıflamaya yönelik program uygulamıĢtır. ÇalıĢma öncesince katılımcılardan toplanan 3 günlük besin tüketimleri doğrultusunda, tüketilen toplam enerji miktarından 500 kalori azaltılarak, zayıflamaya yönelik tıbbi beslenme tedavisi uygulanmıĢtır. Bireylerin vücut analiz ölçümleri ve antropometrik ölçümleri çalıĢma baĢında yapılmıĢ ve 3 ay boyunca her hafta tekrarlanmıĢtır. ÇalıĢma sonunda her iki gruptaki bireylerin genel özelliklerinin benzer olduğu görülmüĢtür. Bireylerin antropometrik ölçümleri ve vücut analiz ölçümleri, çalıĢma öncesi ve çalıĢma sonrası karĢılaĢtırıldığında vücut ağırlığı (birinci grup -7.56±2.43 kg, ikinci grup -6.97±2.00 kg), BKI (birinci grup -3.16±1.11 kg/², ikinci grup -2.30±1.95 kg/m²), vücut yağ kütlesi (birinci grup -6.53±1.78 kg, ikinci grup -5.51±1.92 kg), yağsız doku kütlesi (birinci grup -1.03±1.88 kg, ikinci grup -1.59±1.72 kg), bel çevresi (birinci grup -7.30±2.15 cm, ikinci grup -6.20±2.33 cm), kalça çevresi (birinci grup -7.90±3.29 cm, ikinci grup -6.45±2.26 cm) ve bel/kalça oranı (birinci grup 0.01±0.03, ikinci grup 0.01±0.02) yönünden gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmadığı (p>0.05), ancak birinci grubun (-4.47±1.85 %) vücut yağ yüzdesi değerlerinin ikinci gruba göre (-2.99±2.26 %) istatistiksel olarak anlamlı Ģekilde azaldığı saptanmıĢtır (p<0.05). Bu çalıĢmanın sonuçlarına göre, farklı öğün
vi
sıklıklarının kilo kaybı üzerine etkisinin olmadığı belirlenmiĢtir. Ancak sık aralıklarla beslenme, sağlık üzerine olan olumlu etkileri nedeniyle daha çok tercih edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Obezite, öğün Sayısı, vücut Ağırlığı.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Dr. Dyt. Müjgan Öztürk Arıkbuka.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Öztürk Arıkbuka, Müjgan2018-07-27T06:03:27Z2018-07-27T06:03:27Z2016-042016-04masterThesisÖtüken, Yazgı. (2016). Tıbbi Beslenme Tedavisi Uygulayan Obez ve Fazla Kilolu Kadın Bireylerin Öğün Sayılarının Kilo Kaybı ve Vücut Kompozisyonuna Etkisi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3893turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38852018-06-25T23:01:13Zhdl_11129_2097Diz Osteoartritinde alt ekstremite propriyoseptif duyusunun fiziksel fonksiyonellik üzerine etkisinin araştırılmasıMani, EceFizyoterapi ve RehabilitasyonAğrıKas KuvvetiEklem Hareket AçıklığıQ AçısıPropriyoseptif DuyuFiziksel FonksiyonlarPainMuscle ForceJoint Range of MotionQ AngleProprioceptive SensePhysical FunctionsThis study was performed to evaluate the lower limb proprioceptive sense (PS)
in individuals with knee osteoarthritis (OA) and to analyse the relationship between
PS and physical functions (PF).
The study included 26 individuals with knee osteoarthritis and 26 healthy
individuals. Demographical features of the individuals were recorded. The Visual
Analogue Scale for Pain (VAS Pain) and Western Ontario and McMaster
Universities Osteoarthritis Index (WOMAC OA Index) were evaluated by subscale
for pain, joint range of motion (JRM) and quadriceps (Q) angle by goniometer, PS
and muscular force by isokinetic dynamometer and PF by WOMAC OA Index PF
Subscale, 30-second Chair Stand Test, 40-meter Fast-Paced Walk and Stair Tests.
Position senses of internal rotation and flexion of hip and ankle dorsiflexion
and subtalar joint eversion kinaesthesia were worse in the individuals with knee
osteoarthritis(p<0,05).
Significant correlations were determined between pain and Hip and Subtalar
joint PS. JRM of hip and ankle extension of the study group substantially increased
in the individuals with knee OA. However, their Q angles were high (p<0,05).
Meaningful correlations were found between some JRM of hip and kinaesthesia of
joint. Other important correlations were specified between Joint flexion kinaesthesia
of knee, JRM of inactive knee flexion, inversion position sense and JRM of
inversion. Knee extensor, joint muscles of ankle/subtalar and joint muscle force of
hip were lower in the individuals with knee OA. As the hip adductor and flexor of
the study group increased, position sense of the joint decreased (p<0,05). Many significant relations were recorded between PS of hip and knee joint and
walking and stair activities and between WOMAC OA PF subscale and position
sense of subtalar joint (p<0,05).
The study showed that, in comparison with the healthy individuals, PS in hip
and ankle/subtalar joints was not working properly in the individuals with early knee
OA. However, PS of knee joint was not affected. PS of Lower limb of the individuals
with early knee OA is connected with PFs. PS impairments affected the stair
activities at most. It can be seen that pain, JRM limitations, force deficiencies and
changes in the orders had an impact on PS. However, there are factors which were
not analysed in the study. To improve the functionality in the walking and stair
activities of the individuals with knee OA, proprioceptive educations should be
included in the physiotherapy program.
Key Words: Pain, Muscle Force, Joint Range of Motion, Q Angle, Proprioceptive
Sense, Physical FunctionsÖz: Bu çalışma diz OA’lı bireylerde alt ekstremite propriyoseptif duyusunu (PD)
değerlendirmek ve PD ile fiziksel fonksiyonlar (FF) arasındaki ilişkiyi incelemek
amacıyla yapıldı.
Çalışmaya 26 diz OA’lı ve 26 sağlıklı birey katıldı. Bireylerin demografik
özellikleri kaydedildi. Ağrı Görsel Analog Skalası (GAS) ve Western Ontario and
McMaster Universities Osteoarthritis Index (WOMAC OA İndeks) ağrı alt ölçeğiyle,
eklem hareket açıklıkları (EHA) ve kuadriseps (Q) açısı gonyometreyle, PD’si ve kas
kuvveti izokinetik dinamometreyle ve FF’ler WOMAC OA İndeks FF Alt Ölçeği, 30
sn Sandalyeden Ayağa Kalkma, 40 m Hızlı Hızda Yürüme ve Merdiven Testleriyle
değerlendirildi.
Kalça internal rotasyon ve fleksiyonundaki pozisyon hisleri ile ayak bileği
dorsi fleksör ve subtalar eklem eversiyon kinestezileridiz OA’lılarda daha kötüydü
(p<0,05).
Kalça ve subtalar eklem PD’leri ile ağrıarasında anlamlı korelasyonlar
saptandı. Çalışma grubunun kalça ve diz ekstansiyon EHA’ları diz OA’lılardaanlamlı
derecede azdı. Ancak Q açıları fazlaydı (p<0,05). Bazı kalça EHA’ları ile eklemin
kinestezisi arasında anlamlı korelasyonlar bulundu. Diz eklem fleksiyon
kinestezisiyle pasif diz fleksiyon EHA’sı ve inversiyon pozisyon duyusuyla
inversiyon EHA’ları arasında anlamlıkorelasyonlar bulundu. Diz ekstansör, ayak
bileği/subtalar eklem kaslarıve çoğu ölçümde kalça eklem kaslarınınkuvvetidiz
OA’lılardadaha düşüktü.Çalışma grubunda kalça adduktör ve fleksör kas kuvvetleri
arttıkça eklemin pozisyon hissi azaldı (p<0,05). Kalça ve diz eklem PD’leriyle yürüme ve merdiven aktiviteleri arasında,
WOMAC OA FF alt ölçeğiyle subtalar eklem pozisyon hissi arasında anlamlı
ilişkiler bulundu (p<0,05).
Çalışma, erken evre diz OA’lılarda kalça ve ayak bileği/subtalar eklemlerdeki
PD’nin sağlıklılara göre bozulduğunu göstermiştir. Ancak diz eklem PD’si
etkilenmemiştir. Diz OA’lıların FF’lerinin sağlıklılardan kötü olduğu belirlenmiştir.
Erken evre diz OA’lılarda alt ekstremite PD’leri FF’lerle ilişkilidir. PD bozuklukları
en fazla merdiven aktivitelerini etkilemiştir. Ağrı, EHA kısıtlılıkları, kuvvet
zayıflıkları ile dizilimdeki değişikliklerin PD’yi etkilediğigörülmektedir. Fakat
çalışmada incelenmeyen bazı değişkenler bulunmaktadır. Diz OA’lılardayürüme ve
merdiven aktivitelerinde fonksiyonelliği artırmak için propriyoseptif eğitimler
fizyoterapi programına dahil edilmelidir.
Anahtar Sözcükler: Ağrı, Kas kuvveti, Eklem hareket açıklığı, Q açısı,
Propriyoseptif Duyu, Fiziksel FonksiyonlarFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Eş Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Emine Handan Tüzün.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender (Eş Tez Danışmanı)Tüzün, Emine Handan (Tez Danışmanı)2018-06-25T11:52:58Z2018-06-25T11:52:58Z2016-092016-09masterThesisMani, Ece. (2016). Diz Osteoartritinde alt ekstremite propriyoseptif duyusunun fiziksel fonksiyonellik üzerine etkisinin araştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3885turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/37732018-06-14T23:01:16Zhdl_11129_2097Sporcu ve Sedanter Bireylerde Farklı Vücut Segmentlerine Uygulanan Soft Ortezin Fiziksel Performans Üzerine Etkisinin İncelenmesiErcan, YaseminFizyoterapi ve RehabilitasyonSportif PerformansOrtezBasketbolSports PerformanceOrthosisBasketballThe purpose of the study was to investigate effect of soft ankle, knee and lumbar orthosis on physical performance. Thirtynine basketball players and 39 sedentary men were participated in the study. Star excursion balance test was used for balance assessment, vertical jump test was used to determine vertical jump performance and one mil run test was used to measure running performance in both groups. Successful basketball shots from different regions of three-point line and the basketball free-throw line were recorded to measure game performance. All measurements were performed without orthosis and with soft ankle, knee and lumbar orthosis in different days. Restriction feeling during performing tasks was measured by using visual analog scale. There were not significant differences in balance and vertical jump measurements within both groups (p>0.05). The vertical jump values were higher in basketball players in all conditions(p<0.05). One mile run time was found higher in basketball players with knee brace but lower for all the other conditions than sedantary men (p<0.05). One mil run time and restriction feeling were higher with knee orthosis than others (p<0.05). One mil run time was sigificantly lower with knee and lumbar orthoses than without orthosis in sedantary group (p<0.05). Scoring performance was better with the knee brace from the free throw line than all the other conditions (p<0.05). At three-point line, scoring perfomance was better with ankle and lumbar orthosis than without orthosis only from right side of the line (p<0.05). Soft ankle, knee and lumbar orthosis have no effect on balance and vertical jump performances but knee orthosis affected negatively. According to these results, while prescribing knee orthosis for basketball player, its potential negative effects on running performance should not be avoided.
Keywords: Sports Performance, Orthosis, BasketballÖz: Çalışmanın amacı, sporcu ve sedanter bireylerde soft ayak bilekliği, dizlik ve korse kullanımının fiziksel performans üzerine etkilerini incelemekti. Çalışmaya 39 basketbolcu ve 39 sedanter erkek dahil edildi. Katılımcıların dengelerini ölçmek için yıldız denge testi, sıçrama performansını belirlemek amacıyla dikey sıçrama testi ve koşu performansını tespit etmek için 1 mil koşu testi yapıldı. Basketbolcuların serbest atış çizgisi ve üç sayı çizgisinin farklı bölgelerinden yapılan başarılı basket atışları oyun performansı ölçümü amacıyla kaydedildi. Bütün ölçümler ortezsiz, soft ayak bilekliği, dizlik ve korse kullanılarak farklı günlerde yapıldı. Soft ortezlerin sportif performansları gerçekleştirirken aktiviteyi kısıtlama miktarı görsel analog skalası ile değerlendirildi. Gruplar içinde denge ve dikey sıçrama ölçümlerinde ortezsiz, soft ayakbilekliği, dizlik ve korse ile yapılan ölçümler arasında fark yoktu (p>0.05). Gruplar arasında ise dikey sıçrama değerleri tüm durumlarda basketbolcular lehineydi (p<0.05).1 mil koşu süresi, basketbolcularda dizlik takılan durumda sedanter gruptan daha yüksek, diğer durumlarda daha düşük bulundu (p<0.05). Basketbolcularda dizlik ile yapılan koşu süresi ve kısıtlılık hissi diğer ortezli durumlardan daha yüksek bulundu (p<0.05). Sedanterlerde ise dizlik ve korse ile yapılan koşu süreleri ortezsiz ölçüme göre daha düşüktü (p<0.05). Serbest atış çizgisinden dizlik ile yapılan atışlardaki isabet oranı diğer durumlara göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Üç sayı çizgisinden ise sahanın sadece sağ köşesinden ayak bileği ortezi ve korse ileyapılan atışların isabet oranı ortezsiz duruma göre yüksek bulundu (p<0.05). Soft ayak bileği ortezi, dizlik ve korse kullanımı basketbolcularda denge ve dikey sıçrama performanslarını etkilemezken, dizlik koşu performansını olumsuz etkilemektedir. Bu sonuçlara göre basketbol oyuncularında diz ortezi verilirken özellikle koşu
performansını olumsuz etkileyebileceği göz ardı edilmemelidir.
Anahtar Sözcükler: Sportif Performans, Ortez, BasketbolFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Yasin YurtEastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Yurt, Yasin2018-06-14T07:13:49Z2018-06-14T07:13:49Z2016-082016-08masterThesisErcan, Yasemin. (2016). Sporcu ve Sedanter Bireylerde Farklı Vücut Segmentlerine Uygulanan Soft Ortezin Fiziksel Performans Üzerine Etkisinin İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3773turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/37622018-06-13T23:01:18Zhdl_11129_2097KKTC Sağlık Bakanlığı’na Bağlı Güzelyurt Sağlık Merkezi’ne Kayıtlı 60 Yaş ve Üzeri Hipertansiyon Hastası Bireylerin Beslenme Durumlarının Saptanarak, DASH Diyetine Uyumlarının Kan Basıncı Üzerine Etkisinin İncelenmesiKaraosman, BilginBeslenme ve DiyetetikHipertansiyon HastalarıKıbrıs, KuzeyYaşlılıkHipertansiyonDASHElderlyhypertensionThe aim of this study is to assess nutritional status of patients with hypertension aged 60 and over who have medical records in Güzelyurt Public Health Centre, and to evaluate the effects of the DASH diet on their blood pressure.
The waist circumference, height, weight and the levels of systolic blood pressure (SBP) and diastolic blood pressure (DBP) of the 133 hypertension patients who participated in this study were measured. Nutritional status of the patients’ was evaluated with food frequency questionnaire and 24 hour recall methods. The adequacy of nutrient consumption was evaluated according to the Recommended Daily Allowances and DASH scoring was calculated in line with four different calories. The results indicated that the mean of DASH score was 3.47±0.77 and the ratio of the patients with high concordance to DASH diet was 18.00 %. No significant difference was found between the SBP and DBP values of patients with low or high concordance with the DASH diet (p>0.05). Vegetable, fruit, dairy product consumption of patients in concordance with the DASH diet was higher, while sugar consumption was lower than those with low concordance with the diet (p<0.05). When the correlation between SBP as well as DBP and the food consumed was analyzed, it was found that there was a positive weak correlation (r=0.32; p<0.05) between the SBP levels and grain consumption, whereas there was a significant positive weak correlation (r=0.22; p<0.05) between the DBP levels and meat consumption.
In conclusion, low concordance rate of elderly patients’ to DASH diet could be the reason that no significant difference was found between the groups. It is considered that training the patients about DASH diet principles in order to increase the concordance with the DASH diet may cause different effects over the systolic and diastolic blood pressure.
Keywords: Elderly, hypertension, DASHÖz: Bu araştırmada, KKTC Sağlık Bakanlığına Bağlı Güzelyurt Sağlık Merkezine kayıtlı 60 yaş ve üzeri hipertansiyon hastası bireylerin beslenme durumlarının saptanarak, DASH diyetine uyumlarının kan basıncı üzerine etkisini değerlendirmek amaçlanmıştır.
Araştırmaya katılan 133 hipertansiyon hastasının, bel çevresi, boy uzunluğu, vücut ağırlığı, sistolik kan basıncı (SKB) ve diyastolik kan basıncı (DKB) ölçülmüştür. Besin tüketim sıklığı, miktarı ve 24 saatlik geriye dönük besin tüketim kayıtları alınarak, yaşlı bireylerin besin ögelerinin yeterliliği Tavsiye Edilen Günlük Besin Alım Miktarı önerilerine göre değerlendirilmiş, ayrıca dört farklı enerjiye göre DASH skorlaması yapılmıştır. Araştırmanın sonucunda; ortalama DASH skoru değerinin 3.47±0.77 olduğu ve DASH diyetine yüksek uyum gösteren bireylerin oranının % 18.00 olduğu saptanmıştır. DASH diyetine düşük ve yüksek uyum gösteren bireylerin SKB ve DKB değerleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). DASH diyetine yüksek uyum gösteren bireylerin sebze, meyve ve süt grubu besinleri tüketim miktarları diyete düşük uyum gösteren bireylere göre daha yüksek, şeker tüketim miktarları daha düşük bulunmuştur (p<0.05). SKB ve DKB ile tüketilen besin grupları arasındaki ilişki incelendiğinde bireylerin SKB değerleri ile tahıl grubu tüketim miktarları arasında pozitif yönlü zayıf bir korelasyon (r=0.32; p<0.05), DKB değerleri ile et grubu tüketim miktarları arasında ise anlamlı pozitif yönlü zayıf bir korelasyon olduğu saptanmıştır (r=0.22; p<0.05).
Sonuç olarak, DASH diyetine yüksek ve düşük uyum gösteren bireyler arasında anlamlı bir farklılık bulunmamış olup, DASH diyetine uyumun düşük olmasının bu sonucun çıkmasına neden olduğu düşünülmektedir. Bireylere eğitim verilerek DASH diyetine uyumlarının arttırılmasının sistolik ve diyastolik kan basıncında farklı etkilere neden olabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, Hipertansiyon, DASHBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Dr. Dyt. Müjgan Öztürk Arıkbuka.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Öztürk Arıkbuka, Müjgan2018-06-13T07:43:39Z2018-06-13T07:43:39Z2016-042016-04masterThesisKaraosman, Bilgin. (2016). KKTC Sağlık Bakanlığı’na Bağlı Güzelyurt Sağlık Merkezi’ne Kayıtlı 60 Yaş ve Üzeri Hipertansiyon Hastası Bireylerin Beslenme Durumlarının Saptanarak, DASH Diyetine Uyumlarının Kan Basıncı Üzerine Etkisinin İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3762turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/37642018-06-13T23:01:08Zhdl_11129_2097Ankilozan Spondilitlilerde Kinezyofobi, Fonksiyonel Kapasite ve Solunum Fonksiyonlarının İncelenmesi: Karşılaştırmalı ÇalışmaEr, GöktuğFizyoterapi ve RehabilitasyonSpondilitAnkilozanKinezyofobiSolunum Fonksiyon TestleriSpondylitisAnkylosiskinesiophobiapulmonary function testrheumatic disease. It causes functional and structural defect that affects patients' quality of life and provokes backache. this study, to evaulate patients with ankylosing spondylitis in kinesiophobia, functional capacity and lung function and was conducted to compare with healthy subjects. 31 AS patients and 30 healthy people were included in this research into two groups. They were named as AS group and control group. In order to identify the disease activity of AS patients, Bath Ankylosing Spondilitis Disease Activity Index (BASDAI) was used, Bath Ankylosing Spondilitis Functional Index (BASFI) for assessing their functionally and Bath Ankylosing Spondilitis Mobility Index (BASMI) was utilized. Tampa Kinesiophobia Scale (TKS), pulmonary function test (PFT), respiratory muscle strength test and 6MWT were used commonly for the individuals in both groups. As a result of the evaluations, there were found differences in TKS scores in AS group compared to control group (p<0,05). FVC(%), FEV1(%), PEF(%), FEF25-75(%) were higher in the control group (p<0,05). Between two groups, there were not found any differences in FEV1/FVC(%). Furthermore, chest expansion, Maximal Inspiratory Pressure (MIP), Maximal Expiratory Pressure (MEP) were higher in the members of control group (p<0,05). Moreover, 6MWT was greater in the control group (p<0,05). The correlation was found between the total score of TKS, and FVC(%), FEV1(%), chest expansion, BASFI, Modified Schober Test, Lumbar Lateral Flexion, Cervical Rotation, and BASMI in the AS group members. Similarly, the corellation was found between the total score of 6MWT and FVC(%), FEV1(%), MIP, MEP, Lumbar Lateral Flexion, Cervical Rotation and BASMI. Depending on the effects reducing function of the kinesiophobia, the treatment programs of ankylosing spondylitis it should be added for the reduction of kinesiophobia individuals must make the necessary changes. As a result of our research, we found that kinesiophobia evolved in AS group members and it had an impact on respiratory parameters and their functions.
Keywords: Spondylitis, Ankylosis; kinesiophobia; pulmonary function testÖz: Ankilozan Spondilit (AS) aksiyal iskeleti tutan, inflamatuar bel ağrısına ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen yapısal ve fonksiyonel bozukluklara neden olan yaygın inflamatuar romatizmal bir hastalıktır. Bu çalışma AS’lilerde kinezyofobi, fonksiyonel kapasite ve solunum fonksiyonlarını değerlendirmek ve sağlıklı bireylerle karşılaştırmak amacıyla yapıldı. Çalışmaya 31 AS’li ve 30 sağlıklı birey olmak üzere 2 grup halinde dahil edildi. Bireyler AS grubu ve kontrol grubu olarak adlandırıldı. AS grubundaki bireylerin hastalık aktivitesinin belirlenmesi için Bath Ankilozan Spondilit Hastalık Aktivitesi İndeksi (BASDAI), fiziksel fonksiyonlarının değerlendirilmesi için Bath Ankilozan Spondilit Fonksiyonel İndeksi (BASFI), aksiyal mobilitenin değerlendirilmesi için Bath Ankilozan Spondilit Mobilite İndeksi (BASMI), hem iki gruptaki bireylere ortak olarak Tampa Kinezyofobi Skalası (TKS), solunum fonksiyon testi (SFT), solunum kas kuvveti ve 6 dakika yürüme testi (6DYT) kullanıldı. Değerlendirmeler sonucunda AS grubunda kontrol grubuna kıyasla TKS skorları arasında fark bulundu (p<0,05). Kontrol grubunda bulunan bireylerde FVC(%), FEV1(%), PEF(%), FEF25-75(%) değerleri daha yüksek bulundu (p<0,05). İki grup arasında FEV1/FVC(%) değeri arasında fark yoktu (p>0,05). Göğüs ekspansiyonu, Maksimal İnspiratuar Basınç (MİP), Maksimal Ekspiratuar Basınç (MEP) değerlerinde kontrol grubundaki bireylerde daha yüksek olarak bulundu (p<0,05). 6DYT kontrol grubundaki bireylerde daha yüksek değerdeydi (p<0,05). AS grubundaki bireylerde TKS ile FVC(%), FEV1(%), göğüs ekspansiyonu, BASFI, modifiye Schober testi, lumbar lateral fleksiyon, servikal rotasyon ve BASMI toplam skoru arasında ilişki mevcuttu (p<0,05). 6DYT ile FVC(%), FEV1(%), MİP, MEP, lumbar lateral fleksiyon, servikal rotasyon ve BASMI toplam skoru arasında ilişki bulundu. AS’de görülen kinezyofobinin fonksiyonlara olan etkisinden dolayı AS’li bireylerde kinezyofobinin azaltılması adına tedavi programlarında gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Çalışmamızın sonucunda AS grubunda kinezyofobi geliştiğini ve kinezyofobinin solunum parametreleri ve fonksiyonlara etkisinin olduğunu bulduk.
Anahtar Sözcükler: Spondilit, Ankilozan; Kinezyofobi; Solunum Fonksiyon TestleriFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender AngınEastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender2018-06-13T08:23:11Z2018-06-13T08:23:11Z2016-092016-09masterThesisEr, Göktuğ. (2016). Ankilozan Spondilitlilerde Kinezyofobi, Fonksiyonel Kapasite ve Solunum Fonksiyonlarının İncelenmesi: Karşılaştırmalı Çalışma. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3764turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38672018-06-21T23:00:58Zhdl_11129_2097Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu 2015-2016 Sezonu Bünyesinde Görev Alan Süper Lig A Takım Futbolcularının Besin Tüketimleri, Vücut Kompozisyonları Ve Beslenme Bilgi Düzeylerinin SaptanmasıDağcılar, KamilBeslenme ve DiyetetikSporcu BeslenmesiFutbolcu BeslenmesiBeslenmeSporFutbolNutritionNutrition for athletesFootballThe purpose of this study is to determine the body composition, food
consumption and nutritional knowledge of football players in Super League Team A of
season 2015-2016 Cyprus Turkish Football Association (KTFF) in Turkish Republic of
Northern Cyprus (TRNC). Total 191 male football players from 13 different teams have
participated in this study. Each player was interviewed face to face throughout the season
at once. Food consumption was determined with the use of 24-hour dietary recall,
nutritional knowledge level was determined with a questionnaire form and body
composition was determined with BIA (Bioelectrical Impedance Analysis). Mean age,
weight, body mass index (BMI), body fat percentage and lean body mass of the football
players were 24,7±5,5 years, 75,2±8,1 kg, 23,7±2 kg/m
2
, 9,1±3,3 % and 68,2±6,2 kg
respectively. According to the food consumption mean energy, protein, carbohydrate and
fat intake were found 2625,6±571,6 kcal, 17±3,8%, 45,7±7,6 % and 37,4±6,6 %
respectively. When nutritional knowledge of football players and adequacy of their
dietary intakes were compared according to the Recommended Daily Allowance (RDA)
and International Society Of Sports Nutrition, no significant difference was found
between the football players with low nutritional knowledge and high nutritional
knowledge (p>0.05). However, when the players‟ level of nutritional knowledge was
compared with ranking of the teams at the end of the 2015-2016 league, findings
discovered that the teams in the first 7 places had higher levels of knowledge compared
to the teams in the last 6 places (p<0.001). As a result, although the nutritional
knowledge levels of football players were not found related to the body composition and
dietary habits, it indirectly affects the success of the teams. Therefore, improving nutritional knowledge, monitoring anthropometric
measurements and dietary consumption regularly may contribute to the health and
optimal performance of the players.
Keywords: Nutrition, Nutrition for athletes, FootballÖz: Bu çalışmanın amacı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‟nde (KKTC), Kıbrıs Türk
Futbol Federasyonu‟na (KTFF) bağlı, 2015-2016 sezonu, Süper Lig A Takım
futbolcularının vücut kompozisyonlarını, beslenme durumlarını ve beslenme bilgi
düzeylerini saptamaktır. Çalışmaya 13 farklı takımdan toplam 191 erkek futbolcu
katılmıştır. Futbolcular ile sezon boyunca 1 kez yüz yüze görüşülerek, beslenme
durumları 24 saatlik geriye dönük besin tüketim kaydı metodu ile, beslenme bilgi
düzeyleri uygulanan anket formu ile, vücut bileşimleri BİA (Biyoelektrik Empedans
Analizi) metodu ile saptanmıştır. Çalışmaya katılan futbolcuların, ortalama yaşının
24,7±5,5 yıl, vücut ağırlıklarının 75,2±8,1 kg, beden kütle indekslerinin (BKİ) 23,7±2
kg/m2, vücut yağ oranlarının % 9,1±3,3, yağsız doku kütlelerinin 68,2±6,2 kg, olduğu
saptanmıştır. Futbolcuların besin tüketimleri değerlendirildiğinde ortalama günlük enerji
tüketiminin 2625,6±571,6 kkal olduğu, tüketilen enerjinin % 17±3,8‟inin protein, %
45,7±7,6‟sının karbonhidrat ve % 37,4±6,6‟sının yağlardan karşılandığı saptanmıştır.
Futbolcuların tükettiği enerji ve besin ögeleri, Tavsiye Edilen Günlük Besin Alım
Miktarı (RDA) ve Uluslararası Spor ve Beslenme Derneği‟ne göre yeterlilik düzeyleri,
beslenme bilgi düzeyleri ile karşılaştırıldığında, beslenme bilgi düzeyi yüksek ve
beslenme bilgi düzeyi düşük olan futbolcular arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir
(p>0.05). Ancak takımların beslenme bilgi düzeyleri, 2015-2016 lig sonu puan
sıralamasına göre iki gruba ayrılıp değerlendirildiğinde, puan sıralamasında ilk 7 sırada
yer alan takımların beslenme bilgi düzeyi, son 6 sırada yer alan takımlarla
karşılaştırıldığında anlamlı şekilde yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,001). Sonuç olarak
bu çalışmada sporcuların beslenme bilgi düzeylerinin, vücut kompozisyonu ve besin
tüketimi alışkanlıklarıyla ilişkili olmadığı ancak takım başarısını dolaylı da olsa
etkilediği görülmüştür. Bu nedenle futbolcuların antopometrik ölçümlerinin belirli aralıklarla takip edilmesinin, beslenme bilgi düzeylerinin artırılmasının, yeterli enerji ve besin ögesi
tüketiminin sağlanmasının sporcuların sağlığının ve optimal performansın korunmasına
katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Beslenme, Sporcu beslenmesi, FutbolBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Dr. Dyt. Müjgan Öztürk Arıkbuka.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Öztürk Arıkbuka, Müjgan2018-06-21T07:07:07Z2018-06-21T07:07:07Z2016-092016-09masterThesisDağcılar, Kamil. (2016). Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu 2015-2016 Sezonu Bünyesinde Görev Alan Süper Lig A Takım Futbolcularının Besin Tüketimleri, Vücut Kompozisyonları Ve Beslenme Bilgi Düzeylerinin Saptanması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3867turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38282018-06-20T23:02:06Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Voleybol Federasyonu Oyuncularının Beslenme Davranışı ve Beslenme Durumlarının DeğerlendirilmesiGökensel, PınarBeslenme ve DiyetetikSporcu BeslenmesiVoleybolcu BeslenmesiBeslenmeSporVoleybolvücut kompozisyonubeslenme bilgi düzeyleriVolleyballsportsmen dietbody compositionnutrition knowledge levelThis study was conducted in order to determine the dietary habits, knowledge
levels, body compositions, nutritional behaviours and nutritional statuses of the
players registered to the TRNC Volleyball Federation. 71 licensed volleyball players
(32 male and 39 female) aged between 18-40 have participated in this study.
Body component analysis was conducted with the players along with
measuring their height, body weight, waist and thigh circumferences. Frequency of
nutrition consumption, one-day nutrition consumption record and one-day physical
activity record was taken and DEBQ scale was used to determine the nutritional
behaviour.
The mean height of players was 168,62±4,55 cm in women and 183,98±7,43
cm in men while; the mean body mass index was 22,28±2,92 for women and
23,88±2,99 for men. Also, the mean body fat was 23,12±6,5 % for women and
14,91±5,05 % for men. 60,56 % of the players stated that they have knowledge
regarding sports nutrition. Regarding their choice of meal before competition, 33,80
% of the players gave the correct answer. No meaningful statistical difference was
found between the level of sports nutrition stated by the players along with knowing
the time between competition and the last meal and the knowing which food to prefer
before competition (p>0,05).
The mean carbohydrate, protein and fat intake indices from energy was
45,31±8,74 %, 14,77±4,10 %, 39,49±7,45 % for women and 43,50±7,32 %,
15,66±4,07 %, 40,03±6,96 % for men, in consecutive order. From the DEBQ scale; 27,52±13,36 points were gathered from the emotional eating sub-dimension, 26,70±8,34 points from restricted eating sub-dimension and
29,85±7,81 points from outer eating sub-dimension. No meaningful statistical
difference was determined between the overall DEBQ based on gender and the
emotional eating, restricted eating and outer eating sub-dimension from the scale
(p>0,05).
In conclusion, it was found that the nutritional knowledge of the player is
inadequate. There is a need for nutritional education to improve nutritional
knowledge levels and gain correct eating habits. Not many studies were found on
applying the DEBQ scale to sportsmen and there is need for more research on this
topic.
Keywords: Volleyball, sportsmen diet, body composition, nutrition knowledge levelÖz: Bu çalışma KKTC Voleybol Federasyonu oyuncularının beslenme
alışkanlıklarını, bilgi düzeylerini, vücut kompozisyonlarını, beslenme davranışlarını
ve beslenme durumlarını saptanmak amacıyla yürütülmüştür. Çalışmaya 18-40 yaş
arası 32 erkek ve 39 kadın olmak üzere federasyona bağlı 71 lisanslı voleybolcu
katılmıştır.
Sporculara vücut bileşimi analizi yapılmış, boy uzunlukları, vücut ağırlıkları,
bel ve kalça çevresi ölçülmüştür. Besin tüketim sıklığı, bir günlük besin tüketim
kaydı ve bir günlük fiziksel aktivite kaydı alınmış ve yeme davranışlarını belirlemek
için DEBQ (Yeme Alışkanlıkları Anketi) ölçeği kullanılmıştır.
Sporcularda kadınların boy uzunluğu ortalaması 168,62±4,55 cm, erkeklerin
183,98±7,43 cm, kadınların vücut ağırlığı ortalaması 63,38±8,77 kg, erkeklerin
80,98±9,59 kg, kadınların beden kütle indeksi ortalaması 22,28±2,92 kg/m2, erkeklerin 23,88±2,99, kadınlarda vücut yağı ortalaması % 23,12±6,54, erkeklerin %
14,91±5,05 olarak saptanmıştır.
Sporcu beslenmesi hakkında % 60,56‟sı bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir.
Müsabaka öncesi hangi öğünü tercih edersiniz sorusuna tüm katılımcıların % 33,80 ‟i
doğru cevap vermiştir. Sporcuların kendi ifadelerine göre sporcu beslenmesi
hakkında bilgi sahibi olma durumlarına göre müsabaka ile son yemek arasındaki
saati bilme durumları ve müsabaka öncesi uygun yemek tercihini bilme durumları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır (p>0,05).
Kadın sporcuların sırası ile enerjiden gelen ortalama karbonhidrat, protein ve
yağ oranları % 45,31±8,74, % 14,77±4,10, % 39,49±7,45, erkeklerin ise %
43,50±7,32, % 15,66±4,07, % 40,03±6,96 olarak bulunmuştur. DEBQ ölçeğinde yer alan duygusal yeme alt boyutundan 27,52±13,36 puan,
kısıtlayıcı yeme alt boyutundan 26,70±8,34 puan ve dışsal yeme davranışı alt
boyutundan 29,85±7,81 puan bulunmuştur. Cinsiyetlerine göre DEBQ genelinden ve
ölçekte yer alan duygusal yeme, kısıtlayıcı yeme ve dışsal yeme davranışı alt
boyutlarından aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı
tespit edilmiştir (p>0,05)
Sonuç olarak sporcuların beslenme bilgilerinin yetersiz olduğu bulunmuştur.
Beslenme bilgi düzeylerinin geliştirilmesi ve bu sayede doğru beslenme
alışkanlıklarının kazandırılması için beslenme eğitimine ihtiyaç duyulmaktadır.
DEBQ ölçeğinin sporculara uygulanması ile yapılan çalışmalara az rastlanmıştır ve
bu konu ile ilgili daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Voleybol, sporcu beslenmesi, vücut kompozisyonu, beslenme
bilgi düzeyleriBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Aslı Akyol Mutlu.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Akyol Mutlu, Aslı2018-06-20T07:26:47Z2018-06-20T07:26:47Z2016-092016-09masterThesisGökensel, Pınar. (2016). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Voleybol Federasyonu Oyuncularının Beslenme Davranışı ve Beslenme Durumlarının Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3828turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38182018-06-20T23:02:05Zhdl_11129_2097KKTC’deki Fitnes ve Vücut Geliştirme Sporu ile İlgilenen 18-40 Yaş Grubu Sağlıklı Erkek Sporcuların Beslenme Alışkanlıklarının Belirlenmesi, Besinsel Ergojenik Destek Ürünleri Hakkındaki Tutumlarının ve Kullanım Oranlarının SaptanmasıErcen, ŞöhretBeslenme ve DiyetetikVücut GeliştirmeFitnesSporBeslenmeKıbrıs. KuzeyErgojenik Destek ÜrünleriProtein AlımıProtein TozuErgogenic AidsBody BuildingFitnessProtein intakeProtein powderIt is well known that the use of ergogenic supplements by amateur and
professional sportsmen have been widespread in different sport disciplines. In
addition, it is common knowledge that this group mainly uses protein based products.
By taking these types of supplements without supervision, the sportsmen risk diverse
health problems in their future life.
The target group of this study are healthy men, aged between 18 – 40, who do
their bodybuilding and fitness workouts in fitness centers in the TRNC. This study
aims to analyse and evaluate from an anthropometric point of view the above
mentiond target group’s, eating habits, the level of ergogenic supplements usage, and
the knowledge level of the ergogenic supplement users.
This research was done by a simple random sampling method with 303 men
members of fitness centers in the TRNC. A questionaire with four sections was used
in this study. The body measurements and the body composition analysis were taken
from each sportman. In addition, the information of food consumption on a training
day and an off-training day was subject of inquiry to the sportmen. The results were
evaluated according to the ACSM’s propositions.
The outcome shows that the use of ergegenic supplements by male sportmen
was % 54 and that % 88 of the sportmen preferred protein powders as food
supplements. Furthermore, the study shows that the fitness sportsmen using
ergogenic supplements would increase their protein intake from 1,75±0,66 gr/kg to
2,40±0,84 gr/kg and bodybuilders increased their protein intake from 1,84±0,60
gr/kg to 2,67±0,73 gr/kg when adding the supplements to their diet. It has been determined that both groups exeeded their daily protein intake limit by taking more
than 2 gr/kg protein.
Consequently, the points the sportmen got from the Nutrition Ergogenic
Supplement Attitude Measurement illustrate that there is a need for awareness raising
education to eliminate unnecessary supplement products.
Keywords: Ergogenic Aids, Body Building, Fitness, Protein intake, Protein powderÖz: Ergojenik destek ürünü kullanım düzeylerinin farklı spor dallarına mensup,
gerek amatör gerekse profesyonel sporcular arasında oldukça yaygın olduğu ve
protein kaynaklı ürünlerin, bu grubun önemli bir bölümünü oluşturduğu
bilinmektedir. Bu ürünlerin kullanımının, bireylerin gereksinimleri doğrultusunda
yapılmamasının; sporcu sağlığını tehdit edici riskler yaratabileceği bilinmektedir.
Bu çalışmanın amacı; KKTC’deki vücut geliştirme ve fitnes sporu yapan 18-
40 yaş grubu sağlıklı erkek bireylerin beslenme alışkanlıklarını belirlemek, besinsel
ergojenik destek ürünü kullanım düzeylerini ve ürünlere yönelik bilgi düzeylerini
saptamak ve grubun antropometrik açıdan değerlendirmesini yapmaktır.
Araştırma, KKTC’de yer alan spor salonlarına üye 18-40 yaş arası sağlıklı
erkek bireylerin, basit örneklem yöntemi ile rastgele bir şekilde seçilen 303 kişi
üzerinde yapılmıştır.
Çalışmada 4 bölümden oluşan bir anket kullanılmıştır (Ek 1). Sporcuların
vücut ağırlıkları, boy uzunlukları, bel-kalça çevreleri ölçülmüş ve vücut
bileşimlerinin analizleri yapılmıştır. Katılımcılara ayrıca, biri antrenman günü, diğeri
ise antrenman yapılmayan günü yansıtacak şekilde iki günlük besin tüketimleri
alınmıştır. Verilerin analizi sonrasında sonuçlar ACSM’ın önerilerine göre
değerlendirilmiştir.
Araştırmanın sonucunda; erkek sporcuların ergojenik destek ürün kullanım
oranının % 54,5 olduğu ve en çok tercih edilen ürünlerin % 88 oranla protein
tozlarının oluşturduğu saptanmıştır. Ergojenik destek ürün kullanan fitnes sporcuların
antrenman günü diyetlerinden sağladıkları protein miktarının, ergojenik destek
ürünler eklendiği zaman 1,75±0,66gr/kg’dan 2,40±0,84 gr/kg düzeyine, vücut geliştirme sporcularının ise 1,84±0,60 gr/kg’dan 2,67±0,73 gr/kg’a yükseldiği
gözlenmiştir. Her iki spor grubuna mensup sporcuların, sporcular için önerilen üst
limit olan 2gr/kg protein gereksinimlerinin üzerinde protein tükettikleri saptanmıştır.
Sonuç olarak, sporcuların Besinsel Ergojenik Destek Ürünlerine Yönelik
Tutum Ölçeği’nin alt boyutlarından aldıkları puanlarla destek ürün kullanma
durumları arasında ilişki olduğu ve sporcuların bilinç düzeylerinin arttırılmasıyla
gereksiz destek ürün kullanımının önüne geçilebileceği sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ergojenik Destek Ürünleri, Vücut Geliştirme, Fitnes, Protein
Alımı, Protein TozuBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Murat Baş.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Baş, Murat2018-06-20T05:27:07Z2018-06-20T05:27:07Z2016-012016-01masterThesisErcen, Şöhret. (2016). KKTC’deki Fitnes ve Vücut Geliştirme Sporu ile İlgilenen 18-40 Yaş Grubu Sağlıklı Erkek Sporcuların Beslenme Alışkanlıklarının Belirlenmesi, Besinsel Ergojenik Destek Ürünleri Hakkındaki Tutumlarının ve Kullanım Oranlarının Saptanması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3818turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38232018-06-20T23:01:49Zhdl_11129_2097Lefkoşa’da Kreş ve Anaokuluna Devam Eden Çocukların Beslenme Davranışlarına ve Vücut Ağırlığına Annenin Çocuk Besleme Tutum ve Davranışlarının EtkisiKanioğluları, Aysel OrkideBeslenme ve DiyetetikÇocuk GelişimiBeslenmeKıbrıs, KuzeyÇocuk besleme tutumuçocuk yeme davranışıvücut ağırlığıChild feeding attitudechild eating behaviourbody weightThis research has been designed and conducted in order to analyse the effects
of mothers’ child feeding attitudes and behaviours on the nutritional status, eating
behavior and body weights of pre-school children. Totally 120 pre-school children
from Central Nicosia between 4-6 years of age have participated in the research
along with their mothers and the sample group consisted of 57 girls and 63 boys. The
participant’s general characteristics, nutritional habits and information about food
frequencies have been obtained with the help of a questionnaire prepared by the
researcher. Child feeding attitudes and behavior of mothers were determined using
‘ Child Feeding Questionnaire- CFQ’ and the behavior of child eating ‘Child Eating
Behavior Questionnaire - CEBQ’. Anthropometric measurements of mothers and
children were taken and body mass index (BMI) was evaluated. The questionnaire
results revealed that 21 % of the children obese. The correlation analysis between
“CFQ” results and “CEBQ” subdimension scores show that as the BMI of girls
increase, the scores of the CFQ subdimensions, ‘Restriction’ and ‘Perceived Child
Weight’, increase as well (p<0.05). Similarly, as the BMI of boys gets higher, ‘Child
Weight Concern’ ve ‘Perceived Child Weight’ subdimensional scores in mothers
also increase (p<0.05). On the other hand, a decrease is observed in mothers in the
‘Satiety Responsiveness ’ subdimension of CEBQ when BMI of boys and girls
increases. There is a positive relationship between the ‘Restriction’ and ‘Emotional
Overeating’ subdimensional scores in mothers (p<0.05). These results show that
mothers’ child feeding attitudes and practices may have an effect on child’s body
weight and eating behaviours.
Keywords : Child feeding attitude, child eating behaviour, body weightÖz: Bu araştırma, okul öncesi dönem çocukların beslenme durumuna, yeme
davranışlarına ve vücut ağırlıklarına, annelerin çocuk besleme tutum ve
davranışlarının etkisininin incelemek amacı ile yapılmıştır. Araştırmaya, Lefkoşa
Merkez bölgesinde kreş ve anaokuluna giden 4-6 yaş arası 57’si kız , 63’ü erkek
olan toplam 120 çocuk ve anneleri alınmıştır. Katılımcıların; genel özellikleri ve
beslenme alışkanlıkları, besin tüketim sıklığına yönelik bilgiler araştırmacı tarafından
hazırlanan anket formu ile elde edilmiştir. Annelerin çocuk besleme tutum ve
uygulamaları Çocuk Besleme Anketi (ÇBA), çocuklarının yeme davranışları ise
Çocuk Yeme Davranışı Anketi (ÇYDA) kullanılarak saptanmıştır. Anne ve
çocukların antropometrik ölçümleri yapılmış ve Beden Kütle İndeksi (BKİ)
değerlendirilmiştir. Araştırma kapsamına alınan çocukların % 21’i hafif şişman ve
% 21’i şişmandır. Annelerin ÇBA ve ÇYDA alt boyut puanları ile yapılan
korelasyon analizlerine göre; kız çocukların BKİ’i arttıkça, annelerin ÇBA
‘Kısıtlama’ ve ‘Algılanan Çocuk Vücut Ağırlığı’ alt boyut puanları ve erkek
çocukların BKİ’i arttıkça ‘Çocuk Vücut Ağırlığı Hakkındaki İlgi’ ve ‘Algılanan
Çocuk Vücut Ağırlığı’ alt boyut puanları artmıştır (p<0.05). Erkek ve kız
çocuklarının BKİ’i arttıkça annelerin ÇYDA’nde yer alan; ‘Tokluk Heveslisi’ alt
boyut puanları azalmıştır (p<0.05). Annelerin ‘Kısıtlama’ ile ‘Duygusal Aşırı Yeme’
alt boyut puanları arasında pozitif ilişki bulunmuştur (p<0.05). Bu sonuçlar
annelerin çocuk besleme tutum ve uygulamaları ile çocuğun vücut ağırlığı ve yeme
davranışları üzerinde etkisi olabileceğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Çocuk besleme tutumu, çocuk yeme davranışı, vücut ağırlığıBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Nurten Budak.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Budak, Nurten2018-06-20T06:17:50Z2018-06-20T06:17:50Z2015-092015-09masterThesisKanioğluları, Aysel Orkide. (2015). Lefkoşa’da Kreş ve Anaokuluna Devam Eden Çocukların Beslenme Davranışlarına ve Vücut Ağırlığına Annenin Çocuk Besleme Tutum ve Davranışlarının Etkisi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3823turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/37752018-06-14T23:01:25Zhdl_11129_2097Vücut Ağırlığı Normal Bireyler İle Şişman Bireylerin Kan Kalsiyum Düzeyinin DeğerlendirmesiNadiroğlu, FatmaBeslenme ve DiyetetikŞişmanlıkSağlık SorunlarıKıbrıs, Kuzeykalsiyum düzeyiKKTCObesitycalcium levelsTRNCThis study was carried out at Yenikent Flora Laboratory located in the Turkish
Republic of Northern Cyprus (TRNC) between November 2014 and August 2015. The
aim of the study was to evaluate blood calcium levels (mmol/L) of normal and
overweight individuals. Subjects who experienced any pre-existing health problems
were excluded from the study. 60 healthy participants within the age group 18-45 were
tested. The features and characteristics of the participants, along with their nutritional
habits, frequency of eating, 3-day food intake records and level of physical activity
were analysed by the researcher with the help of a questionnaire and anthropometric
measurements. Withdrawal of blood and laboratory analysis were carried out by a
biochemist. The BEBIS software was used for the analysis of food consumption data
which was collected from participants. Statistical Package for the Social Sciences
(SPSS) 20.0 for Windows Evaluation was chosen to analyse the data which emerged
at the end of the study. The mean level of ionised calcium detected in the blood of
normal participants was 1.1±0.0 mmol/L and that of overweight participants was
1.1±0.0 mmol/L. After the appropriate statistical analysis was carried out, it was found
that there is no significant difference (p>0.05) between the ionised calcium levels of
normal individuals and overweight individuals who participated in this study.
Statistical tests were carried out to reveal whether body weight, height, BMI and body
fat mass significantly affected ionised calcium levels found in the blood of overweight
participants, however, test results indicated no significant correlation (p>0.05).
Key words: Obesity, calcium levels, TRNCÖz: Bu çalışmaya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan Vücut Ağrılığı Normal
Bireyler İle Şişman Bireylerin Kan Kalsiyum Düzeylerinin Değerlendirilmesi amacı
ile Kasım 2014-Ağustos 2015 tarihleri arasında, yaşı 18-45 arası sağlıklı 60 birey
katılmıştır. Bireylerin özellikleri, beslenme davranışları ve alışkanlıkları, 3 günlük
besin tüketim miktarları, besin tüketim sıklıkları ve fiziksel aktivite kayıt formundan
oluşan anketin uygulanması ve bireylerin antropometrik ölçümleri çalışmayı yütüren
araştırmacı tarafından yapılmış, bireylerin kan alımını ve tahlil sonuçların ise
biyokimyager yapmıştır. Alınan besin tüketimlerinin analizinde Beslenme Bilgi
Sistemleri Paket Programı (BEBİS) 7, elde edilen verilerin istatistik analizi için ise
Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) 20.0 for Windows Evalution
versiyonu kullanılmıştır. Araştırmaya dahil olan normal ağırlıkta bireylerin kanlarında
tespit edilen iyonize kalsiyum miktarı ortalama 1.1±0.0 mmol/L’dir. Şişman bireylerin
kanlarında bulunan iyonize kalsiyum miktarı ortalama 1.1±0.0 mmol/L’dir. Araştırma
kapsamına alınan normal ağırlıkta ve şişman bireylerin kanlarında tespit edilen iyonize
kalsiyum miktarları karşılaştırıldığında istatistiksel yönden aralarında anlamlı fark
olmadığı görülmüştür (p>0,05). Araştırma kapsamına alınan şişman kadın ve erkek
bireylerin kanlarında bulunan iyonize kalsiyum miktarı ile vücut ağırlığı, boy
uzunluğu, BKİ ve vücut yağ kütlesi değerleri karşılaştırıldığında istatistiksel yönden
aralarında anlamlı korelasyon ilişkisi olmadığı görülmüştür (p>0,05).
Anahtar Kelimeler :Şişmanlık, kalsiyum düzeyi, KKTCBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Nurten Budak.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Budak, Nurten2018-06-14T07:25:23Z2018-06-14T07:25:23Z2015-092015-09masterThesisNadiroğlu, Fatma. (2015). Vücut Ağırlığı Normal Bireyler İle Şişman Bireylerin Kan Kalsiyum Düzeyinin Değerlendirmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3775turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/37682018-06-14T23:01:22Zhdl_11129_2097KKTC'de özel bir spor salonunda vücut geliştirme sporu yapan bireylerin beslenme ve besin takviyesi kullanım durumlarının incelenmesiBolayır, ÇilemBeslenme ve DiyetetikVücut Geliştirme SporuBeslenmeVücut GeliştirmeBeslenme AlışkanlıklarıBesin Takviyesi KullanımıVücut BileşimiThis study was conducted in a private gymnasium in Famagusta region
of the TRNC between 5
th of April – 15th of July 2016 with individuals aged 20
years and over who were engaged in bodybuilding activities aiming to
determine their body composition, nutritional habits and use of nutritional
supplementation.
Within the scope of the study (n=199, male) the researcher has collected
information on personal details, nutritional habits, frequency of food
consumptions, records of food consumptions for 24 hours during the training
and non-training days, use of nutritional supplements and type of these
nutritional supplements from the participants engaged in bodybuilding activities
via surveys and the body compositions of these participants were measured via
Tanita BC-418 MA and the obtained data was analysed using SPSS 22.0.
Participants of this study were all males, with a mean age of 25,49 ±
6,11, who were engaged in bodybuilding activities for 1,84±0,85 years and
52,0% have been using nutritional supplements. The results show that protein
powder was the most used nutritional supplement (49,5%) amongst the
participants. Participants were advised/guided the most by their sports
instructors (%29,5) for the use of nutritional supplements and 33,0% stated to
be using their gyms as the source of supply for these nutritional supplements.
Results of the study show that participants had a significantly different
(p<0.05) carbohydrate, protein and fat consumption on training vs. non-training
days but there was no statistical significance (p>0.05) found for the difference
of energy consumption on training vs. non-training days. Results also show that there was a statistical significant difference (p<0.05) in height, body fat ratio,
fat free body mass, total body water and mid-upper arm circumference
between participants who were using nutritional supplements and participants
who were not. The results of this study show that, participants had insufficient
energy intake during training vs. non training days, low carbohydrate
consumption, high fat consumption, high protein consumption during training and
within advised amounts of protein consumption during non-training days.
Keywords: bodybuilding, nutritional habits, use of nutritional supplements, body
composition.Bu çalışma, 5 Nisan-15 Temmuz 2016 tarihleri arasında, KKTC‟de
Gazimağusa bölgesinde bulunan özel bir spor salonunda, vücut geliştirme sporu
yapan 20 yaş ve üzerindeki bireylerin, vücut bileşimleri, beslenme alışkanlıkları,
besin takviyesi kullanım durumlarını belirlemek amacıyla planlanıp
yürütülmüştür.
Çalışma kapsamındaki (n=199 erkek) vücut geliştirme sporu yapan
bireylerin, kişisel bilgileri, beslenme alışkanlıkları, besin tüketim sıklıkları,
antrenman yapılan ve yapılmayan gün için 24 saatlik geriye dönük besin
tüketimi kaydı, besin takviyesi kullanım durumları ve kullanılan besin
takviyesinin türünü içeren anket formları uygulanmış, vücut bileşimleri Tanita
BC-418 MA cihazı ile ölçülmüş, elde edilen veriler istatistiksel olarak SPSS 22.0
programı ile değerlendirilmiştir.
Çalışmaya katılan bireylerin tamamının erkek, yaş ortalamalarının 25,49 ±
6,11 olduğu, 1,84± 0,85 yıl vücut geliştirme sporu yaptıkları ve %52,0‟sinin de
besin takviyesi kullandığı saptanmıştır. Besin takviyesi olarak en çok protein
tozunu kullandıkları (%49,5) belirlenmiştir. Besin takviyesi kullanımında en çok
spor hocalarından (%29,5) öneri aldıkları ve besin takviyelerini spor
salonlarından (%33,0) temin ettikleri saptanmıştır. Bireylerin antrenman yapılan
gün ile yapılmayan gün arasında karbonhidrat, protein ve yağ tüketimleri
arasındaki fark istatistiksel olarak önemli bulunurken (p<0.05), enerji tüketimleri
arasındaki farkın önemli olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Besin takviyesi
kullanan ve kullanmayan bireylerin boy uzunluğu, vücut yağ kütlesi oranı,
yağsız vücut kütlesi, vücut sıvı miktarı ve üst orta kol çevresi arasındaki farkın istatistiksel olarak önemli olduğu saptanmıştır (p<0.05). Bu çalışmadaki
bireylerin antrenman yapılan ve yapılmayan günlerdeki enerji alımlarının
yetersiz, karbonhidrat tüketimlerinin düşük, yağ tüketiminin yüksek, antrenman
yapılan gün protein tüketiminin fazla, antrenman yapılmayan gün ise önerilere
uygun düzeyde olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: vücut geliştirme, beslenme alışkanlıkları, besin takviyesi
kullanımı, vücut bileşimBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Fatma Nişancı Kılınç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Nişancı Kılınç, Fatma2018-06-14T06:33:04Z2018-06-14T06:33:04Z2017-022017-02masterThesisBolayır, Çilem. (2017). KKTC'de özel bir spor salonunda vücut geliştirme sporu yapan bireylerin beslenme ve besin takviyesi kullanım durumlarının incelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3768turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/37992018-06-19T23:01:12Zhdl_11129_2097Obez ve Hafif Kilolu Adolesanlarda Sabah Kahvaltısının Glisemik İndeksinin İştah Üzerine EtkisiToydemir, İlknur BuseBeslenme ve DiyetetikObeziteAdolesanKahvaltıİştahGlisemik İndeksVASHedonik SkalaAdolescentBreakfastAppetiteGlycemic IndexVASHedonic ScaleThe aim of this study was to investigate the effect of low and high glycemic
indexed breakfast, on daytime appetite, saturation situations, food preferences and
consumption, between the obese and slighty overweight, 10-18 years old male and
female adolescents whom applied to Serdarlı Healthy Nutrition and Dietetics Center,
Serdarlı, Famagusta, Turkish Republic of North Cyprus. According to the needs of
the induvidual, the breakfast of the diet, planned according to the energy to be taken
daily with the same energy and macro nutrient pattern in the high glisemic index
group (n=18) and low glisemic index group (n=18). The taste of the food questioned
by Hedonic Scale The individuals were assessed by hunger, satiety, the feeling of
saturation, oily, salty, sweety, sour food selection, food consumption record for one
day, VAS score and 24 hour food consumption frequency record. GI low group
(VAS score: 2,61±0,43) is less hungry during the day than the GI high group (VAS
score: 5,10±0,76). The saturation status of adolescents is the same in both groups and
the consumption desire of adolescents’ favourite foods is low in GI low group
compared to GI high group. As a result in obese adolescent individuals, GI low
nutrition reduces appetite and increases the level of satiety and keeps the taste and
positive emotional state at the upper levels. In onclusion, the correct approach is not
energy alone, but the regulation of lifestyle by incorporating physical activity as a
whole from other social and physological aspects of other dietary components
(glisemic index and lood, macro nutrient content etc.).
Keywords: Adolescent, breakfast, appetite, glycemic index, VAS, Hedonic Scale.Öz: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gazimağusa’ da Serdarlı Sağlıklı Beslenme
ve Diyet Merkezi’ ne başvuran obez veya hafif kilolu 10-18 yaş gurubu 36
adolesanın, düşük veya yüksek glisemik indeksli kahvaltının gün boyu süren iştah,
doygunluk durumları, besin tercih ve tüketimleri üzerine olan etkilerinin araştırılması
amacıyla bu çalışma yürütülmüştür. Gereksinime göre belirlenecek olan günlük
alınması gereken enerjiye göre planlanan diyetin kahvaltısı aynı enerji ve makro
besin öğesi örüntüsüne sahip olup glisemik indeksi (GI) yüksek grup (n=18) ve GI’i
düşük grup (n=18) içerecek şekilde düzenlenmiştir. Yemeğin lezzeti hedonik skala
ile sorgulanmıştır. Açlık, tokluk, doyma hissi, yağlı, tuzlu, tatlı, ekşi besin seçimi; bir
günlük besin tüketimi kaydı, VAS skoru ve 24 saat besin tüketim sıklığı kaydına
göre bireyler değerlendirilmiştir. Bu skorlamaya göre GI düşük grup (VAS skoru:
2,61±0,43) GI yüksek grup (VAS skoru: 5,10±0,76) göre gün içerisinde daha az aç
hissetmektedir. Adolesanların doygunluk durumları her iki grupta da aynıdır ve
adolesanların sevdiği yiyeceklerin tüketim isteği GI düşük grupta GI yüksek gruba
göre azdır. Özetle, obez adolesan bireylerde GI düşük beslenme iştahı düşürmekte ve
doygunluk seviyesini arttırarak tat ve olumlu duygu durumunu üst seviyelerde
tutmaktadır. Sonuç olarak doğru yaklaşım tek başına enerji değil diğer diyet
bileşenlerinin (glisemik indeks ve yük, makrobesin ögeleri oranları vb.) sosyal ve
psikolojik açıdan bir bütün olarak fiziksel aktiviteyi dahil ederek yaşam biçiminin
düzenlenmesidir.
Anahtar Kelimeler: Adolesan, Kahvaltı, İştah, Glisemik İndeks, VAS, Hedonik
skalaBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Reyhan Nergiz Ünal.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Ünal, Reyhan Nergiz2018-06-19T11:27:48Z2018-06-19T11:27:48Z2017-022017-02masterThesisToydemir, İlknur Buse. (2017). Obez ve Hafif Kilolu Adolesanlarda Sabah Kahvaltısının Glisemik İndeksinin İştah Üzerine Etkisi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3799turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38602018-06-21T23:01:03Zhdl_11129_2097Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin doku/organ nakli ve bağışı konusunda görüşlerinin belirlenmesiSakallı, Gülcan DürüstHemşirelikOrgan Nakli (Organ Bağışı)Doku/organ bağışıdoku/organ nakliöğrenciTissue/organ donationtissue/organ transplantstudentsThe aim of this research is to determine the insights of the fourth class
students of Health Sciences Faculty at the Eastern Mediterranean University about
tissue/organ transplant and donation. The research is designed according to
descriptive-sectional research and is held in the Academic Year of 2016-2017 Fall
Semester at the Eastern Mediterranean University, Health Sciences Faculty, in the
Departments of Nursing, Physiotherapy and Rehabilitation, Nutrition and Dietetic,
Health Management and Sports Sciences. The research was applied to 317 fourth
class students. Thus, the data was collected from 270 students who volunteered to
participate. Data was collected based on the “Student Demographic Information
Form” and “Insights of Students on Tissue/organ Transplant and Donation
Questionnaire Form”. During the research, ethic board and institution was taken by
the students in ainformed conset. Chi-Square of the data with the descriptive analysis
and the predictive statistical analysis was used for the statistical analysis of the data.
The level of the statistical importance was accepted as ∞=0,05.
According to the results of the research, age average of the students was
22.27±2.17, thus 40,7% were male and 59,3% were female. Moreover, 27,8% were
from Physiotherapy and Rehabilitation Department, 44,1% were from students of
University Entrance Exam, 49,6% were from families whose parents were primary
graduates, 38,1% were from families whose parents were from high school graduates
and 49,3% were the ones living in states. It was determined that none of the students
whom participated in the research have had tissue/organ transplant or donation.
57,4% of these students would like to donate their organs and 88,4% of these
students would like to donate their organs for “saving lives”. When the positive feedback of the students for tissue/organ transplant and donation was analyzed,
Nursing Department students were the leading students with the ratio of 92,7%.
47,1% of the students have been trained on tissue/organ transplant and donation; thus
it was found that statistically training did not have importance on tissue/organ
transplant and donation (p<0.05). It was found that the positive feedback of the
students on tissue/organ transplant and donation was based on; mother‟s education
level, support of the family to organ donation and the department that they studied
(p<0.05).
It is recommended that in order for the future students of Health Sciences to
have positive insights regarding tissue/organ transplant and donation; educational
planning, an increase in awareness trainings and tissue/organ transplant and donation
campaigns and use of media should be involved.
Key Words: Tissue/organ Donation, Tissue/organ Transplant, StudentsÖz: Bu araĢtırmanın amacı; Sağlık Bilimleri Fakültesi‟nde öğrenim gören
dördüncü sınıf öğrencilerinin doku/organ nakli ve bağıĢı hakkında görüĢlerinin
belirlenmesidir. AraĢtırma tanımlayıcı-kesitsel araĢtırma tasarımına uygun olarak
yapılmıĢtır. AraĢtırmanın evrenini 2016-2017 akademik yılı güz döneminde Doğu
Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi‟nde Beslenme ve Diyetetik,
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon HemĢirelik, Sağlık Yönetimi ve Spor Bilimleri
bölümlerinde öğrenim gören 317 dördüncü sınıf öğrencisi, örneklemini ise
araĢtırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 270 öğrenci oluĢturmuĢtur. Veriler;
“Öğrencilerin Demografik Bilgi Formu” ve “Öğrencilerin Doku/organ Nakli ve
BağıĢı Konusunda GörüĢlerinin Belirlenmesine Yönelik Anket Formu” kullanılarak
araĢtırmacı tarafından sınıf ortamında toplanmıĢtır. AraĢtırmada etik kurul ve kurum
izni, öğrencilerden bilgilendirilmiĢ yazılı onam alınmıĢtır. Verilerin istatistiksel
analizinde tanımlayıcı analizler ve kestirimsel istatistik analizlerinden Ki-kare testleri
kullanılmıĢtır. Ġstatistiksel önemlilik düzeyi ∞=0,05 olarak kabul edilmiĢtir.
AraĢtırmadan elde edilen verilere göre; öğrencilerin yaĢ ortalaması
22.27±2.17 olup, %40,7‟si erkek, %59,3‟ü kadın, %27,8‟i Fizyoterapi ve
Rehabilitasyon bölümünden, %44,1‟i Lisans YerleĢtirme Sınavı ile üniversiteye
girmiĢ, %49,6‟sının anne eğitim düzeyi ilköğretim ve altı, %38,1‟nin baba eğitim
düzeyi lise, öğrencilerin %49,3‟ünün en uzun yaĢadığı yer il‟dir. AraĢtırmaya katılan
öğrencilerin doku/organ bağıĢında bulunmadığı saptanmıĢtır. Öğrencilerin
%57,4‟ünün organ bağıĢında bulunmak istediği, %88,4‟ünün “hayat kurtarmak için”
organ bağıĢında bulunmak istediği belirlenmiĢtir. HemĢirelik bölümü öğrencilerinin
%92,7‟sinin organ bağıĢına yönelik olumlu görüĢleri olduğu saptanmıĢtır. Öğrencilerin %47,1‟inin daha önce doku/organ nakli ve bağıĢı hakkında eğitim aldığı
ancak eğitim alanların doku/organ nakli ve bağıĢı ile ilgili olumlu görüĢ üzerinde
istatistiksel olarak anlamlı etkisinin olmadığı belirlenmiĢtir (p<0.05). Anne eğitim
düzeyinin, ailenin organ bağıĢına destek vermesinin ve eğitim aldıkları bölümün,
ailenin organ bağıĢına yönelik görüĢlerinin, kendilerine organ naklinin yapılma
durumunun, yakınlarının organlarını bağıĢlama durumunun organ nakli ve bağıĢına
yönelik olumlu görüĢ bildirmede etkili olduğu saptanmıĢtır (p<0.05).
Geleceğin sağlık profesyonellerinin doku/organ nakli ve bağıĢı konusunda
olumlu görüĢlerini artırmak için; eğitimlerin planlanması, farkındalık çalıĢmalarının
ve doku/organ bağıĢına yönelik kampanyaların artırılması, basın yayın organlarının
etkin bir Ģekilde kullanılması önerilir.
Anahtar Sözcükler: Doku/organ BağıĢı, Doku/organ Nakli, ÖğrenciHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gülten Sucu Dağ.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Sucu Dağ, Gülten2018-06-21T05:46:41Z2018-06-21T05:46:41Z2017-022017-02masterThesisSakallı, Gülcan Dürüst. (2017). Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinin Doku/Organ Nakli ve Bağışı Konusunda Görüşlerinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3860turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/38872018-07-27T23:01:01Zhdl_11129_2097Kırıkkale'de okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların şeker ve şeker içeren besin tüketimleri ile obezite durumlarının belirlenmesiSoylu, TuğçeBeslenme ve DiyetetikObeziteÇocuklarŞekerli Besin TüketimiObeziteOkul Öncesi Dönem ÇocuklarıSugary FoodsObesityPre-School ChildrenThis study was planned and conducted in public preschool institutions in
Kırıkkale province to determine 4-6 years old children‟s nutrition habits, particularly
the consumption of sugar and high sugar containing foods, their parents‟ attitudes
towards children's eating habits and obesity status of them. In this study, to
determine the general characteristics, nutrition and physical activity habits of
preschool children, the questionnaire was applied (include also food frequency) and
24-h food record for 3 consecutive days and digital photography methods were used
and “Nutritional Attitude Scale” was applied to the mothers of the children. Daily
energy, nutrient intake and food amounts were calculated by “Nutrition Information
Systems Package Program (BeBiS)”. Anthropometric measurements (body weight,
height, waist and mid-upper arm circumference) of children were measured and body
mass index (BMI) was calculated. All obtained data are analyzed in the SPSS 22.0
program. Out of 307 children, 51.79% were boys and 48.21% were girls. The mean
±SD BMI values were 17.60±2.75 kg/m2 for boys and 17.39±2.66 kg/m2
for girls and
19.87% were overweight and 28.34% were obese. Childrens‟ daily energy intake and
energy distribution from protein, fat and carbohydrate were found 1189.75±213.82
kcal, 16.27%, 38.56% and 45.13% respectively. Childrens‟ mean daily intake of
sugar was found 6.61 ± 6.06 g, high sugar containing foods such as candy, honey,
jam and chocolate were 111.69 ± 59.09 g, sweet was 98.31 ± 80.62 g and sugary
drinks was 78.94 ± 91.14 g. The difference between the consumption amounts of
sugar and high sugar contained foods and anthropometric measurements were found
to be significant and positive relationship was determined (p<0.05). Since obesity is
an important health problem to be prevented, families‟ awareness on healthy nutrition should be increased and healthy eating habits should be given to this age
group children.
Keywords: Sugary foods, obesity, pre-school children.Öz: Bu araştırma, Kırıkkale il merkezinde bulunan resmi 10 okul öncesi eğitim
kurumunda öğrenim gören 4-6 yaş grubu çocukların beslenme alışkanlıkları,
özellikle şeker ve şekerli besinleri tüketimi ile ailelerin çocuklarının beslenme
alışkanlıklarına yönelik tutumlarının belirlenmesi ve obezite durumunun saptanması
amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür.
Araştırmada, çocukların genel bilgileri, beslenme ve fiziksel aktivite
alışkanlıklarnı belirlemek için besin tüketim sıklığını da içeren anket uygulanmış, 3
gün süreyle 24 saatlik besin tüketim kaydı ve dijital fotoğraflama yöntemi
kullanılmış, annelere “Beslenme Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. Çocukların günlük
enerji ve besin ögeleri alımları ile besin tüketim miktarları Beslenme Bilgi Sistemi
Paket Programı (BeBİS) kullanılarak hesaplanmıştır. Çocukların antropometrik
ölçümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi ve üst orta kol çevresi (ÜOKÇ))
alınmış ve Beden Kütle İndeksi (BKI) hesaplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22.0
programında analiz edilmiştir.
Araştırmaya katılan 307 çocuğun %51.79‟u erkek ve %48.21‟i kızdır. BKI
ortalama ± SD değerleri, kızlarda 17.39±2.66 kg/m2
ve erkeklerde 17.60±2.75 kg/m2
olup çocukların %19.87‟si fazla kilolu ve %28.34‟ü obezdir. Çocukların günlük
ortalama enerji alımı ve protein, yağ ve karbonhidratların enerjiden gelen dağılımı
sırasıyla 1189.75±213.82 kkal, %16.27, %38.56 ve %45.13 olarak bulunmuştur.
Çocukların günlük ortalama; şekeri 6.61±6.06 g, şekerleme, bal, reçel ve çikolata
gibi şekerli besinleri 111.69±59.09 g, tatlıyı 98.31±80.62 g ve şekerli içecekleri
78.94±91.14 g tükettikleri saptanmıştır. Çocukların şeker ve şeker içeren besin
tüketimleri ile antropometrik ölçümleri arasındaki fark anlamlı bulunmuş ve pozitif yönlü bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Obezite önlenmesi gereken önemli bir sağlık
sorunu olduğu için ailelerin sağlıklı beslenme konusunda farkındalıkları arttırılmalı
ve çocuklara sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Şekerli besin tüketimi, obezite, okul öncesi dönem çocukları.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Biriz Çakır.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Çakır, Biriz2018-07-27T05:13:19Z2018-07-27T05:13:19Z2017-022017-02masterThesisSoylu, Tuğçe. (2017). Kırıkkale'de okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların şeker ve şeker içeren besin tüketimleri ile obezite durumlarının belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/3887turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/40442019-04-26T23:02:01Zhdl_11129_2097Yüksek, Orta ve Düşük Akdeniz Diyeti Uyumu Olan Bireylerde Oksidatif Stres ve Total Antioksidan Kapasitenin BelirlenmesiBarbaros, BurcuBeslenme ve DiyetetikSağlıklı Beslenme-Diyet-Akdeniz DiyetiAkdeniz diyetitotal antioksidan kapasiteoksidatif stresMDAStudy was carried out on total of 90 people according to Mediterranean diet adherence, by dividing them into groups of high, medium and low Mediterranean diet adherence. There were 9 men and 21 women participants in high adherence group, while, 11 men and 19 women in medium adherance and 12 men and 18 women in low adherence group. The mean age of participants in high, medium and low adherence groups were 30.2 ± 8.8, 28.4 ± 8.4 and 29.3 ± 7.9 years, respectively with no significant difference (p>0.05). A Mediterranean diet score was carried out to group participant and the scores of high, medium and low adherence groups were 37.4±1.4, 28.5±3.7 and 17.8±1.9 respectively. The participants body weight, height, waist and hip circumferences as well as body composition results were obtained. There was no significant difference in men participants among three groups (p>0.05), while there were a significant difference in women participants (p<0.05). There was no significant difference of TAC (Total Antioxidant Capacity) result among Mediterranean diet adherence groups (p>0.05). Also, there was no significant difference with MDA (Malondialdehyde) result among Mediterranean diet adherence groups (p>0.05). The study did not show a correlation with Mediterranean diet and MDA as well as TAC (p>0.05). There was a negative and statistically significant correlation with body fat percentage and TAK (p<0.05), while there was a positive and statistically significant correlation with body fat percentage and MDA (p<0,05). More studies on Mediterranean diet needed to state the relation with TAC and MDA.
Keywords: Mediterranean diet, total antioxidant capacity and oxidative stress, MDAÖZ:
Bu çalışma Akdeniz diyet uyumuna göre yüksek, orta ve düşük uyum olmak üzere üç farklı grupta toplamda 90 kişi üzerinde gerçekleşmiştir. Yüksek uyum grubunda 9 erkek ve 21 kadın, orta uyum grubunda 11 erkek ve 19 kadın, düşük uyum grubunda ise 12 erkek ve 18 kadın bulunmaktadır. Yaş ortalaması yüksek orta ve düşük uyum grubu için sırası ile 30.2±8.8, 28.4±8.4 ve 29.3±7.9 yıl olup gruplar arası istatistiksel yönden anlamlı fark yoktur (p>0.05). Bireylerin Akdeniz diyetine uyum skorları yüksek, orta ve düşük uyum gruplarında sırası ile 37.4±1.4, 28.5±3.7 ve 17.8±1.9 puan olarak bulunmuştur. Çalışma kapsamında bireylerin vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel ve kalça çevresi, ayrıca vücut bileşimi değerlendirilmiştir. Erkek bireylerin vücut ağırlığında gruplar arası anlamlı fark olmadığı saptanırken (p>0.05), kadın bireylerde istatistiksel yönden anlamlı fark belirlenmiştir (p<0.05). Bireylerin TAK (Total Antioksidan Kapasite) ve MDA (Malondialdehit) değerleri ile Akdeniz diyet uyum grupları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). MDA ve TAK değerleri ile Akdeniz diyet uyumuna bakıldığında istatistiksel yönden bir korelasyon saptanmamıştır (p>0.05). Çalışmaya dahil edilen tüm bireylerde, vücut yağ oranı ve TAK değeri arasında negatif yönlü ve istatiksel olarak anlamlı bir korelasyon olduğu saptanırken (p<0,05), MDA değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı, pozitif yönlü ve düşük kuvvetli korelasyonlar saptanmıştır (p<0,05). Akdeniz diyeti, TAK ve MDA arasındaki ilişkiyi belirlemek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Akdeniz diyeti, total antioksidan kapasite, oksidatif stres, MDABeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2015. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Birsen Demirel.Eastern Mediterranean University EMUDemirel, Birsen2019-04-26T05:29:56Z2019-04-26T05:29:56Z2015-092015masterThesisBarbaros, Burcu (2015). Yüksek, Orta ve Düşük Akdeniz Diyeti Uyumu Olan Bireylerde Oksidatif Stres ve Total Antioksidan Kapasitenin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4044turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/40762019-04-29T23:02:26Zhdl_11129_2097Ordu / Ünye 5-9 Yaş Grubu İlköğretim Öğrencilerinde Obezite, Boyun Çevresi, Bel Çevresi ve KIDMED İndeksinin DeğerlendirilmesiKorkmaz, Gizem ÖzgeBeslenme ve DiyetetikObeziteAkdeniz diyetiAntropometrik ölçümÇocuklarObeziteMediterranean dietAnthropometric measurementChildrenObesityKorkmaz G Ö. Assessment of Obesity, Neck Circumference, Waist Circumference and KIDMED Index in 5-9 Age Group Primary School Students. Eastern Mediterranean University, Faculty of Health Sciences, Department of Nutrition and Dietetics Science Expertise Thesis, Famagusta, 2017. This research was conducted in order to evaluate obesity, neck circumference, waist circumference and KIDMED index in Ordu / Ünye 5-9 age group primary school students in April 2016 - January 2017 It was conducted with 900 students between the dates. The KIDMED scale was used to determine the students compliance with the Mediterranean diet, and the questionnaire and general characteristics and some anthropometric measurements were taken. In the results of working; 11.2% of the students were overweight, 25.1% were obese, 35.7% of the students were low in the Mediterranean diet, 45.6% in the middle and 18.7% in the students. The KIDMED index average of the students is 5.08 ± 2.45. The difference between KIDMED indexes was statistically significant according to sex (p<0.05). The differences in body weight, height, waist circumference and neck circumference between the group with low KIDMED score and the group with high KIDMED score and high KIDMED score were statistically significant (p <0.05). The results obtained from the study give important information about the adaptation and anthropometric measurements of the primary school students living in this region to the Mediterranean diet and it is thought that they can give direction to new studies.
Keywords: Mediterranean diet, Anthropometric measurement, Children, ObesityÖZ:
Korkmaz G Ö. Ordu / Ünye 5-9 Yaş Grubu İlköğretim Öğrencilerinde Obezite, Boyun Çevresi, Bel Çevresi ve KIDMED İndeksinin Değerlendirilmesi. Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Programı Bilim Uzmanlığı Tezi, Gazimağusa, 2017. Bu araştırma, Ordu / Ünye 5-9 yaş grubu ilköğretim öğrencilerinde obezite, boyun çevresi, bel çevresi ve KIDMED indeksinin değerlendirilmesi amacıyla Nisan 2016- Ocak 2017 tarihleri arasında 900 öğrenci ile yürütülmüştür. Öğrencilere Akdeniz diyetine uyumlarının belirlenmesi amacıyla KIDMED ölçeği uygulanmış ayrıca anket formu ile genel özellikleri ve bazı antropometrik ölçümleri alınmıştır. Çalışma sonucunda; öğrencilerin %11,2’sinin kilolu, %25,1’inin obez olduğu ve öğrencilerin %35,7’sinin Akdeniz diyetine düşük, %45,6’sının orta ve %18,7’sinin ise yüksek uyum gösterdiği saptanmıştır. Öğrencilerin KIDMED indeksi ortalaması ise 5.08±2.45’dir. KIDMED indeksleri arasındaki fark cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Çalışmaya katılan öğrencilerin, KIDMED puanı düşük olan grup ile hem KIDMED puanı orta hem de KIDMED puanı yüksek olan grup arasındaki vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi ve boyun çevresi ölçüm değerlerinin farkları istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Çalışmadan elde edilen sonuçlar bu bölgede yaşayan ilköğretim öğrencilerinin Akdeniz diyetine uyumları ile antropometrik ölçümleri hakkında önemli bilgiler vermektedir ve yeni çalışmalara yön verebileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Akdeniz diyeti, Antropometrik ölçüm, Çocuklar, ObeziteBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Seray Kabaran.Eastern Mediterranean University EMUKabaran, Seray2019-04-29T11:26:15Z2019-04-29T11:26:15Z2017-022017masterThesisKorkmaz, Gizem Özge. (2017). Ordu / Ünye 5-9 Yaş Grubu İlköğretim Öğrencilerinde Obezite, Boyun Çevresi, Bel Çevresi ve KIDMED İndeksinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4076turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/41042019-05-03T23:04:02Zhdl_11129_2097İnme Hastalarının Oturma Dengesi, Oturmada Fonksiyonel Aktivite Becerileri, Bağımsızlık Düzeyleri ve Yaşam Kalitelerinin Sağlıklı Bireyler İle KarşılaştırılmasıÖzdil, AytülFizyoterapi ve Rehabilitasyonİnme HastalığıİnmeKuvvet PlatformuOturma dengesiOturma fonksiyonuGünlük Yaşam AktiviteleriYaşam KalitesiStrokeForce PlatformSitting BalanceFunction in SittingActivities of Daily LivingQuality of LifeThe aim of this study is to compare the results of sitting balance, functional
activity while sitting, activities of daily living and quality of life between healthy
people and stroke patients. The relationship between the pre-designed force platform,
Trunk Impairment Scale (TIS) and Postural Assessment Scale for Stroke Patients
(PASS) have been analyzed within the scope of the study.
Total 60 people were included to the study as 30 healthy and 30 stroke
patients. For the sitting balance measure the Force Platform Measurement (FPM), for
functional state evaluation the Function In Sitting Test (FIST), for activity of daily
living evaluation the Functional Independence Measure (FIM) and for the quality of
life level determination the Short Form-36 (SF-36) were benefitted for all the
patients and healthy people included in the study. In addition to these tests and
scales; in order to evaluate the sitting balance of the stroke patients, the Postural
Assessment Scale for Stroke Patients (PASS) and Trunk Impairment Scale (TIS)
were used.
As a result of the evaluations, the open-eye and closed COP deviation amount
was more significant in stroke patients on force platforms than the healthy people
and also, the FIST and FIM scores were found to be lower (p<0,05). The COP
deviation rate values on eye-closed sitting position of stroke patients and the PASS
and TIS total values have a significant and statistically difference and a negative
relationship was found (p<0,05) whereas for the open-eye sitting position a
significant relationship was not found (p<0,05). When the SF-36 results of stroke and
healthy people were compared, besides the pain of stroke patients the results of them
obtained from all the sub parameters were lower than the heathy people (p<0,05).
iv
As a result of the study; it has been found out that, the sitting balance,
functional activity while sitting, activities of daily living and quality of life of the
stroke patients were more affected than the healthy people. As the COP deviation
amount values are related to the clinical scales acquired from the especially closed
eye stable position; it has been thought that the developed force platform can be used
as an evaluation tool in stroke patients whose sitting balance were affected in clinical
environment.
Keywords: Stroke, Force Platform, Sitting Balance, Function in Sitting, Activities of
Daily Living, Quality of Life.ÖZ:
Bu çalışmanın amacı inme hastaları ile sağlıklı bireyler arasında oturma
dengesi, oturmada fonksiyonel aktivite becerisi, günlük yaşam aktiviteleri (GYA) ve
yaşam kalitesi sonuçlarını karşılaştırmaktır. Çalışma kapsamında ayrıca tasarlamış
olduğumuz kuvvet platformu ile Postür Değerlendirme Skalası (PDS) ve Gövde
Bozukluk Skalası (GBS) klinik ölçekleri arasındaki ilişki incelenmiştir.
Çalışmaya 30 inme geçirmiş birey ve 30 sağlıklı birey olacak şekilde toplam
60 kişi dahil edilmiştir. Bu çalışmaya dâhil edilen tüm hasta ve sağlıklı bireyler
oturma dengesi ölçümü için Kuvvet Platformu Ölçümü (KPÖ), oturmada fonksiyonel
durum değerlendirmesi için Oturmada Fonksiyon Testi (OFT), GYA değerlendirmesi
için Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği (FBÖ) ve yaşam kalitesi düzeyinin belirlenmesi
için Kısa Form-36 (KF-36) ile değerlendirilmiştir. Bu test ve ölçeklere ek olarak
inmeli bireyler oturma dengesini değerlendirmek amacıyla Postür Değerlendirme
Skalası (PDS) ve Gövde Bozukluk Skalası (GBS) klinik ölçekleri ile de
değerlendirilmiştir.
Değerlendirmeler sonucunda inme hastaları ve sağlıklı bireylerin kuvvet
platformundan elde edilen gözler açık ve kapalı COP (Center of Pressure- Basınç
Merkezi) sapma miktarının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu, OFT ve FBÖ
skorlarının ise anlamlı düzeyde daha düşük olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). İnme
hastalarının gözler kapalı oturma pozisyonunda COP sapma miktarı değerleri ile
PDS ve GBS toplam değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönlü
bir ilişki tespit edilirken (p<0,05), gözler açık oturma pozisyonu için anlamlılık
düzeyine ulaşan bir ilişki bulunamamıştır (p<0,05). İnmeli ve sağlıklı bireylerde KF-
36 sonuçları karşılaştırıldığında, inme hastalarının ağrı dışında diğer tüm
altparametrelerden elde edilen sonuçların sağlıklı bireylere göre anlamlı olarak daha
düşük olduğu tespit edilmiştir (p<0,05).
Çalışma sonucunda inme hastalarının oturma dengesi, oturmada fonksiyonel
aktivite, GYA ve yaşam kalitelerinin sağlıklı bireylere göre daha fazla etkilenmiş
olduğu bulunmuştur. Özellikle gözler kapalı sabit oturma pozisyonda elde edilen
COP sapma miktarı değerlerinin klinik ölçekler ile ilişkili olması nedeniyle
geliştirmiş olduğumuz kuvvet platformunun klinik ortamda oturma dengesi
etkilenmiş olan inme hastalarında değerlendirme aracı olarak kullanılabilir olduğunu
düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: İnme, Kuvvet Platformu, Oturma dengesi, Oturma fonksiyonu,
Günlük Yaşam Aktiviteleri, Yaşam Kalitesi.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gözde İyigün.Eastern Mediterranean University EMUİyigün, Gözde2019-05-03T06:07:30Z2019-05-03T06:07:30Z2017-062017masterThesisÖzdil, Aytül. (2017). İnme Hastalarının Oturma Dengesi, Oturmada Fonksiyonel Aktivite Becerileri, Bağımsızlık Düzeyleri ve Yaşam Kalitelerinin Sağlıklı Bireyler İle Karşılaştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4104turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/40792019-04-30T23:01:39Zhdl_11129_2097Hipertansiyon Tanısı Almış Hastaların İlaç Tedavisine Uyumu ve Etkileyen Faktörlerin BelirlenmesiBorataş, SelmaHemşirelikTansiyon Hastalığı-HipertansiyonHypertensionDrug therapyComplianceThe study was conducted in order to determine the compliance of the patients with hypertension to drug treatment and its affecting factorsin accordance with the descriptive cross-sectional study design. The study's universe constitutes 154 hypertensive patients who applied to Akdoğan Health Center between the dates December 2016 and February 2017. During the research process of the study sample was not chosen, but the universe has been studied, and with those who accepted to participate voluntarily in the study. Sociodemographic Data Form' and 'Affiliation to Drug Therapy / Compliance Self-efficacy Scale' were used as data collection tools. Moreover, Mann-Whitney U test and Kruskal-wallis H test were used in the statistical analysis of the data.
According to the results obtained from the research; 44.2% of the patients were 61 years old or older, 66.7% were women, 83.7% were married and 45.6% were primary school graduates.77.6% of the patients do not match with the coming income and 77.6% of them live together with their spouse.When the characteristics of the patients participating in the research were examined, 38.1% of the patients‟ hypertension duration was between 2-6 years, and 66% had no other chronic diseases besides the hypertension. In addition to these, 70.7% of the patients go to control once a month, 70.1% know the name of the hypertension drug and 76.2% know the side effects of the drug they use. 69.4% of the patients found that they used hypertension medication once a day and 91.2% of them use it regularly.95.2% of patients participating in the study have their bloodpressure measured once a week and 97.3 % of them do not use medication to remind them to take medication.72.8% of the patients do not use any alternative methods. Luckily, no drug side effects
developed in 91.8% of patients. 29.3% of the patients received education about drug use and 74.4% of them received this education from their doctor.
It has been seen that patient‟s age, the frequency of going to the hypertension control, regular medication intake, frequency of blood pressure measurement,and alternative methods of controlling hypertension in drug compliance are all effective (p<.05).
In hypertensive patients, it is suggested thatin order to increase compliance with drug treatment and control blood pressure of the patients‟ nurses should organize training programs and have follow up programs and control patients thoroughly.
KeyWords: Hypertension, Drug therapy, ComplianceÖZ:
Bu araştırma; Hipertansiyon tanısı almış hastaların ilaç tedavisine uyumlarının ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı-kesitsel araştırma tasarımına uygun olarak yapılmıştır.Araştırmanın evrenini Aralık 2016-Şubat 2017 tarihleri arasında Akdoğan Sağlık Merkezine başvuran 154 hipertansiyon hastası oluşturmuştur. Araştırmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan 147 hipertansiyon hastası örnekleme dahil edilmiştir.Veri toplama aracı olarak „Tanıtıcı Bilgi Formu‟ ve„İlaç Tedavisine Bağlılık/Uyum Öz Etkililik Ölçeği‟kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde Yüzdelik, Mann-whitney U testi ve Kruskal-wallis H testi kullanılmıştır.
Hastaların %44,2‟si 61 yaş ve üstü, %66,7‟si kadın, %83,7‟si evli ve %45,6‟sı ilkokul mezunudur. Hastaların %77.6‟sında geliri gideri karşılamamakta ve %77,6‟sı eşiyle birlikte yaşamaktadır. Araştırmaya katılan hastaların hastalık ve ilaç kullanım ile ilgili özellikleri incelendiğinde, hastaların% 38,1‟inin hipertansiyon hastalık süresi 2-6 yıl arasında olup, % 66‟sında hipertansiyon hastalığına ek başka kronik bir hastalığın olmadığı görülmüştür. Hastaların % 70,7‟si ayda bir kere kontrole gitmekte,% 70,1‟i kullandığı hipertansiyon ilacının ismini, %76,2‟siise ilacın yan etkilerini bilmektedir. Hastaların% 69,4‟ü hipertansiyon ilacını günde bir kere ve % 91,2‟sinin ilacını düzenli kullandığı bulunmuştur. Çalışmaya katılan hastaların % 95,2‟si haftada bir kez kan basıncını ölçtürmekte, %97‟3‟ü ilaç almayı hatırlatan araç kullanmamamaktadır. Hastaların % 72,8‟i alternatif yöntem kullanmamaktadır. Hastaların %91,8‟inde herhangi bir ilaç yan etkisi gelişmemiştir. Hastaların % 29,3‟ü ilaç kullanımı ile ilgili eğitim almakla birlikte,%74,4‟ü bu eğitimi doktordan almıştır.
Hastalarınyaş, hipertansiyon hastalık süresi, hipertansiyon için kontrole gitme sıklığı, İlacını düzenli alma durumu, kan basıncını ölçtürme sıklığı ve hipertansiyonu kontrol etmek için alternatif yöntem kullanma durumunun ilaç uyumlarında etkili olduğu görülmüştür (p<.05).
Hipertansif hastalarda ilaç tedavisine uyumun arttırılmasına ve dolayısıyla kan basıncının kontrol altına alınmasına yönelik, hemşireler tarafından eğitim programlarının düzenlenmesi ve hasta takip ve kontrollerinin daha özenli ve düzenli şekilde yapılması önerilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Hipertansiyon, İlaç tedavisi,UyumHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University EMUKılıç, Hülya Fırat2019-04-30T06:17:21Z2019-04-30T06:17:21Z2017-052017masterThesisBorataş, Selma. (2017). Hipertansiyon Tanısı Almış Hastaların İlaç Tedavisine Uyumu ve Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4079turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/40722019-04-29T23:02:22Zhdl_11129_2097Müzisyenlerde Üst Ekstremite Fonksiyonlarının DeğerlendirilmesiArslan, TayfunFizyoterapi ve RehabilitasyonMüzisyenlerÜst EkstremiteEnduransKoordinasyonReaksiyon ZamanıDengeKavrama KuvvetiAğrıThis study has been conducted to evaluate the upper extremitiy functions of musicians and to compare with the individuals who are not interested with music. A total of 72 individuals, including 36 musicians (Study Group) and 36 individuals (Control Group) who are not interested with music participated in the study. Sociodemographical datas of all participants in this study and music history of musicians is recorded. In the scope of this study, upper extremity endurance, coordination, reaction time, balance, grip strength, pain and problems of hand, arm and shoulders are evaluated. SPSS-20 for Windows package programme was used to estimate the data collected; Mann-Whitney U test, Chi-Square test, Kruskal Wallis test and Fisher’s Chi-Square test are used as statistical analysis method. There were no statistical differences between age, heights, weights, BMI, dominant extremities, arm lenghts and diagnosed systemic illnesses, consumption of alcohol and smoking habits (p>0,05) whereas there were significant differences between doing regular exercises and days of weekly exercises (p<0,05). It was seen that there are significant differences between endurance, upper extremity balance, coordination and reaction time (p<0,05). The grip strength results between study and control groups is also found statistically similar (p>0,05). Diffeerences in scores of short form McGill Pain Questionnare and Q-DASH test, were significant (p<0,05). As a consequence, the musicians have shown superiority than who are not interested in music in terms of upper extremity endurance, coordination, reaction time and balance, but their grip strength has shown similar consequences.
Keywords: Musicians, Upper Extremity, Endurance, Coordination, Reaction Time, Balance, Grip Strength, Pain, Upper Extremity Problems.ÖZ:
Bu çalışma profesyonel müzisyenlerin üst ekstremite fonksiyonlarını değerlendirmek ve müzikle uğraşmayanlarla karşılaştırmak amacıyla gerçekleştirildi. Çalışmaya 36 müzisyen (Çalışma Grubu) ve 36 müzikle uğraşmayan (Kontrol Grubu) olmak üzere toplam 72 kişi alındı. Çalışmaya katılan tüm olguların sosyodemografik verileri ve müzisyenlerin müzik özgeçmişleri kaydedildi. Çalışma kapsamında üst ekstremite enduransı, koordinasyonu, reaksiyon zamanı, dengesi, kavrama kuvveti, ağrı durumu ve el, kol, omuz sorunları değerlendirildi. Çalışma Grubu ile Konrol Grubu arasında yaş ortalaması, boy, ağırlık, beden kitle indeksi, dominant ekstremite, kol uzunluğu ve tanısı konmuş sistemik hastalıklar yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0,05). Çalışma grubunun alkol ve sigara kullanım miktarı ve günlük egzersiz süresi Kontrol grubuyla istatistiksel olarak benzerken (p>0,05), düzenli egzersiz yapma ve haftada egzersiz yapılan gün sayısının Kontrol grubunda daha yüksek olduğu görüldü (p<0,05). Çalışma ve kontrol grubundaki bireylerin endurans, üst ekstremite dengesi, koordinasyon ve reaksiyon zamanı sonuçlarının anlamlı düzeyde farklı olduğu görüldü (p<0,05). Kavrama kuvvetinde ise Çalışma ve kontrol grubu arasında istatistiksel olarak bir fark saptanmadı (p>0,05). Çalışma ve kontrol grubunda kısa form McGill Ağrı anketi ve Q-DASH testindeki sonuçlar ile ağrı ve üst ekstremite problemleri istatistiksel olarak anlamlı derecede farklı olduğu görüldü (p<0,05).
Sonuç olarak müzisyenler enstrüman çalma aktivitesinin getirdiği ve gerektirdiği üst ekstremite enduransı, koordinasyonu, reaksiyon zamanı ve dengesi açısından müzisyen olmayanlardan üstün olarak görülürken, kavrama kuvvetleri açısından müzisyen olmayanlarla benzer olduğu görüldü.
Anahtar Kelimeler: Müzisyenler, Üst Ekstremite, Endurans, Koordinasyon, Reaksiyon Zamanı, Denge, Kavrama Kuvveti, AğrıFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehtap Malkoç.Eastern Mediterranean University EMUMalkoç, Mehtap2019-04-29T08:39:26Z2019-04-29T08:39:26Z2017-022017masterThesisArslan, Tayfun. (2017). Müzisyenlerde Üst Ekstremite Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4072turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/41652019-10-11T23:02:14Zhdl_11129_2097Hemşirelik Öğrencilerinin Çevre Bilinci ve Çevresel Duyarlılığının İncelenmesiGök, Nur DemetHemşirelikHemşirelik Eğitimi-Hemşirelik Öğrencileri-Çevresel DuyarlılıkÇevreHemşirelik ÖğrencisiÇevresel DuyarlılıkÇevre BilinciEnvironmentNursing StudentsEnvironmental SensitivityEnvironmental AwarenessThis study was made descriptively with the objective of examining in detail
the Environmental Awareness and Environmental Sensitivity students receiving
education at the bachelor’s degree level in the Department of Nursing at the School
of Health Sciences of the Eastern Mediterranean University. The setting of the study
was composed of the first, second, third and fourth year students (340) receiving
education in the Department of Nursing at the School of Health Sciences of the
Eastern Mediterranean University. Whereas, the sampling was composed of the 286
students who voluntarily accepted to participate in the study. The data in the study
were collected by using the “Introductory Attributes Form for Students” and the
“Environmental Awareness and Environmental Sensitivity Scale”. Percentages, the
Mann-Whitney U test and the Kruskal-Wallis H test were used in the statistical
analysis of the data.
Of the students, 43% were between 20-21 years of age, 64% were female,
32.9% were second year students and 44.4% were living with their families. Of the
students, 65.7% did not smoke cigarettes. It was observed that of the students
participating in the study, 36.4% felt an interest about the environment and 71.7%
had not participated in any activity related to the subject of the environment. While
44.8% of the students expressed that they occasionally showed reactions against
individuals who polluted the environment, 86.4% stated that they had not attended
any course about the environment and 94.8% stated that they were not a member of
any environmental club.
It was observed that among the factors that created a difference in the
students on the Environmental Awareness and Environmental Sensitivity Scale, the
iv
variables, such as age, of where they lived, of the use of cigarettes, of feeling interest
on the subject of the environment, of participating in an activity related to an
environmental organization, of reaction to those who polluted the environment and
of attending a course on the subject of the environment were included.
The activities should be increased that would increase even more the
environmental awareness and environmental sensitivity of the students in the nursing
education program and that would support their taking active roles in the
environmental organizations and in the activities of these organizations by reflecting
to their individual and professional lives these attitudes that would be developed. It is
proposed that advanced-level studies with a broad scope should be made about the
environmental awareness and environmental sensitivity for clinician nurses,
academician nurses and student nurses.
Keywords: Environment, Nursing Students, Environmental Sensitivity,
Environmental AwarenessÖZ:
Bu araştırma; Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde lisans düzeyinde eğitim gören Hemşirelik Bölümü öğrencilerinin Çevre Bilinci ve Çevresel Duyarlılığın incelenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Çalışmanın evrenini Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü öğrencileri ( 340 ) oluşturmuştur. Örneklemini ise araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 286 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veriler “Öğrencilere ait tanıtıcı Özellikler Formu” ve “Çevre Bilinci ve Çevresel Duyarlılık Ölçeği ” kullanılarak toplanmıştır. Verilerin istatiksel analizinde yüzdelik, Mann-whitney U testi ve Kruskal-Wallis H testi kullanılmıştır.
Öğrencilerin %43’ü 20-21 yaş arası, %64’ü kadın, % 32,9’u ikinci sınıf öğrencisi olmakla birlikte %44.4’ü ailesi ile kalmaktadır. Öğrencilerin %65.7’si sigara kullanmamaktadır. Araştırmaya katılan öğrencilerin %36.4’ünün çevre konusuna ilgi duyduğu, %71.7’sinin çevre konusu ile ilgili hiç bir aktiviteye katılmadığı görülmüştür. Öğrencilerin %44.8’i çevreyi kirleten bireylere karşı ara sıra tepki gösterdiklerini ifade ederken, %86.4’ü çevre konusu hakkında hiç bir ders almadıklarını ve %94.8’i herhangi bir çevre kulübüne üye olmadığını belirtmiştir.
Öğrencilerin Çevre Bilinci ve Çevresel Duyarlılık Ölçeğinde farklılık yaratan faktörler arasında; yaş, kaldıkları yer, sigara kullanma, çevre konusuna ilgi duyma, çevre kuruluşu ile ilgili aktiviteye katılma, çevreyi kirletenlere tepki verme ve çevre konusunda ders alma gibi değişkenlerin yer aldığı görülmüştür.
Hemşirelik eğitim programında öğrencilerin çevre bilinci ve çevresel duyarlılığını daha da artıracak, geliştirecek bu tutumlarını bireysel ve mesleki yaşamlarına yansıtmalarını sağlayacak çevre kuruluşlarında ve bu kuruluşların
etkinliklerinde aktif rol almalarını destekleyecek etkinlikler arttırılmalıdır. Klinisyen hemşirelerin, hemşire akademisyenlerin ve öğrenci hemşirelerin çevre bilinci ve çevresel duyarlılığı konusunda ileri düzeyde geniş ölçekli araştırmaların yapılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler; Çevre, Hemşirelik Öğrencisi, Çevresel Duyarlılık, Çevre BilinciHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University EMUKılıç, Hülya Fırat2019-10-11T07:59:18Z2019-10-11T07:59:18Z2017-072017masterThesisGök, Nur Demet. (2017). Hemşirelik Öğrencilerinin Çevre Bilinci ve Çevresel Duyarlılığının İncelenmesi . Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4165turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/41422019-10-11T23:02:03Zhdl_11129_2097Süspansiyon Egzersiz Programının Denge ve Fiziksel Performans Üzerine EtkileriÇavlan, PınarFiziksel Aktivite SporSüspansiyon egzersizleridengeesnekliklumbopelvik kalça kompleksi kuvvetiThe purpose of this study is to investigate and compare the effects of TRX
suspension exercises on balance and physical performance in healthy individuals.
The study started with two groups; the study group and the control group with 42
individuals for each, whose ages were between 20 – 45. In the study period, 1
individual from the control group was excluded because of orthopedic problem, 1
individual did not attend in the final evaluation; and 2 individuals from the exercise
group were excluded from the study due to their inability to continue the exercise
program. The research was completed with 40 individuals (20 women, 20 men) of
the control group and 40 individuals (21 women, 19 men) of the study group. At the
beginning of the study, participants were given preliminary evaluations of static and
dynamic balance, explosive strength, flexibility, strength and endurance. In the
assessments of these, respectively; single leg stance test, Y-balance test, standing
long jump test and single leg (left and right) long jump tests, sit and reach test, sit up
and back extension tests were used. After 8 weeks without exercise for the control
group and 2 sessions of TRX exercises per week for 8 weeks, the same evaluations
were repeated for all parameters According to the results of the study, the difference
between the preliminary and final evaluations of any parameter in the control group
was found to be statistically insignificant; a statistically significant difference was
found between pre- and post-tests in all evaluations, including static and dynamic
balance, explosive strength, flexibility, core strength and endurance of the group
performing TRX exercises. In the study group these values were higher than the
control groups’ values. In our study, it was concluded that TRX suspension exercises
were very effective in improving static and dynamic balance, explosive strength and
flexibility in healthy individuals, as well as increasing muscle strength and endurance in the core region.
Keywords: suspension exercises, balance, flexibility, core strengthÖZ:
Bu çalışmanın amacı, TRX süspansiyon egzersizlerinin sağlıklı bireylerdeki denge ve fiziksel performans üzerine etkilerinin araştırılması ve karşılaştırılmasıdır. Araştırmaya, çalışma grubu ve kontrol grubu olmak üzere her bir grup için 42 bireyden oluşan, 20 – 45 yaş aralığında iki grup ile başlandı. Çalışma sürecinde, kontrol grubundan 1 birey ortopedik rahatsızlığı nedeniyle, 1 birey son değerlendirmeye katılmaması nedeniyle; çalışma grubundan ise 2 birey egzersiz programına devamsızlıkları nedeniyle çalışma dışı bırakıldı. Kontrol grubunda 40 birey (20 kadın, 20 erkek) ve çalışma grubunda 40 birey (21 kadın, 19 erkek) ile araştırma tamamlandı. Araştırmanın başında, katılımcıların statik ve dinamik denge, patlayıcı kuvvet, esneklik, kuvvet ve enduranslarının değerlendirmesinde sırası ile; tek ayak üzerinde durma testi, Y-Denge testi, durarak uzun atlama ve tek ayak (sağ ve sol) uzun atlama testleri, otur uzan testi, mekik ve sırt ekstansiyon testleri kullanıldı. Kontrol grubu için 8 haftalık ara dönem (egzersiz yapılmayan) ve çalışma grubu için 8 hafta boyunca haftada 2 seans TRX egzersizleri uygulamasının ardından; tüm parametreler için aynı değerlendirmeler tekrarlandı. Çalışmanın sonuçlarına göre, kontrol grubunda herhangi bir parametrenin ön ve son değerlendirmeleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsız bulunurken; TRX egzersizleri yapan grubun statik ve dinamik denge, patlayıcı kuvvet, esneklik, core kuvveti ve enduransı olmak üzere tüm değerlendirmelerde ön ve son testler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Son değerlendirmelerde, dinamik denge, patlayıcı kuvvet, esneklik, kuvvet ve endurans istatistiksel olarak anlamlı fark gösterdi. Bu değerler çalışma grubunda, kontrol grubuna kıyasla daha yüksek bulundu. Çalışmamızda, TRX süspansiyon egzersizlerinin, sağlıklı bireylerde statik
ve dinamik dengeyi, patlayıcı kuvveti ve esnekliği geliştirmesinin yanı sıra, core bölgesi kas kuvveti ve enduransının artırılmasında da çok etkili olduğu sonucuna varıldı.
Anahtar kelimeler: süspansiyon egzersizleri, denge, esneklik, lumbopelvik kalça kompleksi kuvvetiFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Berkiye Kırmızıgil.Eastern Mediterranean University EMUKırmızıgil, Berkiye2019-10-11T05:11:40Z2019-10-11T05:11:40Z2017-022017masterThesisÇavlan, Pınar. (2017). Süspansiyon Egzersiz Programının Denge ve Fiziksel Performans Üzerine Etkileri. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4142turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/41752019-10-22T23:02:38Zhdl_11129_2097Kilolu ve Obez Bireylerde Zerdeçal Tüketiminin Ağırlık Kaybı ve Kan Lipid Düzeyleri Üzerindeki Etkisinin DeğerlendirilmesiAtakan, AyşegülBeslenme ve DiyetetikBeslenme-DiyetObeziteZerdeçalAğırlık KaybıObesityTurmericWeight LossThis study was conducted to investigate the effect of turmeric, which is a
phytochemical nutrient, on weight loss and blood lipid profile in mildly obese and
obese women, who have no chronic diseases, for 8 weeks. A total of 70 mildly obese
and obese women with a high fat lipid profile, who were admitted to a special nutrition
and diet centre, were divided into 2 groups as 'study' (n: 35) and 'control' (n: 35) groups.
Female subjects included in the study and control group adhered to a nutrition program
aimed at weight loss of 0.5 to 1 kg per week, in accordance with an appropriate medical
nutrition therapy for obesity. The 55-60%of the daily intake of energy for women
included in the was obtained from CHO, 15-20% was obtained from protein and 25-
30% was obtained from fat. 4 g (2 g lunch and 2 g evening) turmeric powder was daily
added to the diet program of the women included in the study as an extra. Body
measurements and anthropometric measurements of female subjects were followed up
every week while biochemical parameters were measured at the beginning of study
(week 0) and end of study (week 8). While the body weight loss of the female subjects
included in the study group was found to be 5.05 ± 3.53 kg and the body weight loss
of the female subjects included in the control group was determined to be 4.91 ± 2.77
kg, no statistically significant difference was found between them (p> 0,05). Having
the biochemical findings of female subjects included in the study and control groups
analysed, the beginning and end fasting blood glucose, total cholesterol, HDL and
LDL cholesterol and triglyceride values experienced a decrease. At the end of the
study, it was found that this difference was not statistically significant (p> 0,05)
although turmeric had a positive effect on weight loss (except for HDL-cholesterol)
iv
and this difference was not statistically significant despite the positive effect of
turmeric on blood lipid (p> 0, 05).
Keywords: Obesity, Turmeric, Turmeric and Weight LossÖZ:
Bu çalışma, 8 hafta boyunca herhangi bir kronik hastalığa sahip olmayan, kilolu ve obez kadın bireylerde zerdeçalın ağırlık kaybına ve kan lipid profiline olan etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Özel beslenme ve diyet merkezine başvuran kan lipid profili kilolu ve obez olan toplam 70 kadın ‘çalışma’ (n:35) ve ‘kontrol’ (n:35) grubu olarak 2 gruba ayrılmıştır. Çalışma ve kontrol grubuna dahil olan kadın bireyler obezitede tıbbi beslenme tedavisine uygun ve haftada 0,5-1 kg arası ağırlık kaybetmeye yönelik bir beslenme programı uygulamışlardır. Çalışmaya dahil edilen kadın bireylerin günlük aldığı enerjinin %55-60’ı karbonhidratlardan, %15-20’si proteinlerden ve %25-30’ı yağlardan sağlanmıştır. Çalışma grubuna dahil olan kadın bireylere beslenme programına ek olarak günlük 4 g (2 g öğle ve 2 g akşam) zerdeçal (toz formda) tüketmiştirler. Kadın bireylerin vücut bileşimi, antropometrik ölçümleri her hafta ölçüm yapılarak takip edilirken biyokimyasal parametreler ise çalışma başında (0. hafta) ve çalışmanın sonunda ( 8.hafta) ölçülmüştür. Çalışma grubuna dahil olan kadın bireylerin vücut ağırlık kaybı 5,05±3,53 kg olurken, kontrol grubuna dahil olan kadın bireylerin vücut ağırlık kaybı 4,91±2,77 kg olarak saptanmış aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Çalışma ve kontrol grubuna dahil olan kadın bireylerin biyokimyasal bulguları incelendiği zaman çalışmanın başı ve sonundaki açlık kan şekeri, total kolesterol, HDL ve LDL kolesterol ve trigliserid değerlerinde azalma ortaya çıkmıştır. Ayrıca çalışma ve kontrol grubunun kan lipid profilinde iyileşme gözlemlenmiş olup (HDL hariç) aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Kan lipid profili yüksek olan kilolu ve obez bireylerde diyetisyen kontrolünde sürdürülen tıbbi beslenme tedavisine ek olarak zerdeçal tüketiminin istatistiksel olarak anlamlı bir
etkisi bulunamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Obezite, Zerdeçal, Ağırlık KaybıBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Seray Kabaran.Eastern Mediterranean University EMUKabaran, Seray2019-10-22T10:56:44Z2019-10-22T10:56:44Z2017-012017masterThesisAtakan, Ayşegül (2017). Kilolu ve Obez Bireylerde Zerdeçal Tüketiminin Ağırlık Kaybı ve Kan Lipid Düzeyleri Üzerindeki Etkisinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4175turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46912020-10-23T23:00:54Zhdl_11129_2097KKTC İskele İlçesindeki İlkokul Öğretmenlerinin Temel İlk Yardım Uygulamalarına İlişkin Bilgi Düzeylerinin BelirlenmesiKılıç, Elif İlkhanHemşirelikİlk Yardım Uygulamalarıİlk Yardım BilgisiÖğretmenEğitimFirst Aid KnowledgeSchoolTeacherHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erdil.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Erdil, Fethiye2020-10-23T08:39:46Z2020-10-23T08:39:46Z2017-082017masterThesisKılıç, Elif İlkhan. (2017). KKTC İskele İlçesindeki İlkokul Öğretmenlerinin Temel İlk Yardım Uygulamalarına İlişkin Bilgi Düzeylerinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemsirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4691turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42112019-12-26T00:02:03Zhdl_11129_2097Kronik Gerilim Tipi Baş Ağrısında Kuru İğnelemenin Etkililiği: Randomize Kontrollü ÇalışmaGildir, SılaFizyoterapi ve RehabilitasyonBaş Ağrısı-HastalıklarGerilim Tipi Baş AğrısıTetik NoktaKuru İğnelemeBasınç Ağrı EşiğiYaşam KalitesiThe aim of this study was to compare the effects of dry needling (TrP-DN) and the sham DN in the patients with chronic tension-type headache (CTTH). The focus was on the headache intensity, frequency and duration, trigger point numbers (TrPs), pressure pain thresholds and health-related quality of life (HRQoL) of headache in patients with a CTTH.
160 subjects with CTTH who had active trigger point (TrP) in upper trapezius, suboccipitalis, splenius capitis and cervicis, frontalis, temporalis and masseter muscles patients were used in the randomly controlled double-blind trial. Subjects were randomly divided into two groups. The first group (n = 80) was treated with TrP-DN and the second group (n = 80) was treated with sham DN treatments.
The pain intensity was evaluated with the visual analog scale (VAS). The TrPs was measured using the palpation method. An algometer was used to measure the pressure pain threshold. The headache index was calculated with the headache pain diary. Headache Impact Test 6 (HIT 6) and Short Form-36 (SF-36) were used to determine HRQoL. All assesments except for HRQoL were performed before treatment (BT), after treatment (AT) and one month AT (follow-up). HRQoL was assessed BT and at the follow-up.
Statistically significant differences has been found in headache intensity, frequency and duration, TrPs, pressure pain thresholds and HRQoL in favor of TrP-DN (all p's were <0.05) in our study.
This study shows that the TrP-DN is an effective treatment technique to reduce the headache intensity, frequency and duration of patients with CTTH and TrPs however, increase the pressure pain thresholds and HRQoL of patients with
CTTH. For this reason, TrP-DN is recommended to use routinely in the treatment of patients with CTTH who have TrP and TrP-related muscle sensitivity. A long follow-up period is required in order to evaluate long-term effects.
Keywords: Tension Type Headache, Trigger Point, Dry Needling, Pressure Pain Threshold, Quality of LifeÖZ:
Bu çalışmanın amacı kronik gerilim tipi baş ağrısı (KGTBA) olan bireylerde kuru iğnelemenin (Kİ) yalancı Kİ’ye göre baş ağrısı şiddeti, sıklığı ve süresi, tetik nokta (TN) sayısı, basınç ağrı eşikleri ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesi (SİYK) üzerindeki etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemekti.
Çift kör randomize kontrollü olarak yapılan bu çalışmaya, üst trapez, suboksipitaller, splenius kapitis ve servisis, frontalis, temporalis ve masseter kaslarında aktif TN saptanan 160 KGTBA’lı birey alındı. Bireyler rastgele gruplara ayrıldı. Birinci gruba (n=80) Kİ, ikinci gruba (n=80) yalancı Kİ tedavileri uygulandı. Görsel Analog Skalası (GAS) ile ağrı şiddeti, palpasyon yöntemi ile TN sayısı, algometre ile basınç ağrı eşiği ölçüldü.
Baş ağrısı günlüğü ile baş ağrısı indeksi hesaplandı. Baş Ağrısı Etki Testi (BAET) ile hastalığa özel, Kısa Form-36 (KF-36) ile genel SİYK değerlendirildi. SİYK dışındaki tüm değerlendirmeler tedavi öncesi (TÖ), sonrası (TS) ve TS’den sonraki 1. ayın sonunda (izlem) yapıldı. SİYK ise TÖ ve izlemde değerlendirildi.
Çalışmamızda Kİ’nin ve yalancı Kİ’ye göre, baş ağrısı şiddeti, sıklığı ve süresi, toplam TN sayısı, basınç ağrı eşiği ve SİYK’da TS Kİ lehine istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar olduğu bulundu (tüm p’ler<0,05).
Bu çalışma KGTBA’lı hastalarda Kİ’nin baş ağrısı şiddeti, sıklığı ve süresi, TN sayısı azaltmada, basınç ağrı eşiğini ve SİYK düzeyini artırmada etkili bir tedavi yöntemi olduğunu göstermektedir. Bu nedenle TN’si olan ve buna bağlı kas hassasiyeti olan KGTBA’lı hastaların tedavisinde rutin olarak kullanılmalıdır. Uzun dönem etkilerinin belirlenebilmesi için uzun izlem periyotlar gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Gerilim Tipi Baş Ağrısı, Tetik Nokta, Kuru İğneleme, Basınç Ağrı Eşiği, Yaşam KalitesiFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Emine Handan Tüzün.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Tüzün, Emine Handan2019-12-25T11:44:56Z2019-12-25T11:44:56Z2017-092017masterThesisGildir, Sıla. (2017). Kronik Gerilim Tipi Baş Ağrısında Kuru İğnelemenin Etkililiği: Randomize Kontrollü Çalışma. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4211turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42032019-12-26T00:02:08Zhdl_11129_2097Farklı Fiziksel Aktivite Düzeyi Olan Tip 2 Diyabetli Bireylerde Fonksiyonel Durumun İncelenmesiMıhçıoğlu, SerpilFizyoterapi ve RehabilitasyonFiziksel Aktivite Spor DiyabetTip 2 DiyabetFiziksel AktiviteFonksiyonel DurumThis study compared functional status between people with Type 2 Diabetes (T2DM) and healthy subjects who have different physical activity levels. A total number of 68 people, 34 T2DM individuals and 34 healthy subjects between the age group 40-65 years, were included in the study. Patient with T2DM and healthy subjects were then divided into two groups of low physical activity (LPA) and medium physical activity (MPA) based on International Physical Activity questionnaire. Both groups contained individuals with 17 LPA and 17 MPA levels. The sociodemographic and laboratory data of the participating people were recorded. Body composition, flexibility, diabetes symptoms, physical activities, functional capacity, pulmonary functions, sense, muscle strength, balance and quality of life were examined within the study’s scope. Whereas an significant statistical difference (p<0,05) was examined in the body weight, body mass index (BMI), waist-hip circumference measurement and abdomen-thigh skinfold values, balance evaluations of Type 2 DM individuals with LPA levels, these evaluations were similar for people with MPA levels (p>0,05). While T2DM individuals with LPA levels show significantly more hyperglycemia, neurological, cardiovascular, ophthalmologic and overall score values, T2DM individuals with MPA levels only show more hyperglycemia values compared to the healthy subjects (p<0,05). The mean MET values of armband evaluations for Type 2 DM individuals with MPA were observed to be lower than the healthy subjects (p<0,05). On the other hand, footsteps taken by T2DM individuals with MPA were lower than healthy subjects. During a 6 minutes walking test, the VO2max in T2DM individuals with LPA and MPA were found to be low; the walking distance in all groups were similar (p<0,05, p>0,05). In a
comparison between Type 2 DM individuals with LPA and MPA levels and healthy
subjects, T2DM individuals show lower values in sense test (p<0,05), and statistical
similarities in vibration sense and flexibility (p>0,05). OFA level due to T2DM was
found to be high on average, and percentage PEF individuals. MİP value of low and
moderate physical activity levels were higher in patients with T2DM (p<0,05). The
lower extremity muscle strength evaluations showed peroneal muscles and the
muscle strength of dorsiflexion in T2DM individuals with LPA levels and tibialis
anterior, peroneal muscles and the muscle strength of ankle dorsiflexion of T2DM
individuals with MPA were observed to be lower compared to the healthy subjects
(p<0,05). In conclusion, as the physical activity levels of Type 2 DM individuals
decrease, body composition, diabetes symptoms significantly increase and functional
capacity, muscle strength, balance and sense parameters were observed to be low.
Key words: Type 2 Diabetes, Physical Activity, Functional StatusÖZ:
Bu çalışma farklı fiziksel aktivite düzeyi olan Tip 2 diyabetli (T2DM)bireylerin fonksiyonel durumlarını sağlıklı bireyler ile karşılaştırmak amacıyla gerçekleştirildi. Çalışmaya 40-65 yaş aralığında 34 T2DM’li ve 34 sağlıklı olmak üzere toplam 68 birey alındı. Çalışmaya katılan diyabetli ve sağlıklı gruplar Uluslararası Fiziksel Aktivite anketi (IPAQ) ile değerlendirilerek kendi içerisinde düşük fiziksel aktivite (DFA) ve orta fiziksel aktivite (OFA) olacak şekilde iki gruba ayrıldı. Her iki grupta da 17 OFA seviyesine ve 17 DFA seviyesine sahip birey mevcuttur. Çalışmaya katılan tüm bireylerin sosyodemografik ve laboratuvarbilgileri kaydedildi. Çalışma kapsamında vücut kompozisyonu, esneklik, diyabet semptomları, fiziksel aktivite, fonksiyonel kapasite, solunum fonksiyonları, duyu, kas kuvveti, denge ve yaşam kalitesi değerlendirildi. DFA seviyesine sahip T2DM’li bireylerin vücut ağırlığı, beden kütle indeksi (BKİ), bel-kalça çevre ölçümü ve abdomen-uyluk deri kıvrım kalınlığı, denge ölçümleri sağlıklılara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklıyken (p<0,05) OFA seviyesine sahip her iki grupta bu değerler benzerdir (p>0,05). DFA düzeyi olan T2DM’li bireylerde hiperglisemi, nörolojik, kardiyovasküler, oftalmoloji ve toplam puan değerleri sağlıklı bireylere göre anlamlı düzeyde fazla görülürken, OFA düzeyi olan T2DM’li bireylerde sadece hiperglisemi değerinde sağlıklılara göre anlamlı düzeyde fark saptandı (p<0,05). DFA düzeyi olan T2DM’li bireylerde 3 gün boyunca kol bandı değerlendirmelerinde ortalama MET değeri sağlıklılara göre düşük bulunurken (p<0,05), OFA düzeyi olan T2DM’li bireylerde atılan adım sayısı sağlıklılara göre daha düşüktür. 6 dakika yürüme testinde VO2max DFA ve OFA seviyesine sahip toplam T2DM’li bireylerde daha düşük bulunurken, yürüme mesafesi tüm gruplarda benzerdir (p<0,05, p>0,05). DFA
ve OFA düzeyi olan toplam T2DM’li ve sağlıklı bireyler karşılaştırıldığında T2DM’lilerde, duyu testi sağlıklılara göre daha düşük olduğu bulunurken (p<0,05), vibrasyon duyusu ve esneklik istatistiksel olarak benzer bulundu (p>0,05). OFA seviyesine bağlı T2DM’li bireylerde PEF ortalama ve yüzde değerleri yüksek olduğu saptandı (p<0,05). Düşük ve orta fiziksel aktivite düzeyi olan T2DM’li bireylerin MİB değeri yüksek bulundu. Alt ekstremite kas kuvveti değerlendirmelerinde DFA düzeyi olan T2DM’li bireylerde, peroneal kaslar ve ayak bileği dorsi fleksörlerinin kas kuvveti, OFA seviyesine T2DM’li bireylerde ise tibialis anterior, peroneal kaslar ve ayak bileği dorsi fleksörlerin kas kuvveti sağlıklılara göre daha düşük olduğu saptandı (p<0,05). Sonuç olarak, T2DM’li bireylerde fiziksel aktivite düzeyi düştükçe vücut kompozisyonu,diyabet semptomları belirli derecede arttığı, fonksiyonel kapasite, kas kuvveti, denge ve duyu parametrelerinin düşük olduğu görüldü.
Anahtar Sözcükler: Tip 2 Diyabet, Fiziksel Aktivite, Fonksiyonel DurumFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehtap Malkoç.Eastern Mediterranean University EMUMalkoç, Mehtap2019-12-25T11:13:40Z2019-12-25T11:13:40Z2016-092016masterThesisMıhçıoğlu, Serpil. (2016). Farklı Fiziksel Aktivite Düzeyi Olan Tip 2 Diyabetli Bireylerde Fonksiyonel Durumun İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4203turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42022019-12-26T00:02:12Zhdl_11129_2097Hastaların oral antikoagülan ilaç kullanım durumlarıEsvet, Ayşegül AkarHemşirelikİlaçlar-AntikoagülanHastaBilgiOral AntioagülanİlaçHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2019-12-25T11:09:37Z2019-12-25T11:09:37Z2017-092017masterThesisEsvet, Ayşegül Akar. (2017). Hastaların oral antikoagülan ilaç kullanım durumları. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4202turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42332019-12-27T00:03:47Zhdl_11129_2097Lefkoşa Bölgesinde Bulunan İlkokul 4. ve 5. Sınıfta Öğrenim Gören Öğrencilerin Süt ve Süt Ürünlerinin Tüketimi, Antropometrik Ölçümlerinin ve Beslenme Durumlarının SaptanmasıSözcü, EdaBeslenme ve DiyetetikBeslenme-Süt ve Süt ÜrünleriSüt ve süt ürünleri tüketim alışkanlığıEnerji alımıIn this research was carried out during the 2014-2015 academic year in May at seventeen government primary schools located in the Nicosia area. 1390 students aged 9-13 were included. The students that took place in the research consisted of 731 male and 659 female. The calculations of the research show students overall use of nutrition, the habit of using milk and dairy products, the anthropometric measurements of milk and dairy products were questioned but especially daily use of milk, energy, carbohydrate, protein, fat and calcium. A questionnaire form was applied to determine dietary food intakes for three days. The result of the BMI percentage is <15 which shows 3.4% were male and 5.6% were female students. The normal weight (>15-<85) of male and female students show the ratio of 59.4% and 70.6%. The ratio of light overweight male students were 20.0% and 13.4% were female students. Male students habit of using milk was 91.9% whereas only 90.3% of female students used milk every day. The use of yoghurt by male students was 79.8% and female students was 78.6%. 78% of male and 79.8% of female students used cheese daily but preferably halloumi (80.9%). The statistics showed that 58.7% of male students and 56.4% of female students buy milk and dairy products from school canteens. The study shows students’ daily energy intake, protein, carbohydrate, fat from milk and dairy products in (%) accordance with milk consumption of the students. It also shows the daily amount of energy, CHO, protein, fat and calcium needed. Nutrition education should be given to change children’s eating habits.
Keywords: Used milk and dairy products habits, Intake of energy.ÖZ:
Bu araştırma, Mayıs 2014-2015 tarihleri arasında Lefkoşa bölgesinde bulunan 17 devlet ilkokulunda öğrenim gören 9-13 yaş grubu erkek (n:731) ve kız (n:659) toplam 1390 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Araştırmada öğrencilerin genel beslenme durumları, süt ve süt ürünlerinin tüketim alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri sorgulanmış olup süt ve süt ürünlerinin ve özellikle süt tüketiminin günlük enerji, CHO, protein, yağ ve kalsiyum miktarlarının ne kadarını karşıladığı hesaplanmıştır. Anket formu ile üç günlük besin tüketimleri incelenmiştir. Erkek öğrencilerin %3.4’ünün, kızların ise %5.6’sının BKI (kg/m2) persentil değeri <15’dır. Normal ağırlıkta (>15-<85) olan erkek ve kızların oranı sırasıyla %59.4 ve %70.6’dır. Hafif şişman erkeklerin oranı %20.0 ve hafif şişman kızların oranı ise %13.4’tür. Erkek öğrencilerin her gün süt tüketim alışkanlığı %91.9 iken kızların %90.3’dür. Erkek öğrencilerin yoğurt tüketme alışkanlığı %79.8 ve kızların %78.6’dır. Erkeklerin %78.0’i, kızların %79.8’i peynir tüketmekte olup en fazla hellim tercih edilmektedir (%80.9). Okul kantinlerinde süt ve süt ürünleri satın alan erkek öğrencilerin oranı %58.7 iken %56.4’ü kız çocuklarıdır. Çocukların beslenme alışkanlıklarını değiştirmelerine yönelik olarak beslenme eğitimleri verilmeli.
Anahtar Kelimeler: Süt ve süt ürünleri tüketim alışkanlığı, Enerji alımı.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Perihan Arslan.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Arslan, Perihan2019-12-26T12:18:56Z2019-12-26T12:18:56Z2017-022017masterThesisSözcü, Eda (2017). Lefkoşa Bölgesinde Bulunan İlkokul 4. ve 5. Sınıfta Öğrenim Gören Öğrencilerin Süt ve Süt Ürünlerinin Tüketimi, Antropometrik Ölçümlerinin ve Beslenme Durumlarının Saptanması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4233turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42302019-12-26T00:01:51Zhdl_11129_2097Hemşirelik öğrencilerinin meslek seçim nedenleri ve öğrenim doyumları arasındaki ilişkinin incelenmesiAk, BaharHemşirelikHemşirelik MesleğiMeslekMeslek SeçimiDoyumProfessionSelection of ProfessionSatisfactionThis study was made in accordance with the definitive research type with the objective of determining the relationship between reasons for selection of profession and learning satisfaction by nursing students. The study setting was composed of third and fourth year students (147 persons) receiving education in the Nursing Department at the School of Health Sciences of the Eastern Mediterranean University . The sampling was formed of 137 students who voluntarily accepted to participate in the study. The study data was collected by using the Introductory Characteristics Form for students, the Professional Selection Scale in Nursing (PSSN) and the Student Satisfaction Scale-Short Form (SSS-SF). Percentages, the Mann-Whitney U test and the Kruskal-Wallis H test were used in the statistical analysis of data.
It was observed that 50% of the nursing students were between 21-22 years of age, 70.5% were women and 95.5% were single. Of the students, 52.3% were third-year students, 53.8% were graduates of a regular high school and 50.8% had passed the Eastern Mediterranean University entrance examination. Of the students, 86.4% selected the department intentionally, 79.5% were pleased with the department and 29.5% preferred the department because they liked the profession. It was found that 65.9% of the students had a positive view related to nursing before entering the school. It was found that point averages of nursing department students were at average levels on the Professional Selection Scale in Nursing (6.96±1.6) and on the Student Satisfaction Scale-Short Form (3.31±.783). It was found that the satisfaction levels of students who preferred the nursing department on the Eastern Mediterranean University entrance examination and who were pleased by the
department were higher (p<.05). Of the students who participated in the study, it was found that the Professional Selection Scale in Nursing point averages were higher of those who preferred the department on the Eastern Mediterranean University entrance examination, those who liked the department and those who preferred the nursing department because they liked it.
It is proposed that at the beginning of each year the reasons for selecting the profession, the status of liking the profession and the expectations of students just starting higher education and students continuing their education should be determined and that arrangements for these should be made. Thus, it is thought that it would provide a contribution to the ratio of continuing in the department by increasing the level of satisfaction of students, of increasing the quality of education and of developing conscious professional members.
Keywords: Profession, Selection of Profession, SatisfactionÖZ:
Bu araştırma; Hemşirelik öğrencilerinin meslek seçim nedenleri ve öğrenim doyumları arasındaki ilişkinin incelenmesi amacı ile tanımlayıcı araştırma tipine uygun olarak yapılmıştır. Çalışmanın evrenini Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu Hemşirelik bölümünde öğrenim gören, 3. ve 4. sınıf öğrencileri (147 kişi) oluşturmuştur. Örneklemini ise araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 132 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veriler Öğrencilere Ait Tanıtıcı Özellikler Soru Formu, Hemşirelikte Meslek Seçim Ölçeği ve Öğrenci Doyum Ölçeği – Kısa Formu kullanılarak toplanmıştır.. Verilerin istatistiksel analizinde Yüzdelik, Mann-Whitney U testi, Kruskal-Wallis H testi ve Sperman‟s rho Katsayısı tekniği kullanılmıştır.
Hemşirelik öğrencilerinin %50‟sinin 21-22 yaş arasında, %70.5‟nin kadın ve %95.5‟inin bekar olduğu görülmüştür. Öğrencilerin %52.3‟ü üçüncü sınıf öğrencisi, %53.8‟i düz lise mezunu ve %50.8‟i bölümü Doğu Akdeniz Üniversitesi giriş sınavı ile kazanmıştır. Öğrencilerin %86.4‟ü bölümü isteyerek seçtiği, %79.5‟i bölümden memnun ve %29.5‟i mesleği sevdiği için tercih etmiştir. Öğrencilerin %65.9‟nun okula girmeden önce hemşirelik ile ilgili olumlu görüşe sahip olduğu bulunmuştur. Hemşirelik bölümü öğrencilerinin Hemşirelikte Meslek Seçim Ölçeği (6.96±1.6) ve Öğrenci Doyum Ölçeği-Kısa Formu (3.31±.783) puan ortalamaları orta düzeyde bulunmuştur. Hemşirelik bölümünü Doğu Akdeniz Üniversitesi giriş sınavı ile tercih eden ve bölümden memnun olan öğrencilerin doyum düzeyleri daha yüksek bulunmuştur (p < .05). Çalışmaya katılan öğrencilerden bölümü Doğu Akdeniz Üniversitesi giriş sınavı ile tercih edenlerin, bölümü sevenlerin ve hemşirelik
bölümünü sevdiği için tercih edenlerin Hemşirelikte Meslek Seçim Ölçeği puan ortalaması daha yüksek bulunmuştur (p < .05).
Yükseköğretime yeni başlayan öğrencilerin ve devam eden öğrencilerin her yılın başında meslek seçim nedenleri, mesleği sevme durumları ve beklentilerinin belirlenip ve bunlara yönelik düzenlemelerin yapılması önerilmektedir. Böylece öğrencinin doyum düzeyi arttırılarak bölüme devam etme oranı, eğitim kalitesinin artırılması ve bilinçli meslek üyelerinin gelişmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Meslek, Meslek seçimi, DoyumHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2019-12-25T14:04:38Z2019-12-25T14:04:38Z2017-062017masterThesisAk, Bahar (2017). K.K.T.C. Hemşirelik öğrencilerinin meslek seçim nedenleri ve öğrenim doyumları arasındaki ilişkinin incelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi,Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4230turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42612020-01-25T00:02:12Zhdl_11129_2097Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Öğrenim Gören Öğrencilerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları ve Tip 2 Diyabet Riskinin BelirlenmesiBakırezen, Mehmet MuratBeslenme ve DiyetetikSağlıklı Beslenme-Beslenme EğitimiBeslenme alışkanlıklarısağlıklı yaşam biçimi davranışlarıTip 2 diyabet riskiObjectives: The aim of this research was identify the risk behaviors of type 2
diabetes and healthy lifestyle behaviours of students at Eastern Mediterranean
University (EMU).
Materials and Methods: The research was conducted with 374 volunteer
students who studying in the EMU. The sample was determined by stratified
sampling method. A questionnaire includes general information, dietary habits,
anthropometric measurements, Healthy Lifestyle Behaviors Scale (HLBS) II and
Type 2 Diabetes Risk Assesment Form was administered by face to face interview
method. The body weight, height, waist and hip circumference of students were
measured using a digital scale (0.1 kg susceptible) and stretch tape measure.
Results: This study demonstrated that 54.28 % of the students skipped meals
and breakfast was the most skipped meal due to lack of time. In this study, 27.54 %
of the students were found to be overweight and 6.68 % were obese. HLBS II overall
average score of students was 127.47 ± 19.66 points and the average of Type 2
Diabetes Risk was 6.56 ± 4.10 points. Type 2 diabetes risk of the students was found
to be 22.50 % slightly high, 5.10 % medium and 7.80 % high. It was found negative
and weak relation between the mean score of HLBS II scale, physical activity and
nutrition subscale scores and type 2 diabetes risk scores (p<0.05).
Conclusion: In this study, the most skipped meal was breakfast due to lack of
time. Healthy lifestyle behaviors of students was moderate and the mean score of
HLBS II scale, physical activity and nutrition subscale scores were associated with
Type 2 diabetes risk questionnaire scores. Therefore, improving healthy nutritional
habits and physical activity behaviors which are basic for healthy lifestyle, can be
effective in reducing the risk of type 2 diabetes.
Keywords: Eating habits, healthy lifestyle behaviors, Type 2 diabetes riskÖZ:
Amaç: Bu araştırma Doğu Akdeniz Üniversitesi‟nde öğrenim gören öğrencilerin sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve tip 2 diyabet riskinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma Doğu Akdeniz Üniversitesi‟nde öğrenim gören (16.561) öğrenci evreninden tabakalı örnekleme yöntemiyle belirlenen 374 gönüllü öğrenci ile yürütülmüştür. Teke tek görüşme tekniği ile genel bilgiler, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümler, Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği (SYBD) II ve Tip 2 Diyabet Risk anketini içeren beş bölümlük bir anket uygulanmıştır. Dijital tartı (0.1 kg duyarlı) ve esnemeyen mezura kullanılarak öğrencilerin vücut ağırlığı, boy, bel ve kalça çevresi ölçümleri yapılmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada öğrencilerin % 54.28‟inin öğün atladığı ve zaman yetersizliği nedeniyle kahvaltının en fazla atlanan öğün olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin % 27.54‟ünün kilolu ve % 6.68‟inin obez olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin SYBD geneli puan ortalaması 127,47±19,66 puan ve tip 2 diyabet riski puan ortalaması 6,56±4,10 puandır. Öğrencilerin %22.50‟sinin hafif yüksek, %7.80‟inin orta ve %5.10‟unun yüksek tip 2 diyabet riski olduğu belirlenmiştir. SYBD ölçeği geneli, fiziksel aktivite ve beslenme alt boyutları puanları ile Tip 2 diyabet riski puanları arasında negatif yönlü ve zayıf kuvvetli bir ilişki saptanmıştır (p<0.05).
Sonuçlar: Bu araştırmada en fazla atlanan öğün zaman yetersizliği nedeniyle sabah öğünüdür. Öğrencilerinin sağlıklı yaşam biçimi davranışları orta düzeydedir ve SYBD-II ölçeği geneli, fiziksel aktivite ve beslenme alt boyutları puanları ile tip 2 diyabet risk puanları ilişkilidir. Dolayısıyla öğrencilerin temel sağlıklı yaşam biçimi
davranışları olan beslenme ve fiziksel aktiviteyle ilgili sağlıklı alışkanlıklar geliştirmeleri tip 2 diyabet riskinin azalmasında etkili olabilir.
Anahtar Sözcükler: Beslenme alışkanlıkları, sağlıklı yaşam biçimi davranışları, Tip 2 diyabet riskiBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ceren Gezer.2020-01-24T08:20:03Z2020-01-24T08:20:03Z2016-08masterThesisBakırezen, Mehmet Murat. (2016). Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Öğrenim Gören Öğrencilerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları ve Tip 2 Diyabet Riskinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4261turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42502020-01-24T00:02:12Zhdl_11129_2097Gazimağusa’daki Devlet İlkokullarında 4. ve 5. Sınıf Öğretmenlerine Verilen Beslenme Eğitiminin Öğrencilere Yansımasının İzlenmesiElmas, CemreBeslenme ve DiyetetikSağlıklı Beslenme-Beslenme EğitimiBeslenme eğitimisağlıklı beslenmeokul çağı çocuklarThis research was aimed at measuring the reflection of the nutrition education training given to the 4th and 5th grade teachers (n=27), on the students (n=718) at the primary state schools in Famagusta; which were selected as pilot areas during the 2015-2016 educational year. The teachers were trained with the book called "Sağlıklı Beslenmeyi Öğreniyorum" which was prepared by the researcher. Before the traning, in order to measure their nutrition knowledge by a pre-test, the teachers were given questionnaires which included individual information. After the traning, the same test was given to the teachers to measure the usefulness of the education programme. Following the teachers' training, students were also tested by a specific pre-test in order to check their nutrition knowledge. Therefore a questionnaire was carried out to gather information on their individual information, and their anthropometric measurements and eating habits. After these tests, 3-4 weeks were given to the teachers to convey their learned nutrition knowledge to the students. After the 3-4 week period, the post-test which included the same questions was applied to the students. A significant difference was found between the teachers’s pre-test and the post-test (p<0,05). It was also confirmed that there was a significant difference between the students’s pre-test and the post-test (p<0,05). These results showed that the training that the teachers were given has influenced the students' nutrition knowledge in a positive way. Keywords: Nutrition education, healthy nutrition, school-aged childrenÖZ:
Bu araştırma 2015-2016 eğitim - öğretim döneminde pilot bölge uygulaması ile seçilen Gazimağusa devlet ilkokullarındaki dördüncü ve beşinci sınıf öğretmenlerine (n=27) verilen beslenme eğitiminin öğrenciye (n=718) yansımasının ölçülmesi amacıyla yapılmıştır. Öğretmenlere araştırmacı tarafından hazırlanan ‘Sağlıklı Beslenmeyi Öğreniyorum’ isimli kitap aracılığıyla, beslenme eğitimi verilmiştir. Beslenme eğitiminin öncesinde öğretmenlere genel bilgilerini içeren anket ve beslenme bilgisini ölçmek adına ön test uygulanmıştır. Beslenme eğitiminin hemen sonrasında öğretmenlere ön test sorularının birebir aynısı olan sorular, son test olarak uygulanarak eğitimin yararlılığı ölçülmüştür. Öğretmen eğitiminden sonra araştırmacı tarafından öğrencilere beslenme bilgilerini ölçmek amacıyla çocuklara yönelik hazırlanan ön test soruları ile genel bilgilerini, antropometrik ölçümlerini ve beslenme alışkanlıklarını sorgulayan anket uygulanmıştır. Öğrencilere uygulanan ön testten sonra ise öğretmenlere eğitimde öğrendiklerini öğrencilere aktarmaları için 3-4 haftalık bir süre verilmiştir. Bu sürenin ardından araştırmacı tarafından tekrar öğrencilere ön testle birebir aynı olan son test uygulanmıştır. Öğretmenlerin ön test ve son test puanları arasında anlamlı derecede fark olduğu, beslenme bilgilerinin arttığı saptanmıştır (p<0,05). Aynı şekilde öğrencilerin de ön test ve son test puanları arasında önemli fark olduğu ve beslenme bilgilerinin arttığı tespit edilmiştir (p<0,05). Bu sonuçlar öğretmenlere verilen beslenme eğitiminin öğrencilerin beslenme bilgisini olumlu şekilde etkilediğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Beslenme eğitimi, sağlıklı beslenme, okul çağı çocuklarBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Perihan Arslan.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Arslan, Perihan2020-01-23T12:19:25Z2020-01-23T12:19:25Z2017-022017masterThesisElmas, Cemre. (2017). Gazimağusa’daki Devlet İlkokullarında 4. ve 5. Sınıf Öğretmenlerine Verilen Beslenme Eğitiminin Öğrencilere Yansımasının İzlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4250turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/41922019-12-13T00:01:47Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yaygın Olarak Tüketilen Türk Kahvelerinin Diterpen İçerikleri ve Tüketim Durumlarının Kan Lipidlerine EtkisiEren, Fatma HülyamBeslenme ve Diyetetik BölümüTürk Kayvesi - Kahve - Kolesterol - Kıbrıs (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 1983-)Türk kahvesi, Diterpenler, Kafestol, Kahveol, KolesterolTurkish coffee, Diterpenes, Cafestol, Kahweol, CholesterolÖZ: Bu çalışmanın temel amacı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin’de yaygın olarak tüketilen değişik düzeylerde kavrulmuş Türk kahvelerinin kolesterol metabolizması üzerinde etkisinin olduğu düşünülen biyoaktif bileşen diterpen içeriğini saptamak ve Türk kahvesi tüketimiyle kan yağları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Ayrıca kahveyi kavurma derecesinin Türk kahvesi diterpen içeriğine var olan etkisini de araştırmak amaçlanmıştır. Çalışmanın birinci aşaması KKTC’nin çeşitli ilçelerinde ikamet eden 18-65 yaş arası 389 kişinin katılımı ile yürütülmüştür. Birinci aşamada besin tüketim sıklığı, 24 saatlik fiziksel aktivite kaydı ve genel bilgileri içeren anketle kişilerin kahve tüketimi, antropometrik ölçümleri, sağlık durumları, diyetle günlük ortalama enerji ve besin ögesi alımı sorgulanmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında KKTC’de en fazla tercih edildiği belirlenen farklı kavrulma derecelerine sahip iki yerel Türk kahvesi kullanılmıştır. İkinci aşamada kahve tüketiminin kan parametrelerine etkisini değerlendirmek için, 20-35 yaş aralığında, Türk kahvesi tüketim alışkanlığı olan, sigara içmeyen 30 sağlıklı birey (15 erkek, 15 kadın) 12 haftalık (iki kahveden arınma ve iki müdahale döneminden oluşan) çapraz müdahale çalışmasına dahil edilmiştir. İki haftalık kahveden arınma aşamalarından sonra, bireyler 4 hafta süreyle (≥3 fincan/gün) tüketimini yapacakları iki kahve grubundan (az veya çok kavrulmuş) birine atanmıştır. İlk kahveden arınma periyodunun ardından ve her bir aylık farklı kavrulmuş kahve tüketim periyodunu tamamladıktan sonra bireylerin 3 günlük besin tüketim kaydı, antropometrik ölçümleri, kan basıncı, kalp atımı ve biyokimyasal kan parametreleri değerlendirilmiştir. Çalışmanın ikinci aşamasında tüketilen çok kavrulmuş kahve içeceğinin yağ içeriği (5,13±0,061mg/mL), kafestol (6,83±0,27mg/55mL), kahveol
(6,17±0,12mg/55mL) ve toplam diterpen (13.00±0.39mg/55mL) miktarları, az kavrulmuş kahveye göre (3,25±0,06 mg/mL, 1,79±0,09mg/55mL, 1,67±0,073mg/mL ve 3,46±0.073mg/mL) daha yüksek bulunmuştur. Az kavrulmuş kahvenin kafein miktarı 1,71 ± 0,27mg/mL, çok kavrulmuş kahvenin kafein miktarı ise 1,97± 0,03mg/mL olarak saptanmıştır. 3 günlük besin tüketim kayıtları besin alımının kahveden arınma döneminde ve her iki Türk kahvesi tüketim döneminde tüm bireyler için benzer olduğu, katılımcıların fiziksel aktivite, kan basıncı, kalp atımı ve antropometrik ölçümlerinde çalışma dönemi boyunca herhangi bir farklılık gözlenmediği bulunmuştur. İki haftalık kahveden arınma dönemine kıyasla, 4 hafta boyunca günde 3 fincan veya üzeri Türk kahvesi tüketimi kahvenin kavrulma derecesine bakılmaksızın bireylerin toplam plazma homosistein konsantrasyonlarını anlamlı şekilde (az ve çok kavrulmuş kahve tüketimi olmak üzere sırası ile %24.5 (veya 2.4 μmol/L) ve %22.4 (veya 2.2 μmol/L) oranında) arttırmıştır (p˂0.01). Kahveden arınma dönemine kıyasla, her iki kahvenin tüketiminden sonra tüm serum kan lipidleri değerlerinde artış saptanmasına rağmen, sadece çok kavulmuş Türk kahvesinin (daha fazla kolesterol-artırıcı diterpen içermesinden dolayı) TC konsantrasyonlarını istatistiksel olarak anlamlı şekilde arttırdığı (%5.5, p˂0.05) ve bireylerin ortalama TC konsantrasyonlarını 10.0 mg/dL (0.56 mmol/L) değerinde yükselttiği gözlenmiştir. Az yada çok kavrulmuş Türk kahvesi tüketimi, içerik olarak farklılık gösterse de test edilen parametrelerde benzer değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Kahvenin kan lipidleri üzerine etkisini tam anlamıyla açıklığına kavuşturabilmek için daha çok müdahale çalışmasına ve diğer kahve bileşenlerinin değerlendirilmesine gerek vardır.
Anahtar Kelimeler: Türk kahvesi, Diterpenler, Kafestol, Kahveol, Kolesterol.ABSTRACT: The main aim of this study is to determine the diterpen content of commonly consumed roasted Turkish coffee samples, which is believed to have an impact on cholesterol metabolisms, in Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) and to understand the effect of Turkish coffee consumption on plasma lipid parameters. In addition, the study also aims to determine the influence of the roasting process on the content of diterpenes. The first part of the study was conducted with 389 participants who were 18-65 years old, living in different districts of the Turkish Republic of Northern Cyprus. A survey was carried out to gather information regarding their coffee intake, physical activity level and medical condition. Additionally, a food frequency questionnaire (FFQ) and anthropometric measures were collected. In the second part of the study, those which were determined to be the most preferred two different local Turkish coffee roasts were used. To examine the effect of coffee consumption on blood parameters, healthy, nonsmoking, habitual Turkish coffee drinkers (n=30) were randomized to consume at least 3 cups of Light (LR) or Dark (DR) roast Turkish coffee brews per day for 4 weeks after a washout period (WO) of 2 weeks. Subsequent to each coffee abstinence period, both groups received the alternative intervention. After the first WO and the coffee intervention periods, anthropometric measures, blood pressure, heart rate and 13 biochemical parameters were collected and dietary records were completed. The mean concentrations of cafestol and kahweol were 1.79± 0.09 mg and 1.67±0.073 mg per cup/55 mL in LR and 6.83±0.27 and 6.17±0.12 mg per cup/55 mL in DR, respectively (p=0.001). DR provided more cafestol and kahweol than LR (p˂0.05). Subjects consumed two different coffee blends with almost similar caffeine but substantially different diterpen (cafestol and kahweol) contents. Self-reported diets (a 3-d food diary) showed the study and the nutritional intake was similar before (during washout) and after each intervention period for all participants. None of the dietary intake parameters showed statistical differences and volunteers did not report any changes in their physical activity, blood pressure, heart rate and anthropometric measures throughout the study. The consumption of 3 ≥ cups Turkish coffee/day for 4 weeks, compared with the results after 2 weeks of coffee abstinence, led to a significant increase in homocysteine levels of habitual Turkish coffee drinkers in both coffee interventions (p˂0.01). Both roasts increased concentrations of serum lipids compared to WO. However, only DR Turkish coffee intake significantly increased total cholesterol levels (p˂0.05). The results of this intervention study indicate that LR or DR Turkish coffee consumption, although differing in contents, largely exert similar biological effects as demonstrated by the biomarkers tested. More interventional studies and the evaluation of other coffee components are needed to clarify the effects of coffee on CV risk factors. Keywords: Turkish coffee, Diterpenes, Cafestol, Kahweol, CholesterolBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2019. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Halit Tanju Besler.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Besler, Halit Tanju2019-12-12T10:15:22Z2019-12-12T10:15:22Z2019-092019-09doctoralThesisEren, Fatma Hülyam. (2019). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yaygın Olarak Tüketilen Türk Kahvelerinin Diterpen İçerikleri ve Tüketim Durumlarının Kan Lipidlerine Etkisi. Tez (Doktora), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4192turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42692020-01-28T00:02:36Zhdl_11129_2097Gazimağusa Devlet Hastanesi Koroner Ünitesinde Yatan Hastaların Fiziksel Ortam Özelliklerine İlişkin GörüşleriBilgen, ElifHemşirelikHastane Ortamı-Çevresel Şartlar-Hasta PsikolojisiKoroner ÜnitesiYoğun BakımFiziksel OrtamHasta GörüşleriÖz: Araştırma Koroner Ünitesinde yatan hastaların fiziksel ortam özelliklerine
ilişkin görüşlerinin belirlenmesi amacı ile yapılmıştır. Araştırma tanımlayıcı
tasarımına uygun olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini 1 Ocak-15 Eylül 2017
tarihleri arasında Gazimağusa Devlet Hastanesi, Koroner Ünitesine yatan araştırmaya
katılmayı kabul eden ve iletişim kurabilen hastalar oluşturmaktadır. Araştırma,
katılmaya gönüllü olan 276 hasta ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler
“Hastaların Koroner Ünitesinin Fiziksel Ortamına İlişkin Görüşleri Anket Formu”
kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde yüzdelik ve ki-kare testi
kullanılmıştır.
Araştırmaya katılan hastaların %24.6’sı uykusuzluk, %21.7’sinin iştahsızlık,
%15.2’sinin boşaltım sorunu yaşadığı saptanmıştır. Fiziksel ortam özelliklerine
ilişkin hastaların %8.3’ünün ortamın yabancı bir ortam olmasından, %64.5’inin
sürekli yatakta bulunmaktan, %23.6’sının temel ihtiyaçlarının yatakta
karşılanmasından, %69.9’unun diğer hastaların acı çektiğini ve kötüleştiğini
görmekten, %19.6’sının TV, radyo gibi araçların olmamasından rahatsız olduğu
saptanmıştır.
Hemşirelerin, Koroner Ünitesine yatan her hastaya hastane kuralları, fiziksel
ortam özellikleri hakkında bilgi vermesi ve sağlık ekibini hastalara tanıtması
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Koroner Ünitesi, Yoğun Bakım, Fiziksel Ortam, Hasta Görüşleri.This work is done in order to determine the opinions of patients on physical
environmental features of Coronary Unit. The research was made in accordance with
the descriptive design. The universe of the study consist of patients who feel good
and be able to communicate well and hospitalized at Famagusta State Hospital
Coronary Unit between January 1 and September 15, 2017. The study was conducted
with 276 patients who volunteered to participate. Data were collected by using the
questionnaire form of "The Opinions of the Patients about the Physical Environment
Features of the Coronary Unit". In the analysing of data percentage and chi-square tests were used. As a result, It was found that 24.6% of the patients had sleeplessness, 21.7%
had anorexia and 15.2% had an excretion problem. When the opinions of the patients
on the physical environment features of coronary unit are examined, it was found
that 8.3% of patients uncomfortable for being at an alien environment, 64.5% of the
patients were grieved from being bed-ridden, 23.6% of the patients were disturbed
fulfilling basic needs in the bed, 69.9% of patients were testifying other patients’
suffering in pain and having their conditions getting worse and lastly 19.6% of
patients were also disturbed from the lack of leisure time activity materials such as
TV’s, radios.
Nurses are advised to inform each hospitalized patient about the physical
environmet conditions and hospital rules, and to introduce the health team to the
patients.
Keywords: Coronary Unit, Intensive Care, Physical Environment, Patient OpinionsHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Selma Refia Görgülü.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)2020-01-27T12:40:06Z2020-01-27T12:40:06Z2018-092018masterThesisBilgen, Elif (2018). Gazimağusa Devlet Hastanesi Koroner Ünitesinde Yatan Hastaların Fiziksel Ortam Özelliklerine İlişkin Görüşleri. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü,Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4269turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/43102020-01-29T00:02:52Zhdl_11129_2097Üniversite Öğrencilerinde Uyku Düzeni ve Kalitesinin Beslenme ile İlişkisinin BelirlenmesiÖzdişli, Merve GizemBeslenme ve DiyetetikSağlıklı Beslenme-Beslenme Eğitimi-UykuPUKİUyku kalitesiUyku süresiBesin tüketimiFiziksel aktiviteÜniversite öğrencileriThis study was carried out to investigate the relationship between sleeping habits and quality of eating habits of students. The study was conducted on 248 (135 female, 113 male) healthy individuals, aged 18-32 years, who were educated at Hasan Kalyoncu University Health Sciences High School between November 2015 and March 2016. Individual characteristics of the individual, food consumption and nutrition habits, anthropometric measurements and physical activities were questioned with a questionnaire. The Pittsburgh Sleep Quality Index was used to determine the duration and quality of sleep of individuals. The mean age of women participating in the study was 20.33 ± 2.16 years, the mean age of male subjects was 21.39 ± 2.31 years, the mean BMI of female subjects was 22.3 ± 3.5 kg / m² and the mean BMI of male subjects was 24.8 ± 3.7 kg / m². The mean duration of sleep of the female subjects was found to be 7.11 ± 1.42 hours and the mean duration of sleep of the male subjects was 7.09 ± 1.42 hours. 38.5% of the female subjects had a Pittsburgh score of less than 5 and 5, good sleep quality, 61.5% had a Pittsburgh score of 6 or more, and poor sleep quality. 42.5% of male subjects had a Pittsburgh score of less than 5 and 5, good sleep quality, 57.5% had a Pittsburgh score of 6 or more, and poor sleep quality. The mean energy intake of female subjects on a one-day diet was 1333.30 ± 524.19 kcal, and the mean energy intake of male subjects on a one-day diet was found to be 2010.1 ± 824.70 kcal. There was a high statistically significant difference in energy consumption among individuals compared to gender (P = 0.001). There was a very weak significant correlation between negative fat saturated fatty acids and sleep duration (r = -0.129, P = 0.042). The mean PAL value of female subjects was 1.87 ± 0.35, and the mean PAL value of male subjects was
1.98 ± 0.18. There was a very high statistically significant difference between PAL values (P = 0.002). As a result, sleep duration and quality are indispensable for healthy nutrition and healthy living. It is seen that shortening the sleeping period and decreasing the sleep quality causes many health problems such as obesity, hypertension and insulin resistance. It is aimed to improve the sleep duration and quality of the students, to live a healthier life with optimal nutrition and thus to minimize the risk of diseases.
Keywords: PUKI, Sleep quality, Sleep duration, Food consumption, Physical activity, University studentsÖZ:
Bu çalışma öğrencilerin uyku düzeni ve kalitesinin, beslenme alışkanlıkları arasındaki ilişkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Kasım 2015- Mart 2016 tarihleri arasında Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu’nda öğrenim gören, yaşları 18-32 arasında değişen 248 (135 kadın, 113 erkek) sağlıklı birey üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin kişisel özellikleri, besin tüketim ve beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri ve fiziksel aktiviteleri anket formu ile sorgulanmıştır. Bireylerin uyku süresi ve kalitesini saptamak amacıyla Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi kullanılmıştır. Çalışmaya katılan kadın bireylerin yaş ortalaması 20.33±2.16 yıl, erkek bireylerin yaş ortalaması 21.39±2.31 yıl, kadın bireylerin BKİ ortalaması 22.3±3.5 kg/m², erkek bireylerin BKİ ortalaması 24.8±3.7 kg/m² olarak bulunmuştur. Kadın bireylerin uyku süresinin ortalama 7.11±1.42 saat, erkek bireylerin uyku süresinin ortalama 7.09±1.42 saat olduğu bulunmuştur. Kadın bireylerin %38.5’inin Pittsburgh skoru 5≥ olup uyku kalitesi iyi, %61.5’inin Pittsburgh skoru 6≤ olup uyku kalitesinin kötü olduğu saptanmıştır. Erkek bireylerin %42.5’inin Pittsburgh skoru 5≥ olup uyku kalitesi iyi, %57.5’inin Pittsburgh skoru 6≤ olup uyku kalitesinin kötü olduğu saptanmıştır. Kadın bireylerin bir günlük diyet ile aldıkları ortalama enerjinin 1333.30±524.19 kkal, erkek bireylerin bir günlük diyet ile aldıkları ortalama enerjinin 2010.1±824.70 kkal olduğu saptanmıştır. Bireyler cinsiyete göre karşılaştırıldığında enerji tüketimleri arasında yüksek düzeyde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (P=0.001). Bireylerin tükettiği doymuş yağ asitleri ile uyku süresi arasında negatif yönde çok zayıf bir anlamlı korelasyon saptanmıştır (r =-0.129, P=0.042). Kadın bireylerin PAL değeri ortalamasının 1.87±0.35, erkek bireylerin PAL değeri ortalamasının 1.98±0.18
olduğu saptanmış ve PAL değerleri arasında yüksek düzeyde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (P=0.002). Sonuç olarak, uyku süresi ve kalitesi sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam için vazgeçilmezdir. Uyku süresinin kısalması ve uyku kalitesinin azalmasının obezite, hipertansiyon ve insülin direnci gibi birçok sağlık problemine neden olduğu görülmektedir. Öğrencilerin uyku süre ve kalitesinin düzeltilmesi, optimal beslenme ile daha sağlıklı bir yaşam sürdürmeleri ve böylece hastalık risklerinin en aza indirilmesi amaçlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: PUKİ, Uyku kalitesi, Uyku süresi, Besin tüketimi, Fiziksel aktivite, Üniversite öğrencileriBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Emine Yıldız.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Yıldız, Emine2020-01-28T11:10:23Z2020-01-28T11:10:23Z2017-052017masterThesisÖzdişli, Merve Gizem. (2017). Üniversite Öğrencilerinde Uyku Düzeni ve Kalitesinin Beslenme ile İlişkisinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4310turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/43232020-02-25T00:02:42Zhdl_11129_2097Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Öğrenim Gören Öğrencilerin Beslenme Durumları ve Yaşam Kalitelerinin DeğerlendirilmesiBakırezen, UğurBeslenme ve DiyetetikSağlıklı Beslenme-Beslenme EğitimiBeslenme alışkanlıklarıyaşam kalitesienerji alımıObjective: The aim of thid study was to evaluate life quality and the nutritional status of the students at Eastern Mediterranean University (EMU), Faculty of Health Sciences (FHS).
Metarials and methods: This study was conducted with 293 volunteer students chosen by the technique of stratified sampling from each department of the EMU FHS. A questionnaire containing general information, dietary habits, physical activity, anthropometric measurements, 24-hour food records and Quality of Life Questionnaire-36 (SF-36) has been administered using face to face interview. Body weight, height, waist and hip circumference of the students were measured with a digital weighing scale and a stretch tape.
Results: In this study, based on body mass index (BMI) classification 18.8%, 1.7% and 8.2% of students were overweight, obese, underweight, respectively. Energy intake and carbohydrate intake are inadequate 79,52% and 91.81% of the students, respectively. Protein intake was inadequate 26,62% and excessive 45.39% of the students and fat intake is excessive 69,97% of the students. Positive and weak relation was observed between students‟ body weight, height, waist circumference and hip circumference values and their pain scores (p<0.05). According to the students‟ BMI classification, there is no statistically significant difference between their physical functioning, physical role limitations, emotional role limitations, vitality, mental health, social functioning, pain and general health perception scores in SF-36 (p>0,05) .
Conclusions: Energy, macronutrient and many micronutrient intake of students in the study is inadequate. Students had the highest score from physical
function while the lowest scores were obtained from the vitality parameter in SF-36. This result may be related to the students‟ inadequate and unbalanced nutrition. Therefore, improving facilities of cafeteria, restaurant and cafe for students to access healthy foods, raising awareness of the students on healthy choices, managing time between social activities and studies can contribute students to improve their quality of life.
Keywords: Dietary habits, quality of life, energy intakeÖZ:
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi‟nde öğrenim gören öğrencilerin beslenme durumları ve yaşam kalitelerinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve yöntem: Bu araştırma, Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi‟nde bölümlere göre tabakalı örneklem seçim tekniğiyle seçilen 293 gönüllü öğrenciyle yürütülmüştür. Veriler, teke tek görüşme veri toplama tekniğiyle genel bilgiler, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite, antropometrik ölçümler, 24 saatlik besin tüketim kaydı ve Yaşam Kalitesi Ölçeği-36 (SF-36)‟yı içeren bir anket uygulanmıştır. Öğrencilerin vücut ağırlığı, boy, bel ve kalça çevresi ölçümleri için dijital bir tartı ve esnemeyen mezura kullanılmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada, öğrencilerin beden kütle indeksi (BKİ) sınıflamasına göre % 18,8‟i kilolu, % 1,7‟si obez, % 8,2‟sinin zayıf olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin % 79,52‟sinin enerji, % 91,81‟inin karbonhidrat alımı yetersizdir. Protein alımı ise öğrencilerin % 26,62‟sinde yetersiz, % 45,39‟u aşırı ve yağ alımı % 69,97‟sinde aşırıdır. Öğrencilerin vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi ve kalça çevresi değerleri ile ağrı puanları arasında pozitif yönlü ve zayıf kuvvetli ilişki saptanmıştır (p<0,05). Öğrencilerin BKİ sınıflarına göre SF-36 ölçeğinde yer alan fiziksel fonksiyon, fiziksel rol kısıtlılığı, emosyonel rol kısıtlılığı, vitalite, ruh sağlığı, sosyal işlevsellik, ağrı ve genel sağlık algısı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır (p>0,05).
Sonuçlar: Araştırmaya alınan öğrencilerin enerji, makro besin ögeleri ve birçok mikro besin ögesi alım miktarları yetersizdir. Öğrenciler, SF-36‟dan en yüksek puanı fiziksel fonksiyon, en düşük puanı ise vitalite parametresinden
almıştır. Bu sonuç öğrencilerin yetersiz ve dengesiz beslenmeleriyle ilgili olabilir. Bu nedenle öğrencilerin daha sağlıklı besinlere ulaşabileceği yemekhane, restoran ve kafeterya olanakları geliştirilmesi ve öğrencilerin sağlıklı seçimler konusunda bilinçlendirilmesi, sosyal etkinlik ve çalışmalara ayrılan zamanın dengelenmesi öğrencilerin yaşam kalitelerini arttırabilmelerine katkı sağlayabilir.
Anahtar Sözcükler: Beslenme alışkanlıkları, yaşam kalitesi, enerji alımıBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ceren Gezer.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Gezer, Ceren2020-02-24T07:24:27Z2020-02-24T07:24:27Z2016-082016masterThesisBakırezen, Uğur. (2016). Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Öğrenim Gören Öğrencilerin Beslenme Durumları ve Yaşam Kalitelerinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4323turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/42672020-01-28T00:02:34Zhdl_11129_2097Obez Bireylerde Probiyotik Takviyesinin Ağırlık Kaybı ve Kan Lipit Düzeyleri Üzerindeki Etkisinin DeğerlendirilmesiBulut, SibelBeslenme ve DiyetetikObeziteObeziteProbiyotikProbiyotik ve Kan Lipit ProfiliThis study was planned for the aim of evaluation the effects of taken probiotic as supplement on blood lipid level and bodyweight of obese and hypercholesterolaemic patients who have no chronic diseases during 8 weeks treatment. The persons in the research were divided into two randomly. The obese persons having similar BMI (30-44,5 kg/m2) were included and the similarity of nutrition pattern between 2 groups were regarded. First group continued to the treatment with low-fat and low cholesterol slimming diet and placebo by the suggestion of the dietician (n=15). The second group were given probiotic supplement addition to the low-fat and low cholesterol slimming diet by the dietician and provided for taking the tablets. (n=13). The products were transferred to dietician by the company and given to patients by the dietician according to weekly use. Blood lipid levels and weight losses of all groups before and after the research (at the end of 8 weeks) were examined. The energy and nutritional level of diet, suggested by the dietician, were calculated separately for each patient and followed during the research. At the start of the research, at the end of 4th week and 8th week, food consumption records were taken. While the body weight loss of the female subjects included in study group was found to be 2,64±2,96 kg and the body weight loss of the female subjects included in the control group was determined to be 3,81±2,73 kg, no statistically significant difference was found between (p>0,05). While the body weight loss of the male subjects included in study group was found to be 2,45±1,75 kg and the body weight loss of the male subjects inclued in the control group was determined to be 5,13±4,48 kg, no statistically significant difference was found between (p>0,05). Having the biochemical findings of all female subjects included in
study and control groups and male subjecsts included in study group analysed, total cholesterol and LDL cholesterol values experienced a decrease. At the and of the study, it was found that this difference was not statistically significant despite the positive effect of probiotic on blood lipit (p>0,05).
Keywords: Obesity, Probiotic, Probiotic and Lipid ProfileÖZ:
Bu çalışma supleman olarak probiyotik alan kronik hastalığı bulunmayan hiperkolesterolomik ve obez bireylerde 8 haftalık tedavi süresince kan lipitleri düzeyleri ve vücut ağırlığı üzerindeki olası etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır. Çalışmaya dahil edilen bireyler randomize olarak 2 gruba ayrıldı. Araştırmaya benzer BKI’ne sahip olan (30-44,5 kg/m2) obez bireyler dahil edildi, 2 grup arasındaki bireylerin beslenme örüntüsünün de benzer olmasına dikkat edildi. Bir grup diyetisyenin önerdiği az yağlı az kolesterollü zayıflama diyeti ve placebo ile tedavisini sürdürdü (n=13). İkinci gruba diyetisyenin önerdiği az yağlı az kolesterollü zayıflama diyetine ek olarak tablet formda probiyotik takviyesi verildi ve öğün arasında tüketmeleri sağlandı (n=15). Ürünler firma tarafından diyetisyene ulaştırıldı ve diyetisyen tarafından hastalara haftalık kullanım miktarlarınca verildi. Tüm grupların araştırma öncesi ve araştırma sonrası (8 hafta sonunda) kan lipit düzeyleri ve ağırlık kayıpları değerlendirildi. Bireylere diyetisyen tarafından önerilen diyetin enerji ve besin ögesi değerleri her birey için ayrı ayrı hesaplandı ve çalışma süresince takip edildi. Araştırmanın başında, 4. haftanın ve 8. haftanın sonunda besin tüketim kayıtları alındı. Çalışma grubundaki kadınların vücut ağırlığı kaybı 2,64±2,96 kg olurken, kontrol grubundaki kadınların kilo kaybı ise 3,81±2,73 kg olarak saptanmış ve aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Çalışma grubundaki erkeklerin vücut ağırlığı kaybı 2,45±1,75 kg olurken, kontrol grubundaki erkeklerin kilo kaybı ise 5,13±4,48 kg olarak saptanmış ve aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Çalışma ve kontrol gruplarına dahil edilen tüm kadın bireyler ve çalışma grubuna dahil edilen erkek bireylerin biyokimyasal bulguları incelendiği zaman total kolesterol ve LDL
kolesterol değerlerinde azalma ortaya çıkmıştır. Çalışma sonunda, probiyotiklerin kan lipitine olan olumlu etkisine rağmen oluşan bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bulunmuştur (p> 0,05).
Anahtar kelimeler: Obezite, Probiyotik, Probiyotik ve Kan Lipit ProfiliBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Seray Kabaran.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)2020-01-27T12:18:48Z2020-01-27T12:18:48Z2017-04masterThesisBulut, Sibel. (2017).Obez Bireylerde Probiyotik Takviyesinin Ağırlık Kaybı ve Kan Lipit Düzeyleri Üzerindeki Etkisinin Değerlendirilmesi . Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4267turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/43182020-02-25T00:02:29Zhdl_11129_2097Obez Çocuklarda Sanal Gerçeklik Eğitiminin Postüral Stabilite, Vücut Kompozisyonu, Beden İmajı, Depresyon ve Yaşam Kalitesi Üzerindeki Etkilerinin AraştırılmasıTomaç, HayriyeFizyoterapi ve RehabilitasyonObezite-ÇocuklarObeziteÇocukSanal Gerçeklik TedavisiPostüral DengeDepresyonBeden İmajıYaşam KalitesiOur study was conducted to investigate the effect of virtual reality (VR) training on postural stability, body composition, body image, depression and quality of life in obese children aged between 9-11 years. A total of 34 individuals participated in the study. Individuals divided into two groups in random order. 17 people were given 6-week VR training while others were not treated. The training lasted for 6 weeks, three sessions per week for 30-45 minutes. Their socio-demographic and physical characteristics were recorded. Before and after the study, body composition, static balance, dynamic balance, speed and agility, depression, body images, quality of life were measured by body balance monitor, Flamingo balance test, Y balance test, and sub-test of Short-Form Bruininks Oseretsky Motor Competence Test (BOMYT-2 SF), Depression Scale for Children, Body Image for Children, the Pediatric Quality of Life Inventory (PedsQL 4.0), in both groups, respectively. Children's enjoyment level of physical activity in the training group was assessed by the Physical Activity Enjoyment Scale-Short Form (PACES-SF).
Before the training, similar between both groups except the Y balance test was statistically for the right medial access distance and depression level (all p> 0.05). After six weeks, the Y balance bilateral anterior and left medial access distances, depression and quality of life total scores were found to be significantly different in favor of the VR group (p <0.05). 95% CI values supported p values. VR training affected body weight and body fat percentage with medium, body fat mass and height with medium to large levels. While the effect sizes of VR training on static balance, speed-agility, bilateral composite and right lateral access distances of dynamic balance, and depression and PedsQL 4.0 physical health summary scores were large
(all r’s ≥ 0.5) other outcome measures had moderate-large, moderate, and small clinical effects (r’s> = 0,1).
Although 6-week VR training cause changes in body composition reducing body weight, fat mass and fat percentage in obese children, it is not enough to reduce obesity. However, VR training is effective to improve the balance, speed-agility, depression, and quality of life. VR is a physical activity choice that enjoyed by obese children. Long-term training and follow-up studies are recommended. Keywords: Obesity, Child, Virtual Reality Therapy, Postural Balance, Depression, Body Image, Quality of LifeÖZ:
Çalışmamız 9-11 yaş arasındaki obez çocuklarda sanal gerçeklik (SG) eğitiminin postüral stabilite, vücut kompozisyonu, beden imajı, depresyon ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirildi.
Çalışmaya toplam 34 birey katıldı. Bireyler randomize olarak iki gruba ayrıldı. 17 kişi 6 haftalık SG eğitimine alınırken, diğerlerine tedavi uygulanmadı. Eğitim haftada üç seans, her seans 30-45 dakika olmak üzere 6 hafta süreyle yapıldı. Bireylerin sosyo-demografik ve fiziksel özellikleri kaydedildi. Çalışma öncesi ve sonrasında vücut kompozisyonu vücut analiz monitörüyle, statik denge Flamingo denge testiyle, dinamik denge Y denge testiyle ve Kısa Form Bruininks Oseretsky Motor Yeterlilik Testi’nin (BOMYT-2 KF) hız ve çeviklik alt testiyle, depresyon Çocuklar için Depresyon Ölçeğiyle, beden imajları Çocukların Beden İmajı Ölçeğiyle, yaşam kalitesi Pediatrik Yaşam Kalitesi Envanteriyle (PedsQL 4.0) değerlendirildi. Eğitim grubundaki çocukların fiziksel etkinlikten hoşlanma düzeyi Fiziksel Etkinlikten Hoşlanma Ölçeği-Kısa Form ile (FEHÖ-KF) değerlendirildi.
Eğitim öncesinde Y denge testi sağ medial erişim mesafesi ve depresyon düzeyi dışında tüm değerlendirme sonuçları gruplar arasında istatiksel olarak benzerdi (tüm p’ler>0,05). Altı hafta sonunda Y denge bilateral anterior ve sol medial erişim mesafeleri, depresyon ve yaşam kalitesi toplam puanlarının SG grubu lehine anlamlı düzeyde farklı olduğu belirlendi (p<0,05). %95GA değerleri p değerlerini destekliyordu. SG eğitimi vücut ağırlığı ve vücut yağ yüzdesi üzerinde orta, vücut yağ kütlesi ve boy üzerinde orta-büyük düzeyde etkiliydi. SG eğitiminin statik denge, hız-çeviklik, dinamik denge bilateral karma ve sağ lateral erişim mesafeleri ile depresyon ve PedsQL 4.0 fiziksel sağlık özet puanları için etki büyüklükleri büyük iken (tüm
r’ler≥0,5), diğer sonuç ölçümlerinde orta-büyük, orta ve küçük düzeyde klinik etkiler elde edildi (r’ler≥0,1).
Obez çocuklarda 6 haftalık SG eğitimi vücut ağırlığı, yağ kütlesi ve yağ yüzdesini azaltarak vücut kompozisyonunun değişimine neden olmakla birlikte obeziteyi azaltmada yeterli olmamıştır. Buna karşın dengenin, hız-çevikliğin ve yaşam kalitesinin artırılmasında, depresyonun azaltılmasında etkili olup, obez çocukların yapmaktan memnuniyet duydukları bir fiziksel aktivite seçeneğidir. Uzun süreli eğitim ve izlemlerin yapıldığı çalışmalar önerilir.
Anahtar Kelimeler: Obezite, Çocuk, Sanal Gerçeklik Tedavisi, Postüral Denge, Depresyon, Beden İmajı, Yaşam KalitesiFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Emine Handan Tüzün.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Tüzün, Emine Handan2020-02-24T06:23:55Z2020-02-24T06:23:55Z2017-092017masterThesisTomaç, Hayriye. (2017). Obez Çocuklarda Sanal Gerçeklik Eğitiminin Postüral Stabilite, Vücut Kompozisyonu, Beden İmajı, Depresyon ve Yaşam Kalitesi Üzerindeki Etkilerinin Araştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4318turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44772020-08-20T23:01:14Zhdl_11129_2097Üniversitede Çalışan Kadınların Meme Kanseri ve Kendi Kendine Meme Muayenesi ile İlgili Tutum ve İnançlarının DeğerlendirilmesiÖzoğul, EzgiHemşirelikGöğüs Kanseri- Kadın Sağlığı-Muayene-Erken TeşhisKadınMeme KanseriKKMMSağlık İnançlarıWomenBreast CancerBreast Self ExaminationHealth BeliefsThis study aimed to determine their attitudes and beliefs about breast cancer
and breast self examination and to define the factors influencing the belief and
attitudes of women working at Eastern Mediterranean University as an academic and
an administrative staff .
The scope of the study was the population of 472 women working as full-time
academic or administrative staff at all the faculty and schools, except the Faculty of
Medicine and School of Health Sciences, at Eastern Mediterranean University in
2016-2017 academic year. 235 women who volunteered to participate in the research
consisted the sampling of the study. Data was collected by the researcher between
28th December 2016 and 20th March 2017 using "Descriptive Characteristics Form"
and "Champion’s Health Belief Model Scale (CHBMS)". Descriptive analyzes and
Mann-Whitney U test, Spearman test have been used in the evaluation.
According to the data obtained in the study, it has been determined that
%37.87 were between 40-45 age group, %25.53 were graduated from a university,
%67.66 were married, %91,98 had children, %93,53 were breastfeeding, %50,64
breastfed between 6-12 months, %61,70 menstruated at 13 and above, and %21,28
have entered menopause. %44,68 of women had a mammography, %55,74 had
clinical breast examination, %74,04 had breast self examination, %78,30 were
knowing how to have breast self examination, %68,51 had obtained information
about breast self examination and %40,37 of women, who had that information,
received it via book, magazine, brochure, TV and radio, %37,75 received it from a
health team, %40,85 wanted to receive education on breast self examination. It has
been determined that the sub-dimension scores of women at CHBMS varied between
7,38±2,33 and 33,40±6,99, and statistically had a meaningful difference (p<0,05) at
the obstacle sense sub-dimension according to the work they were doing. For women
who had mammography, the scores on benefit perception and confidence sense sub
dimensions were higher than the women who had no mammography, and the
difference between them was statistically meaningful (p<0,05). When clinical breast
examination cases were analyzed, a meaningful statistical difference (p<0,05) has
been determined for other sub-dimensions except sensitivity and the sense of
seriousness. For women who had breast self examination, a meaningful difference
(p<0,05) has been determined between the scores received at benefit perception,
obstacle detection, confidence sense and health motivation. A meaningful difference
(p>0,05) has not been determined at CHBMS between the sub-dimension score
averages of women when their age, marital status, benign breast disease status,
family cancer story, oral contraceptive and using estrogen, and the demand to
participate in the education are considered.
In-service training programs should be held for women in order to increase
their level of awareness on the importance of breast self examination, clinical breast
examination, and mammography in the early diagnosis of breast cancer. This study
recommends that women should be informed about breast self examination by the
experts providing evidence-based documents since the source of information is
visual and written press. Keywords: Women, Breast Cancer, Breast Self Examination, Health BeliefsÖZ :
Bu araştırmada Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde akademik ve idari kadroda
görev yapan kadınların meme kanseri ve Kendi Kendine Meme Muayenesi ile ilgili
tutum ve inançlarının belirlenmesi ve inanç ve tutumlarını etkileyen faktörlerin
tanımlanması amaçlanmıştır.
Araştırmanın evreni, Doğu Akdeniz Üniversitesi 2016-2017 akademik yılında
Tıp ve Sağlık Bilimleri alanı dışındaki tüm Fakülte, Yüksekokul ve Meslek
Yüksekokul akademik ve idari kadrolarında tam zamanlı olarak görev yapan 472
kadın oluşturmuştur. Araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 235 kadın
araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler “Tanıtıcı Özellikler Formu” ve
Champion Sağlık İnanç Modeli Ölçeği (CSİMÖ) kullanılarak, 28 Aralık 2016 ile 20
Mart 2017 tarihleri arasında araştırmacı tarafından toplanmıştır. Araştırmada verilen
değerlendirilmesinde tanımlayıcı analizler ve Mann-Whitney U testi, Kruskal-Wallis
testi, Spearman testi kullanılmıştır.
Araştırmadan elde edilen verilere göre, %37.9’unun 40-45 yaş arasında
olduğu, %25.5’inin lisans mezunu olduğu, %67.7’sinin evli olduğu, %92.0’ının
çocuğunun olduğu, %93.5’inin çocuğunu emzirdiği, %50.6’sının 6-12 ay arası
emzirdiği, %61.7’sinin 13 yaş ve üstü adet gördüğü, kadınların %21.3’ünün
menapoza girdiği saptanmıştır. Kadınların %44.7’sinin mamografi çektirdiği,
%55.7’sinin KMM yaptırdığı, %74.0’ının KKMM yaptığı, %78.3’ünün KKMM
yapmayı bildiği, %68.5’inin KKMM hakkında bilgi aldığı ve bilgi alan kadınların
%40.4’ünün bu bilgiyi kitap, dergi, broşür, TV ve radyodan aldığı, %37.6’sının ise
sağlık ekibinden aldığı, %40.9’unun KKMM ile ilgili eğitim almak istediği
saptanmıştır. Kadınların CSİMÖ’nde alt boyut puan ortalamalarının 7.38±2.33 ile
33.40±6.99 arasında değiştiği, çalıştıkları kadroya göre engel algısı alt boyutunda
istatiksel olarak olarak anlamlı bir fark çıktığı saptanmıştır (p<0.05). Mamografi
çektiren kadınların yarar algısı ve güven algısı alt boyutlarından aldıkları puanlar,
çektirmeyen kadınlara göre daha yüksek olduğu, aralarındaki farkın istatistiksel
olarak anlamlı olduğu (p<0.05), KMM yaptırma durumları incelendiğinde duyarlılık
ve ciddiyet algısı dışındaki diğer alt boyutlarında istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmıştır (p<0.05). KKMM yapanlarda yarar algısı, engel algısı, güven algısı ve
sağlık motivasyonu alt boyutlarından aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kadınların yaş, medeni durum, selim
meme hastalığı olma durumu, ailede kanser öyküsü, oral kontraseptik ve östrojen
kullanma, eğitime katılmak isteme durumları ile arasında CSİMÖ’nde alt boyut puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05).
Kadınların meme kanserinin erken tanısında KKMM, KMM ve Mamografi
önemi ile ilgili farkındalık düzeylerini arttırmak için hizmet içi eğitim programları
arttırılmalı, KKMM’si hakkında bilgi kaynakları görsel ve yazılı basın olduğu için
konunun uzmanları tarafından kanıta dayalı bilgilere yer vererek kadınların
bilgilendirilmesi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Meme Kanseri, KKMM, Sağlık İnançlarıHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gülten Sucu Dağ.Eastern Mediterranean University (EMU). Doğu Akdeniz Universitesi (DAÜ)Dağ, Gülten Sucu2020-08-20T07:35:48Z2020-08-20T07:35:48Z2017-092017masterThesisÖzoğul, Ezgi (2017). Üniversitede Çalışan Kadınların Meme Kanseri ve Kendi Kendine Meme Muayenesi ile İlgili Tutum ve İnançlarının Değerlendirilmesi . Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü,Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4477turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46652020-10-23T23:01:01Zhdl_11129_2097Primipar Gebelerin Doğum Şekli Tercihlerini Etkileyen Etmenlerin BelirlenmesiTemizkan, EminePrimiparDoğum ŞekilleriDoğum Şekli TercihleriPrimiparasBirth TypeBirth Type PreferencesÖZ:
Sezaryen endikasyonları dışında gebelerin tercihi ile yapılan sezaryen
doğumlar, ana-çocuk sağlığını olumsuz etkilemektedir. Gebelerin doğum şekli
tercihini etkileyen etmenlerin bilinmesine gereksinim vardır. Araştırma, primipar
gebelerin doğum şekli tercihlerini etkileyen etmenlerin belirlenmesi amacıyla
gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini, Eylül 2017- Şubat 2018 tarihleri arasında
Gazimağusa‟da bulunan bir kamu hastanesine ve bir özel hastaneye başvuran
primipar gebeler oluşturmuştur. Gönüllü olarak araştırmaya katılmayı kabul eden ve
araştırma kriterlerine uyan 102 gebe araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler,
Gebe Tanıtıcı Özellikler Formu, Obstetrik Öykü Formu ve Prenatal Kendini
Değerlendirme Ölçeği Doğum Korkusu ve Doğuma Hazır Oluş Alt Boyutları ile
toplanmıştır. Araştırma verileri SPSS 18.0 Windows Paket Programı ile
değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde frekans, ki-kare, ortalama,
standart sapma, t-testi kullanılmıştır.
Çalışmaya katılan gebelerin %76,47‟sinin vajinal doğumu, %23,53‟ünün
sezaryen doğumu tercih ettiği bulunmuştur. Vajinal doğumu tercih eden gebelerin,
%84.62‟si doğal olduğu için, sezaryen doğum tercih eden gebelerin %58.33‟ünün
doğum ve ağrıdan korktuğu için tercih ettikleri belirlenmiştir. Gebelerin yaş grubu,
eğitim durumu, çalışma durumu, ekonomik durum, ikamet edilen yer ve aile tiplerine
göre doğum tercihleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı
saptanmıştır (p>0.05). Gebelerin gebelik haftaları incelendiğinde, 38 hafta öncesine
göre 38 hafta ve sonrasında sezaryen doğum tercihinin arttığı bulunmuştur (p=0.019;
p<0.05). Gebeliği isteme, gebeliğin planlı olması, doğuma yönelik bilgi alma,
bebeğin cinsiyeti ve hastane tercihlerine göre doğum tercihleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Doğum korkusunun doğum şekli
tercih etmede etkili olduğu (p=0.000), doğuma hazır oluşun ise etkili olmadığı
(p=0.953) bulunmuştur (p>0.05).
Sonuç olarak, 38. gebelik haftasından sonra, gebelerin doğum korkusu
düzeyleri doğum şekillerini tercih etmelerinde önemlidir. Gebelere 38. gebelik
haftasından önce, doğum korkusunu azaltacak girişimler uygulanarak, vajinal doğum
tercih etmeleri sağlanabilir. Bu girişimleri planlarken kadınların doğum şekli
tercihleri gözönünde bulundurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Primipar, Doğum Şekilleri, Doğum Şekli TercihleriOut of indication cesarean preference affects mother-child health negatively.
Therefore, it is necessary to know the factors that affect the choice of birth type of
the pregnant women. The research was conducted to determine the factors affecting
the birth type preferences of primiparous pregnancies. The universe of the study is
created primiparous pregnancies who admitted to a state hospital and a private
hospital in Famagusta between September 2017 and February 2018. Hundred and
two pregnant women who agreed to voluntarily participate the research and who
provides the research criteria constituted the sample of the research. The data were
collected with Pregnancy Introducing Features Form and Obstetric Story Form and
the Prenatal Self Evaluation Questionnaire Fear of Birth Subscale and Birth
Preparedness Subscale. The data of the research were evaluated with SPSS 18.0
Windows Package Program. Frequency, chi-square, mean, standard deviation, t-test
were used in the evaluation of the data.
It was found that 76.47% of pregnant women prefer vaginal birth and 23.53%
prefer cesarean delivery. 84.62% of pregnants preferred vaginal birth because of it‟ s
natural, 58.33% of pregnants preferred cesarean delivery because of they afraid of
birth and pain. There wasn‟ t statistically a significant difference between birth
preferences according to age, education, working status, place of residence and
family type of pregnant women (p>0.05). When gestational weeks were examined,
38 week and after pregnants were prefered more cesarean birth than 38 weeks before
pregnants (p=0.019; p<0.05). It was determined that there was no difference between
birth preference according to pregnancy demand, planning of pregnancy, obtaining
birth-oriented information, gender of the baby and preferences of hospitals (p>0.05).
It was found that birth fear was effective in determining birth preference (p=0.000)
and birth preparedness wasn‟t effective (p=0.953) (p>0.05).
As a result, after the 38th gestational week, the levels of fear of birth are
important in choosing birth types. Attempts which reducing fear of birth, should
applied before 38th week pregnancy to ensure vaginal birth preference. When
planning these initiatives, women's preferences for birth type should be considered.
Keywords: Primiparas, Birth Type, Birth Type PreferencesHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Eş-TEz Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Handan Sezgin ve Tez Danışmanı: Prof. Dr. Samiye Mete.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Sezgin, Handan (Eş Tez Danışmanı)Mete, Samiye (Tez Danışmanı)2020-10-23T05:35:45Z2020-10-23T05:35:45Z20182018masterThesisTemizkan, Emine. (2018). Primipar Gebelerin Doğum Şekli Tercihlerini Etkileyen Etmenlerin Belirlenmesi.Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4665turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/47712020-11-27T00:01:06Zhdl_11129_2097Hastanede Yatan Hastaların Uyku Düzenini Etkileyen Etmenlerin BelirlenmesiBaş, İzlemUyku Düzeni--HastalarHastaHemşirelikUykuUyku DüzeniPatientsNursingSleepSleep PatternHemşirelikÖZ:
Bu araştırma hastanede yatan hastaların uyku düzenini etkileyen etmenleri
belirlemek amacıyla tanımlayıcı-kesitsel araştırma tasarımına uygun olarak
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Gazimağusa Devlet Hastanesi’ne 2 Ocak-2 Nisan
2018 tarihleri arasındaki üç ay boyunca başvuran hastalar oluşturmuştur. Bu
hastalardan hastanenin Dahili ve Cerrahi Kliniklerinde yatan, araştırmaya gönüllü
olarak katılan ve dahil edilme kriterlerine uyan 323 hasta örneklemi oluşturmuştur.
Araştırmanın verileri ‘Hasta Tanıtım Formu’ ve ‘Uyku Düzenini Etkileyen Etmenler
Formu’ ile toplanmıştır. Hastaneye yatan hastaların ‘Uyku Düzenini Etkileyen
Etmenler Formu’ puan ortalamaları 75,26±19,17 olarak bulunmuştur. Araştırmanın
sonucunda hastanede yatmanın hastaların uyku düzenini etkilediği görülmektedir.
Hastaların %31,89’u 65-79 yaş arası, %51,70’i erkek, %35,60’ı ilkokul mezunu,
%83,28’i evli olmakla birlikte %41,49’u ev hanımıdır. Hastaneye yatan hastaların
Uyku Düzenini Etkileyen Etmenler Formu puan ortalamalarında farklılık yaratan
faktörler arasında yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi yer almaktadır (p<0,05).
Çalışmamıza katılan hastaların uyku düzenini etkileyen etmenlerin dağılımı
incelendiğinde sırasıyla ağrı (%33,44), çevredeki gürültüler (%32,51) ve uyku
saatinde yapılan girişim ve tedaviler (%23,84) olduğu tespit edilmiştir
Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda hastaların uyku düzeninin
yattığı kliniğe göre değerlendirilmesi veuyku sorunlarının önlenmesi için sağlık
profesyonellerinin, hastaların yaşadığı uyku sorunlarına yönelik farkındalıklarının
sağlanmasına yönelik girişimlerin planlanması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hasta, Hemşirelik, Uyku, Uyku DüzeniThis research has been carried out in accordance with a descriptive crosssectional study in order to determine the factors effecting sleeping pattern of
inpatients. This study was conducted with patients who admitted to Famagusta State
Hospital during three moths period between January 2 and April 2, 2018. A total of
323 patients participated in this study. The patients who participated in this research
were hospitalized patients in the Medical and Surgical Clinics of the hospital, they
participated voluntarily and they were also eligible according to participating patients
through ‘Patient Identification Form’ and ‘Factors Affecting Sleep Pattern Form’.
When the average scores of the patients in the hospital were evaluated according to
the ‘Factors Affecting Sleep Pattern Form’ the average of the scale score was found
as 75,26 ± 19,17. As a result of this research, it can be seen that staying and sleeping
in hospital affects the sleeping patterns of the patients. 31,89% of the patients were
between the ages of 65-79, 51,70% were males, 35,60% of them were primary
school graduates, the majority 83,28% were married and 41,49% of the patients were
housewifes. Age, gender and educational level were among the factors that cause
differences in the average scores considering the factors affecting the sleep pattern
form of those patients in the hospital (p<0,05). When the distribution of the factors
affecting the sleep pattern of the patients participating in this study were analyzed, it
was determined that; pain (33,44%), environmental noise (32,51%) and medical
interventions and treatment while sleeping (23,84) can affect sleep quality
respectively.
Regarding to the findings of this study, it is suggested that patients sleep
patterns should be evaluated according to the hospital where they stay and in order to
increase sleep quality of hospitalized patients; planning of nursing interventions is
recommended.
Keywords: Patients, Nursing, Sleep, Sleep PatternHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2020-11-26T12:57:30Z2020-11-26T12:57:30Z20182018masterThesisBaş, İzlem (2018). Hastanede Yatan Hastaların Uyku Düzenini Etkileyen Etmenlerin Belirlenmesi , Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü , Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4771turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/47512020-11-27T00:01:13Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs’ta Yaşayan Yetişkin Bireylerin Uyku Kalitesi ve Süresi İle Beslenme Durumlarının BelirlenmesiBağcılar, SelizSağlıklı Beslenme--UykuObeziteuykuuyku kalitesiuykululuk halidiyet kalitesiObesitysleepsleep qualitydaytime sleepnessdiet qualityBeslenme ve DiyetetikThis study aims to identify the effects of sleep quality and duration on nutritional behaviour and antropometric measurements in healthy adults in Northern Cyprus.
This descriptive study was conducted with a total of 187 healthy and non-pregnant adults (ages 38±14.15) consisting of 67.9% women and %2.1% men in Northern Cyprus.A questionnaire was used to collect data regarding the demographic characteristics, physical activity levels, food consumption frequency and 24-hour food intake of the participants. The Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI) was used to determine the sleep quality and the Epworth Sleepness Scale (ESS) was usedto determine the daytime sleepness. Healthy Eating Index (HEI-2005) was used to determine the quality of diet.
Antropometric measurements were taken by the researcher. 70.1% of the participants slept 7 – 10 hours which is recommended sleep interval. 25.7% of the participants slept less than 6 hours while 4.3% slept more than 11 hours which are both not recommended. 69% of the participants had good sleep quality and 78.6% had no daytime sleepness.
There were no significant differences between sleep duration and sleep quality. In the current study, there was no significant relationship between sleep quality and diet quality.Additionally, sleep duration, sleep quality and daytime sleepness had no effect on individuals‘ antropometric measures.ÖZ: Bu çalıĢmada, Kuzey Kıbrıs‘ta yaĢayan yetiĢkin bireylerin uyku kalitesi ve uyku süresi ile beslenme alıĢkanlıkları ve antropometrik ölçümleri arasındaki iliĢkinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır.
Tanımlayıcı türdeki bu çalıĢma, Kuzey Kıbrıs‘ta yaĢayan kronik bir hastalığa sahip olmayan ve gebe olmayan %67.9‘u kadın, %32.1‘i erkek 187 yetiĢkin bireyin (yaĢları 38±14.15) katılımı ile bir anket formu ile bireylerin demografik özellikleri, fiziksel aktivite düzeyleri, besin tüketim sıklığı ve 24 saatlik besin tüketimleri sorgulanmıĢtır. Bireylerin uyku kalitesinin saptanması amacıyla, Pittsburgh Uyku Kalite Ġndeksi (PUKĠ), gündüz uykululuk hallerinin saptanması amacıyla Epworth Uykululuk Ölçeği (EUÖ) kullanılmıĢtır. Bireylerin diyet kalitelerinin hesaplanması için Sağlıklı Yeme Ġndeksi (HEI-2005) kullanılmıĢtır.
Bireylerin %70.1‘inin önerilen uyku süresi olan 7 ile 10 saat arasında uyumaktadır. Bireylerin sırasıyla %25.7‘sinin ve %4.3‘ünün ise önerilmeyen uyku süresi olan <6 ile >11 saat uyudukları belirlenmiĢtir. Bireylerin %69‘unun uyku kalitesinin iyi olduğu ve %78.6‘sının gündüz uykululuk halinin olmadığı saptanmıĢtır. Farklı uyku süresi ve kalitesine sahip bireylerin, antropometrik ölçümleri arasında anlamlı bir fark bulunmazken (p>0.05), uyku kalitesi ve bireylerin diyet kaliteleri arasında anlamlı bir iliĢki bulunmamıĢtır (p>0.05).
Bu çalıĢmada bireylerin uyku kalitesinin iyi olduğu ve diyet kalitelerinin normal olduğu, fakat uyku süresi, uyku kalitesi ve gündüz uykululuk halinin bireylerin antropometrik ölçümleri üzerinde etkisinin olmadığı belirlenmiĢtir.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Aslı Akyol Mutlu.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Mutlu, Aslı Akyol2020-11-26T11:57:53Z2020-11-26T11:57:53Z20162016masterThesisBağcılar, Seliz. (2016). Kuzey Kıbrıs’ta Yaşayan Yetişkin Bireylerin Uyku Kalitesi ve Süresi İle Beslenme Durumlarının Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4751turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/47802020-11-28T00:01:08Zhdl_11129_2097Lumbal Disk Hernili Bireylerde Klinik Pilates Egzersizlerinin EtkililiğiTaşpınar, GülşanLumbal Disk HernisiKlinik PilatesAğrıEsneklikEnduransYaşam KalitesiFonksiyonel YetersizlikLumbal Disc HerniationClinical PilatesPainEnduranceQuality Of LifeFunctional DisabilityFizyoterapi ve RehabilitasyonÖZ:
Çalışmamız 30-60 yaş arasındaki LDH’li bireylerde klinik pilates
egzersizlerinin ağrı düzeyi, fonksiyonel durum, esneklik, gövde kaslarının statik ve
dinamik enduransı ve yaşam kalitesi üzerine etkilerinin değerlendirilmesi ve kontrol
grubu ile karşılaştırılması amacı ile yapıldı.
Çalışmaya 30 kadın, 24 erkek olmak üzere toplam 54 birey katıldı. Bireyler
başvuru sırasına göre iki gruba ayrıldı. Grup 1 klinik pilates, grup 2 ise kontrol grubu
olarak belirlendi. 27 kişi 6 haftalık klinik pilates egzersizleri eğitimine alınırken,
diğer 27 kişiye herhangi bir tedavi uygulanmadı. Klinik pilates grubunda yer alan
bireyler 6 hafta boyunca haftada 3 kez toplamda 18 seans, her seans 45-60 dakika
olmak üzere eğitim aldı.
Bireylerin sosyo-demografik ve fiziksel özellikleri kaydedildi. Eğitim öncesi
ve sonrasında ağrı şiddetini değerlendirmek için Vizüel Analog Skalası (VAS)
kullanıldı. Fonksiyonel yetersizliğin değerlendirilmesinde Oswestry Özürlülük
İndeksi (OÖİ), sağlıkla ilgili yaşam kalitelerini değerlendirmek için Kısa Form-36
(KF-36), esneklikleri için otur-uzan testi ve el parmak zemin mesafe testi kullanıldı.
Statik ve dinamik enduranslarını değerlendirmek için ise lateral köprü ve sit-ups testi
kullanıldı.
Eğitim öncesinde istirahatte ağrı, KF-36 Fiziksel Fonksiyon, KF-36 Ağrı, KF36 Vitalite ve KF-36 Sosyal Fonksiyon dışındaki bütün parametreler benzerdi (tüm
p’ler>0,05). Eğitim sonrasında otur-uzan testi, el parmak-zemin mesafesi testi, situps testi, KF-36 Emosyonel Rol Güçlüğü, KF-36 Mental Sağlık parametresi hariç
tüm parametrelerde klinik pilates grubu lehine anlamlı düzeyde farklı olduğu
belirlendi (p<0,05).
Klinik pilates egzersizleri LDH’li bireylerde ağrının azaltılmasında,
fonksiyonel yetersizliğin azalmasında, kısmen yaşam kalitesinin ve esnekliğin
artmasında, statik ve dinamik enduransın artmasında kullanılabilecek etkili ve
güvenilir bir egzersiz yöntemidir.
Anahtar Kelimeler: Lumbal Disk Hernisi, Klinik Pilates, Ağrı, Esneklik, Endurans,
Yaşam Kalitesi, Fonksiyonel Yetersizlik.The aim of the study were to determine the effects of clinical pilates exercises
on the level of pain, functional status, flexibility, static and dynamic endurance of the
trunk muscles and quality of life in patients with LDH.
A total of 54 individuals, including 30 female and 24 male participated in the
study. The individuals were divided in to 2 groups according to the application time.
The group 1 defined as clinical pilates and the group 2 as control group. 27 of the
patients were trained 6 weeks clinical pilates exercises and the rest other 27 patients
were not conducted to any treatment. Clinical pilates group will exercise 3 times a
week for 6 weeks 18 sessions in total, 45-60 minutes each session.
The patients socio-demographic and physical characteristics were recorded.
Visual Analog Scale (VAS) was used to evaluate the pain intensity before and after
the training. To assess functional disability Oswestry Disability Index (ODI), to
assess health related quality of life the Short Form-36 (SF-36), and for flexibility sit
and reach test and hand finger floor distance test were used. To assess static and
dynamic endurance, lateral bridge and sit and reach test were used.
Before the clinical pilates exercises all the parameters (all p’s>0,05) were
similar except the pain at rest, SF-36 Physical Function, SF-36 Pain, SF-36 Vitality
and SF-36 Social Function.
After the exercise sessions positive degree of improvement has been observed
at the clinical plates gruop except flexibility sit and reach test, hand finger floor
distance test, sit-ups test, SF-36 Emotional Role Strength and SF-36 Mental Health
parameters (p<0,05).
Clinical pilates exercises are an effective and safe exercise method for
patients with LDH in reducing their pains and functional insufficiency, partially
improving their life quality and flexibility, rising their static and dynamic endurance.
Keywords: Lumbal Disc Herniation, Clinical Pilates, Pain, Endurance, Quality Of
Life, Functional Disability.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender2020-11-27T07:45:06Z2020-11-27T07:45:06Z20182018masterThesisTaşpınar, Gülşan. (2018). Lumbal Disk Hernili Bireylerde Klinik Pilates Egzersizlerinin Etkililiği. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4780turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45602020-09-02T23:02:15Zhdl_11129_2097Hemşirelik Öğrencilerinin Uyku Kalitesinin BelirlenmesiŞahin, EmreÖğrenciUykuHemşirelikNursingStudentsSleepingThis study was done as a descriptive study to determine sleep quality of
nursing students. The universe of the research was composed of a total of 425
students studying in the undergraduate (384) and graduate (41) programs of the
nursing department of Eastern Mediterranean University in 2017-2018 academic
year. Sampling was not selected in the research but studied through the universe.
There were 280 students who agreed to voluntarily participate as the researching
sample of the researcher. The data was collected by questionnaires that were
including the descriptive characteristics of students and by the Pittsburgh Sleep
Quality Index scale. In the statistical analysis of the data, percentile frequency
distribution, ANOVA and Tukey test were used.
44.64% of the students who participated in the study were between the ages
of 20-21, 65% of them were female and 35.71% of them were living with their
families. It was determined that 80.71% of the students did not work in any job and
59.29% of them were have a balance between their income and expences. 71,07% of
the students are studying evening and night, 40,36% of them are taking 25 hours and
25 hours per week. It was determined that 73.57% of the students slept 5-8 hours a
day, 80.36% felt sleepy during the day and 57.50% had a sleep problem before.
The students were found to have an average of 6.51 ± 3.11 points on the
Pittsburg Sleep Quality Index scale. There were no statistically significant difference
between the students age, gender, working status, alcohol use and class levels and
Pittsburgh Sleep Quality Index scale scores (p> 0,05). It was determined that there
was a statistically significant difference between the Pittsburgh Sleep Quality Index
scores of the students according to their daily sleeping times (p <0,05).
In line with these results; It is recommended that the students who are
educated in the nursing program are made aware of the sleeping quality and the
counseling services should be provided in the health centers of universities regarding
regular sleeping habits.
Keywords: Nursing, Students, SleepingÖZ :
Bu araştırma hemşirelik öğrencilerinin uyku kalitesini belirlemek amacıyla
tanımlayıcı olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini 2017-2018 Eğitim
Öğretim yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Bölümü Lisans (384) ve
Yüksek lisans (41) programında öğrenim gören toplam 425 öğrenci oluşturmuştur.
Araştırmada örneklem seçimine gidilmeyip, evren üzerinden çalışılmıştır.
Araştırmanın örneklemini araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 280
öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veriler öğrencilerin tanıtıcı özelliklerini içeren
soru formu ve Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin
istatiksel analizinde yüzdelik, frekans dağılımı, ANOVA ve Tukey testi
kullanılmıştır.
Çalışmaya katılan öğrencilerin %44,64‟ünün 20-21 yaş arası, %65‟inin kadın,
%35,71‟inin aile ile birlikte kaldığı görülmüştür. Öğrencilerin %80,71‟inin herhangi
bir işte çalışmadığı ve %59,29‟unun gelirinin giderine eşit olduğu saptanmıştır.
Öğrencilerin %71,07‟si akşam-gece ders çalışmakta ve %40,36‟sı haftada 25 ve üzeri
saat derse girmektedir. Öğrencilerin %73,57‟sinin günde 5-8 saat arası uyuduğu,
%80,36‟sı gün içerisinde kendini uykulu hissettiği ve %57,50‟sinin daha önce uyku
problemi yaşadığı saptanmıştır.
Öğrencilerin Pittsburg Uyku Kalite İndeksi ölçeğinden ortalama 6,51±3,11
puan aldıkları saptanmıştır. Öğrencilerin yaş, cinsiyet, çalışma durumları, alkol
kullanma durumları ve sınıf düzeyleri ile Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ölçek
puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktur (p>0,05). Öğrencilerin
günlük uyku süreleri ve ders çalışma saatlerinin uyku kalitesi üzerinde etkili olduğu
görülmüştür (p<0,05).
Bu sonuçlar doğrultusunda; Hemşirelik programında öğrenim gören
öğrencilerin uyku kalitesinin önemi konusunda bilinçlendirilmesi ve öğrencilere
düzenli uyku alışkanlığı kazandırmak amacıyla üniversitelerin sağlık merkezlerinde
danışmanlık hizmetlerinin verilmesi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Öğrenci, UykuHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2020-09-02T11:58:37Z2020-09-02T11:58:37Z20182018masterThesisŞahin, Emre (2018). Hemşirelik Öğrencilerinin Uyku Kalitesinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4560turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44952020-08-21T23:01:49Zhdl_11129_2097Tip 2 Diyabetli Bireylerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları, Yaşam Kalitesi, Hastalık Bilgi Düzeyi ve İlgili Biyokimyasal Parametrelerin DeğerlendirilmesiUlusan, DenizSağlıklı Beslenme--Beslenme EğitimiTip 2 DiyabetSağlıklı Yaşam BiçimiYaşam KalitesiHastalık Bilgisi ÖlçeğiBeslenme ve DiyetetikAssessment of Healthy Lifestyle Behaviors, Quality of life, Knowledge of Disease Level and Related Biochemical Parameters of Type 2 Diabetic Individuals
The aim of this study is to evaluate the healthy lifestyle behaviors, quality of life, disease knowledge level and related biochemical parameters of individuals with type 2 diabetes and has been conducted in Bor district of Niğde, Bor Center Fatih Family Health Center in the period of June-October 2016 with 101 indivuals in the age of 30-80 (56,3±9,93) years. A questionnaire consisting of demographic characteristics, Healthy Life Style Behavior Scale II (HLSB II), Quality of Life Short Form 36 (SF-36) and Illness Knowledge-Level Scale (IKLS) were applied by face to face interviews and questionnaires and some anthropometric measurements were made. Age, gender and educational status were found to affect quality of life, well-behaved behaviors, and illness knowledge level. The SF-36 subscales of HbA1C had a weak and similar relationship with physical function and general health perception score (p<0,05). SF-36 physical function and HLSB II health responsibility, physical activity, moral development, and interpersonal relationships were found to be weakly correlated (p<0,05). There is also a weak relationship between SF-36 general health perception and HLSB II moral development, stress management, nutrition and interpersonal relationships (p<0,05). There was a similar and weak relationship between IKLS and HLSB II health responsibilities, nutrition, moral development and stress management (p<0,05). A similar moderate correlation (p<0,05) was determined between IKLS and SF-36 energy and pain subscales. As a result, age, gender, educational level are related to healthy lifestyle behaviors, quality of life and disease knowledge level. HbA1c is associated with SF-36 subscales. In addition, healthy lifestyle behaviors, quality of life, and level of illness knowledge are important interrelated factors affecting the life of the type 2 diabetic individual.ÖZ: Tip 2 Diyabetli Bireylerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları, Yaşam Kalitesi, Hastalık Bilgi Düzeyi ve İlgili Biyokimyasal Parametrelerin Değerlendirilmesi
Bu çalışma, tip 2 diyabetli bireylerin sağlıklı yaşam biçimi davranışları, yaşam kalitesi, hastalık bilgi düzeyi ve ilgili biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesi amacı ile Niğde Bor ilçesi, Bor Merkez Fatih Aile Sağlığı Merkezi’ne Haziran-Ekim 2016 döneminde başvuran 30-80 yaş grubu (56,3±9,93 yıl) 101 birey ile yürütülmüştür. Teke tek görüşme ve anket yöntemiyle bireylerin demografik özellikleri, Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II (SYBDÖ II), Yaşam Kalitesi Kısa Form 36 (SF-36) ile Hastalıkla İlgili Bilgi Düzeyi Ölçeği (HBDÖ) kapsayan anket formu uygulanıp bazı antropometrik ölçümleri yapılmıştır. Yaş, cinsiyet ve eğitim durumu yaşam kalitesi, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve hastalık bilgi düzeyini etkilediği belirlenmiştir. HbA1c değerinin SF-36 alt ölçeklerinden fiziksel fonksiyon ve genel sağlık algısı puanı ile arasında zayıf ve aynı yönlü ilişki belirlenmiştir (p<0,05). SF-36 fiziksel fonksiyon ile SYBDÖ II sağlık sorumluluğu, fiziksel aktivite, manevi gelişim ve kişilerarası ilişkiler arasında aynı yönlü zayıf bir ilişki saptanmıştır (p<0,05). Ayrıca SF-36 genel sağlık algısı ile SYBDÖ II manevi gelişim, stres yönetimi, beslenme ve kişiler arası ilişkiler arasında aynı yönlü zayıf bir ilişki mevcuttur (p<0,05). HBDÖ ve SYBDÖ II sağlık sorumluğu, beslenme, manevi gelişim ve stres yönetimi arasında aynı yönlü ve zayıf bir ilişki saptanmıştır (p<0,05). HBDÖ ile SF-36 enerji ve ağrı alt ölçekleriyle arasında aynı yönlü orta düzeyde bir ilişki (p<0,05) belirlenmiştir. Sonuç olarak yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi sağlıklı yaşam biçimi davranışları, yaşam kalitesi ve hastalık bilgi düzeyi ile ilişkilidir. HbA1c SF-36 alt ölçekleri ile ilişkilidir. Ayrıca sağlıklı yaşam biçimi davranışları, yaşam kalitesi ve hastalık bilgi düzeyi de tip 2 diyabetli bireyin yaşamını etkileyen birbiri ile ilişkili önemli etmenlerdir.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ceren Gezer.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Gezer, Ceren2020-08-21T06:12:08Z2020-08-21T06:12:08Z20172017masterThesisUlusan, Deniz (2017). Tip 2 Diyabetli Bireylerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları, Yaşam Kalitesi, Hastalık Bilgi Düzeyi ve İlgili Biyokimyasal Parametrelerin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4495turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45542020-09-02T23:02:37Zhdl_11129_2097Ergonomik Risk Taşıyan Masa Başı Çalışanlarda Skapular Hareket Bozukluklarının İncelenmesiDepreli, ÖzdeErgonomiSkapular diskineziAğrıDisabiliteYaşam KalitesiFizyoterapi ve RehabilitasyonThe purpose of this study was to assess the scapular dyskinesis, pain, neck and shoulder disability, posture and quality of life in office workers in TRNC according to ergonomic principles of participants and compare the differences between groups. As a result of ergonomic risk assessment two groups have been determined that 1. group not need to immediate change and 2. group need to further investigation and changes of are required soon. Ergonomic risk assessment has been evaluated, Rapid Upper Limb Assessment (RULA); for scapular dysfunction, Lateral Scapular Slide Test (LSST); for the assessment of pain, Short Form of the McGill Pain Questionnaire (SF-MPQ); for disability, Quick Disabilities of Arm, Shoulder & Hand (Q- DASH) and Neck Disability İndex (NDİ); for posture analysis, photographic method; and for quality of life ,The Short Form 36 Health Survey (SF-36) were applied. According to the comparison between the groups, significant differences were determined at pain, disability and quality of life in the 2. group (p<0.05). Consequently, pre-determining the occupational risk factors that negatively affect the musculoskeletal system, raising awareness, ergonomic training for the correct working posture and proper body mechanics of office workers is important as in all professions.ÖZ: Çalışmanın amacı, KKTC’ de yaşayan ve kamu dairelerinde çalışan masa başı bireylerde ergonomik prensipler doğrultusunda oluşturulan gruplarda; skapular diskinezi varlığı, ağrı, boyun ve omuz disabilite, postural ve yaşam kalitesi değerlendirmesi ve gruplar arası farkların belirlenmesidir. Ergonomik risk değerlendirmesi sonucunda , acil müdahale edilmesi gerekmeyen birinci grup ile acil değişime gidilmesi gereken ikinci grup oluşturulmuştur. Güç analizi ile gruplara alınan kişi sayısı belirlenmiştir. Ergonomik risk değerlendirmesi için ‘Çalışanın Üst Ekstremitelerini Değerlendirme Formu’ (ÇÜEDF) kullanılırken skapular diskinezi varlığı için ‘Lateral Skapular Kayma Testi’ (LSKT), ağrı varlığı için ‘Kısa Form McGill Ağrı Anketi’ (KF-MAA) ,disabilite değerlendirmesi için ‘Hızlı Kol Omuz El Disabilite Anketi’ (H-KOED) ve ‘Boyun Disabilite İndeksi’, postüral değerlendirme için fotoğraflama yöntemi ve yaşam kalitesi için ise ‘KF-36’ anketi kullanılmıştır. Tüm bu değerlendirmeler her iki grup için de yapılmıştır. Çalışmada elde edilen verilere göre, ergonomik risk taşıyan ve acil müdehale edilmesi gereken masa başı çalışanlarda ağrı ve disabilite varlığı ve yaşam kalitesinin olumsuz şekilde etkilendiği görülmüştür. Sonuç olarak masa başı çalışanların kas-iskelet sistemini olumsuz etkileyen mesleki risk faktörlerinin önceden belirlenmesi ve bireylerin bu konuda bilinçlendirilmesi, doğru çalışma postürleri ve düzgün vücut mekaniği için gerekli olan postüral egzersizleri içeren ergonomik eğitimin, gerekli ve koruyucu rehabilitasyon programlarının fizyoterapist tarafından planlanmasının önemli olduğunu düşünmekteyiz.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender2020-09-02T11:16:17Z2020-09-02T11:16:17Z20162016masterThesisDepreli, Özde. (2016). Ergonomik Risk Taşıyan Masa Başı Çalışanlarda Skapular Hareket Bozukluklarının İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4554turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45472020-09-02T23:02:26Zhdl_11129_2097Hemşirelik Öğrencilerinin Mesleki Benlik Saygısı ve Etkileyen Bazı Faktörlerin İncelenmesiKahraman, İncihanHemşirelik MesleğiBenlik Saygısımesleki benlik saygısıhemĢirelik öğrencileriHemşirelikThis study was made with the objective of examining in detail some factors that affect the professional self-esteem of the first and fourth year students in the Department of Nursing according to the bachelor‟s degree level education at the School of Health Services, at Eastern Mediterranean University. The sample of the study was composed of the first and fourth year students (181 persons), who were studying at the Department of Nursing, at the School of Health Services, at Eastern Mediterranean University.Whereas, the sampling was formed of the 169 students, who voluntarily accepted to participate in the study. The data in this study were collected by using the “Introductory Characteristics Questionnaire Form for Students” and the “Arıcak Professional Self-Esteem Scale”. Descriptive statistic (percentages), the Mann-Whitney U test and the Kruskal-Wallis H test were used in the statistical analysis of the data.
Of the nursing students, 42% were between 18-19 years of age, 65.1% were females, the place where 37.9% of them lived was a province and 76.9% came from a nuclear family. Of the students, the number of siblings of 37.9% were two and 48.5% were the first child of the family. Of the nursing students participating in the study, 64.5% were first year students and 59.2% graduated from a regular high school. Of the nursing students participating in the study, 46.7% won the department of nursing through the Undergraduate Placement Examination and 72.2% preferred the department among their first 1-5 preferences. Of the students, 58% stated that they were pleased with school life and 52.7% that they had selected nursing because they liked it. Whereas, 29.6% of the students expressed that they had been in a hospital previously as a patient. Of the students, 63.9% became acquainted with the nursing profession from their hospital experience. When the distribution of the thoughts related to the nursing profession are taken into consideration, then 36.7% of the students defined the profession of nursing as an excellent and sacred profession.
It was observed that the gender, number of siblings, preference order of higher education, being pleased with school life, reason for selecting profession and the thoughts related to the nursing profession were effective on the occupational self-esteem of the nursing students (p<.05).
The preferences for a profession that are appropriate to their own personalities, interests and abilities when making a professional preference by the students and of being pleased with school life affects their occupational self-esteem. Consequently, it is thought that it would be effective to organize introductory programs on the nursing profession for students during high school, to establish effective communications with the teaching staff during their university education for developing even better the occupational self-esteem of the students, to provide career opportunities for the students being able to develop themselves in their professions and to organize activities for students at school.ÖZ: Bu araĢtırma, HemĢirelik Bölümü öğrencilerinin mesleki benlik saygılarını ve etkileyen bazı faktörlerin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı karĢılaĢtırmalı olarak yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın evrenini Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu, HemĢirelik Bölümünde öğrenim gören 1. ve 4.sınıf öğrencileri (181 kiĢi) oluĢturmuĢtur. Fakat örneklemeye araĢtırmaya katılmayı kabul eden 169 öğrenci dahil edilmiĢtir. AraĢtırmada veriler “Öğrencilerin tanıtıcı Özellikler Soru Formu” ve “Arıcak Mesleki Benlik Saygısı Ölçeği ” kullanılarak toplanmıĢtır. Verilerin istatiksel analizinde yüzdelik Mann-whitney U testi ve Kuruskal-Wallis H testi kullanılmıĢtır.
HemĢirelik öğrencilerinin % 42‟si 18-19 yaĢ aralığın da %65,1‟i kadın, % 37,9‟unun yaĢadığı yer il olup % 76,9‟u çekirdek aileden gelmektedir. Öğrencilerin % 37,9‟unun kardeĢ sayısı ikidir ve % 48,5‟i ailenin birinci çocuğudur, % 64,5‟i birinci sınıf öğrencisi olup % 59,2‟si düz liseden mezun olmuĢtur. Öğrencilerinin % 46,7‟si hemĢirelik bölümünü Lisans YerleĢtirme Sınavı ile kazanmıĢ ve % 72,2‟si bölümü ilk 1-5 tercih arasında seçmiĢtir. Öğrencilerinin % 58,‟i okul yaĢamından memnun olup, % 52,7‟si hemĢireliği sevdiği için seçtiklerini belirtmiĢlerdir, % 29,6‟sı ise kendisinin daha önce hastanede hasta olarak bulunduğunu ifade etmiĢlerdir ve %63,9‟u hastane deneyiminden hemĢirelik mesleğini tanımıĢlardır. HemĢirelik mesleği ile ilgili düĢüncelerin dağılımına bakıldığında % 36,7‟si hemĢirelik mesleğini güzel bir meslek olarak tanımlamıĢtır.
Öğrencilerinin cinsiyet, kardeĢ sayı, yükseköğretim tercih sırası, okul yaĢamından memnun olma, mesleği seçme nedeni ve hemĢirelik mesleği ile ilgili düĢüncelerinin mesleki benlik saygısında etkili olduğu görülmüĢtür (p<.05 ). Öğrencilerin meslek tercihi yaparken bilinçli bir Ģekilde kendi kiĢiliklerine, ilgi ve yeteneklerine uygun olan mesleği seçmeleri, okul yaĢamından memnun olmaları mesleki benlik saygısını etkilemektdir. Bu nedenle, öğrencilerin mesleki benlik saygısının daha iyi geliĢmesi ve artırılması için; lise döneminde öğrencilere hemĢirelik mesleğini tanıtıcı programlar düzenlenmesi, üniversite öğrenimleri sırasında öğretim elemanları ile etkili iletiĢim kurulması, okulda öğrencilerin benlik saygısını geliĢtirebilecekleri hemsirelik meslegini tanıtıcı faliyetlerin düzenlenmesi, ögrencilerin mezuniyet sonrası kendilerini mesleklerinde gelistirebilmeleri için kariyer olanaklarının sunulmasının etkili olacağı düĢünülmektedir.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2020-09-02T10:19:47Z2020-09-02T10:19:47Z20172017masterThesisKahraman, İncihan (2017). Hemşirelik Öğrencilerinin Mesleki Benlik Saygısı ve Etkileyen Bazı Faktörlerin İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4547turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44812020-08-20T23:01:43Zhdl_11129_2097Duygusal Yeme, Gece Yeme ve Uyku Kalitesinin Beslenme Durumu Üzerindeki Etkisinin DeğerlendirilmesiŞen, Gökçem GülcemBeslenme ve Diyetetik BölümüObeziteBeslenmeDuygusal YemeGece Yeme SendromuUykuNutritionEmotional EatingNight Eating SyndromeSleepÖZ :
Bu çalışma Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gazimağusa ilçesinde yaşayan 20
45 yaş aralığında olan genç yetişkin bireylerin duygusal yeme, gece yeme ve uyku
kalitelerinin beslenme durumları üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi amacı ile
planlanmış ve yürütülmüştür. Çalışma Gazimağusa ilçesinde yaşayan 20-45 yaş arası
147 erkek, 231 kadın olmak üzere toplam 378 bireyin katılımı ile yapılmıştır. Bireylere
genel özellikleri, sağlık durumları ve beslenme alışkanlıklarını içeren anket yüz yüze
görüşme yöntemiyle uygulanmıştır. Katılımcıların beslenme durumları geriye dönük
24 saatlik besin tüketim kaydı ile belirlenmiştir. Bireylerin yeme davranışlarını
saptamak amacı ile Üç Faktörlü Yeme Anketi (TFEQ-R21), gece yeme durumlarını
saptamak amacıyla Gece Yeme Anketi ve uyku kalitelerini saptamak amacıyla
Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi (PUKİ) kullanılmıştır. Bireylerin antropometrik
ölçümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi, kalça çevresi) alınmıştır.
Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması (±S) 33.30±7.76 yıldır. Katılımcıların
beden kütle indeksi ortalamaları sırasıyla, erkeklerin 26.61±3.49 kg/m2, kadınların
24.09±3.80 kg/m2 olarak bulunmuştur. Erkeklerin günlük enerji alımı 1566.24±304.47
kkal olup alınan enerjinin, %16.61±5.05’i proteinlerden, %40.50±10.62’si yağlardan
ve %39.87’si karbonhidratlardan karşılandığı bulunmuştur. Kadınların ise günlük
ortalama enerji alımı 1609.21±307.99 kkal olup alınan enerjinin, %16.30±5.35’i
proteinlerden, %41.29’u yağlardan ve %40.25’i karbonhidratlardan oluşmaktadır.
TFEQ-R21’e göre bireylerin kontrolsüz yeme puanı, bilişsel kısıtlama ve duygusal
yeme puanlarına göre yüksek bulunmuştur. Kadınların kontrolsüz yeme ve bilişsel
kısıtlama puanları erkeklere göre daha yüksek bulunmuştur. Katılımcıların duygusal
yeme puanı arttıkça kontrolsüz yeme ve bilişsel kısıtlama davranışı artmaktadır.
Bireylerin gece yeme puanları ile sabah iştahsızlığı, akşam hiperfajisi, duygudurum ve
uyku bozukluğu puanları arasında anlamlı korelasyonlar saptanmıştır (p<0.05).
Bireylerin, PUKİ puanlarının artmasına bağlı olarak gece yeme, duygudurum ve uyku
bozukluğu ile gece yeme anketi puanlarının da arttığı sonucuna ulaşılmıştır (p<0.05).
Erkek bireylerin gece yeme davranışı puanlarının artması ile birlikte karbonhidrat
tüketimlerinin arttığı ve kadın bireylerin gece yeme puanlarının artmasına bağlı olarak
karbonhidrat tüketimlerinin azaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak; bireylerin
değişen duygu durumlarında gösterdikleri duygusal yeme davranışları, gece yeme
eğilimleri ve uyku düzenleri bireylerin beslenme durumunu, besin tüketimini ve tercihlerini etkilemektedir.
Anahtar Kelimeler: Beslenme, Duygusal Yeme, Gece Yeme Sendromu, UykuThis study evaluated the effects of emotional eating, night eating and sleep
quality on nutrition status of young adults between the ages of 20-45 living in
Famagusta, TRNC. The study was conducted with 378 individuals (147 males and 231
females) living in Famagusta and whose ages are 20-45. The questionnaire, involving
items on general features, health conditions and dietary habits of individuals, was
implemented through face-to-face interviews. Nutrition status of the participants was
identified via 24-hour food consumption records. The data collection instruments used
in the study are Three Factor Eating Questionnaire (TFEQ-21) to determine
individuals’ eating behaviors; Night Eating Questionnaire to identify night eating
status of the individuals; and Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI) to explore the
quality of their sleep patterns. Anthropometric measurements (body weight, height,
waist circumference, hip circumference) of the individuals were also taken. The
average age of the participants is (±S) 33.30±7.76 years. The Body Mass Index
averages are 26.61±3.49 for males and 24.09±3.80 kg/m2 for females. It was found
that the daily energy intake for men is 1566.24±304.47 kcal and 16.61%±5.05 of it is
from proteins, 40.50%±10.62 is from fats and 39.87% is from carbohydrates. The
average energy intake for women is 1609.21±307.99 kcal and 16.30%±5.35 of it is
from proteins, 41.29% of it is from fats and 40.25% is from carbohydrates. Based on
TFEQ-R21 results, uncontrolled eating scores were found higher than cognitive
limitation and emotional eating scores. The uncontrolled eating and cognitive
limitation scores of women are found as higher than men. As the emotional eating
scores of participants increase, their uncontrolled eating and cognitive limitation
scores also increase. Positive correlations (p<0.05) were found between individuals’
night eating scores and loss of appetite in mornings, evening hyperphagia, emotional
status and sleep disorder scores. Statistically significant positive correlations were
found between individuals’ PSQI scores and night eating scores (p<0.05). It is
observed that the emotional eating behaviors, night eating inclinations and sleep
patterns of individuals during emotional changes affect their nutrition status, food
consumption and food preferences.
Keywords: Nutrition, Emotional Eating, Night Eating Syndrome, SleepBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Seray Kabaran.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kabaran, Seray2020-08-20T08:12:16Z2020-08-20T08:12:16Z20182018masterThesisŞen, Gökçem Gülcem. (2018). Duygusal Yeme, Gece Yeme ve Uyku Kalitesinin Beslenme Durumu Üzerindeki Etkisinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4481turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45252020-08-24T23:01:45Zhdl_11129_2097Doğu Akdeniz Üniversitesinde Okuyan Öğrencilerin İştah, Duygusal Yeme ve Depresyonun Beslenme Durumu Üzerindeki Etkilerinin DeğerlendirilmesiTaş, Latife EzgiObeziteDuygusal BeslenmeDepresyonİştahEmotional NutritionDepressionAppetiteBeslenme ve DiyetetikÖZ :
Bu çalışmanın amacı, üniversite öğrencilerinin duygusal yeme, iştah, sezgisel
yeme ve depresyonun beslenme durumu üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi
amacıyla planmlanmıştır. Çalışma yaşları 18-31 yaş arasında 371 öğrenciyi
kapsamaktadır. Çalışma kapsamında olan öğrencilerin %73’ü kadın ve %27’si
erkektir. Katılan öğrencilere araştırma doğrultusunda hazırlanan anket formunda
sosyo-demografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, üç faktörlü yeme anketi
(TFEQ-R21), duygusal iştah anketi (DİA), depresyon ölçeği (CES), sezgisel yeme
ölçeği, antropometrik ölçümler ve 24 saatlik besin tüketim kaydı yer almıştır.
Çalışma kapsamındaki kadın ve erkek öğrencilerin ortalama BKİ değerlerinin
sırasıyla 21.98±4.73 kg/m2, 25.14±3.58 kg/m2 olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kadın
öğrencilerin BKİ değerleri ile bilişsel kısıtlama puanları arasında (r = 0.424) ve
duygusal yeme puanı ile vücut ağırlığı arasında (r = 0.262) pozitif yönde anlamlı
ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kadın öğrencilerin ortalama bilişsel kısıtlama
puanının erkek öğrencilerden yüksek olduğu (K = 43.05, E = 33.50) saptanmıştır
(p<0.05). Araştırmaya katılan öğrencilerin cinsiyetlerine göre CES-depresyon ölçeği
puanları arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu ve kadın öğrencilerin
aldıkları puanların daha yüksek olduğu bulunmuştur (K = 42.67, E = 39.19),
(p<0.05). Kadın öğrencilerin, duygusal yeme alt boyutundan aldıkları puanlar
arttıkça, sezgisel yeme ölçeği genelinden aldıkları puanlar ise azalmaktadır (r =
0.409, p<0.05). Kadın öğrencilerin CES-depresyon ölçeğinden aldıkları puanlar
arttıkça, sezgisel yeme ölçeği genelinden aldıkları puanlar azalmaktadır (r = -0.228,
p<0.05). Erkek öğrencilerin duygusal yeme alt boyutundan aldıkları puanlar arttıkça,
duygusal iştah anketinin, duygusal yemek yeme negatif durum, duygusal yemek
yeme negatif olay alt boyutlarından aldıkları puanlar artmaktadır (p<0.05). Sonuç
olarak bireylerin duygusal yeme ve psikolojik durumlarının genel olarak beslenme
durumlarını etkilediği görülmüştür. Bu nedenle bireylerin hem psikolojik durumları
hem de beslenme alışkanlıkları göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve bir tedavi
planı oluşturulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Duygusal Beslenme, Depresyon, İştahThis study has been prepared to see the effects of college students' emotional
eating, appetite, intuitive eating, and depression on nutritional status. The study
includes 371 students between the ages of 18-31. Those students who 73% of the
students are female and 27% of the students are male. There is a survey report which
about the participating students. The survey includes socio-demographic
characteristics, eating habits, three factorial eating questionnaire (TFEQ-R21),
emotional appetite questionnaire (DIAS), depression scale (CES), intuitive eating
scale, anthropometric measures and 24 hour food consumption record of the students.
According to the BMI values of female and male students in the study were 21.98 ±
4.73 kg / m2 and 25.14 ± 3.58 kg / m2, respectively. It was found that there was a
positive correlation between BMI values and cognitive restriction scores (r = 0.424)
between emotional eating score and body weight (r = 0.262) of female students (p
<0.05). The mean cognitive restriction scores of female students (K = 43.05, E =
33.50) (p> 0.05). It was found that the difference between CES-depression scale
scores of the students who participated in the research was statistically significant
and the scores of female students were higher than the genders (K = 42.67, E =
39.19). As the scores of female students in the emotional eating sub-dimension
increase, the scores of the intuitive eating scale decrease (r = -0.409, p<0.05) . As the
scores of female students increased from the CES-depression scale, the scores of the
intuitive eating scale decreased. As the scores of male students increased from
emotional eating sub-dimension, scores of emotional appetite questionnaire,
emotional eating negative story increased (r = -0.228, p<0.05).
As a result, it has been observed that emotional eating and psychological
conditions of individuals generally affect nutritional status. For this reason, both
individuals' psychological conditions and nutritional habits should be considered and
a treatment plan should be developed.
Keywords: Emotional Nutrition, Depression, AppetiteBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Seray Kabaran.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kabaran, Seray2020-08-24T11:02:25Z2020-08-24T11:02:25Z20182018masterThesisTaş, Latife Ezgi. (2018). Doğu Akdeniz Üniversitesinde Okuyan Öğrencilerin İştah, Duygusal Yeme ve Depresyonun Beslenme Durumu Üzerindeki Etkilerinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4525turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44382020-08-13T23:01:46Zhdl_11129_2097Yetişkin Bireylerde Süt ve Süt Ürünleri Tüketim Alışkanlığı ve Süte Karşı Hassasiyet Belirtileri Üzerine Bir AraştırmaŞanlı, EzgiSüt Ürünleri--Laktoz İntoleransıSütlaktoz intoleransılaktoz malabsorpsiyonuMilklactose intolerancelactose malabsorptionBeslenme ve DiyetetikThis study was conducted on 56 men and 101 women who live in Gazimagusa out of 157 people within the scope of study. The average age of the men and women was 32.6 ± 11.1 and 31.7 ± 12.5 years, respectively. Regularly consumption of dairy products such as milk, yoghurt, cheese is 43.9%, 50.3% and 65% respectively. The rate of those who love and like drinking milk is 61.8% (97 people) and the rate of people who do not like milk is 38.2% (60 people). Among those who do not like drinking milk, 21 people (35%) stated that they felt discomfort. In the second phase of the study, 120/240/360/480 ml of milk with lactose was first given to these 15 volunteer individuals and then the same amount of lactose-free milk was drunk to investigate the situation of the clinical symptoms of individuals drinking both milk with lactose and lactose-free milk. When 120 ml of lactose were consumed, the number of people showing symptom was 80 %; when the amount of milk was 240/360 ml, this rate was 86,7 % and when it was 480 ml, it reached to 100%. Regardless of the amount of milk drunk, it was observed that gas symptom was with rate of 93.3%, gas and swelling 80%, swelling only 53.3% and stomachache was 33.3%. When the amount of milk drunk was taken into account, the most complaints were 13,3 % with 120 ml of milk and 20 % and 26,6 % and 33,3 % with 240/360 and 480 ml of milk, respectively. Nausea alone (6.7%), gas, swelling and nausea (6.7%) were observed as a result of drinking 240 ml of milk. One week later of lactose-milk consumption, for the second part of the study, same participants had drunk lactose-free milk. However, participants have not been informed about this issue. When lactose-free milk was drunk, participants consumed 120 and 240 ml of milk without showing any symptoms. However, 2 of the participator (13.3%) who consumed 360 ml lactose-free milk and 3 participator (20%) who consumed 480 ml of milk showed clinical symptoms and the these symptoms were gas and swelling. As a result, drinking lactose-free milk caused decreasing of symptoms such as gas, swelling that are mostly mild.ÖZ: Bu araştırma Gazimağusa’da yerleşik olan 56’sı erkek, 101’i kadın olan 157 kişi üzerinde yürütülmüştür. Erkek ve kadınların yaş ortalaması sırasıyla 32,6±11,1 ve 31,7±12,5 yıldır. Tüm bireylerin düzenli süt, yoğurt, peynir gibi süt ürünlerini tüketimleri sırasıyla %43,9, %50,3 ve %65’dir. Süt içmeyi çok seven ve sevenlerin oranı %61,8 (97 kişi), sevmeyenlerin oranı ise %38,2’dir (60 kişi). Süt içmeyi sevmeyenler arasında rahatsızlık hissettiğini belirtenler 21 kişi (%35) olarak saptanmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında bu bireylerden günüllü 15 kişiye önce 120/240/360/480 ml laktozlu süt, daha sonra da aynı miktarlarda laktozsuz süt içirilerek bireylerin gerek laktozlu, gerekse laktozsuz süt içtiklerindeki klinik semptomların durumu incelenmiştir. Yüz yirmi mililitre laktozlu süt içtiklerinde semptom gösteren bireyler %80 iken, süt miktarı 240/360 ml olduğunda bu oran %86,7’ye ve 480 ml olduğunda ise %100’e ulaşmıştır. İçilen süt miktarına bakılmaksızın gaz %93,3, gaz ve şişkinlik %80, sadece şişkinlik %53,3 ve karın ağrısı %33,3 oranları ile izlenmiştir. İçilen süt miktarı dikkate alındığında en fazla şikayet gaz 120 ml süt içimi ile %13,3 iken, 240/360 ve 480 ml süt içimlerinde sırasıyla %20, %26,6 ve %33,3 olmuştur. Tek başına bulantı (%6,7), gaz, şişkinlik ve bulantı (%6,7) 240 ml süt içimi sonucunda gözlenmiştir. Aradan geçen 1 hafta süreden sonra bu kez aynı bireylerde laktoz içermeyen süt içirilmiştir. Ancak bireyler bu konu ile ilgili bilgilendirilmemiştir. Laktoz içermeyen süt içirildiğinde bireyler 120 ve 240 ml sütü semptom vermeden tüketmişlerdir. Ancak 360 ml laktozsuz süt tüketimi sonucu 2 kişi (%13,3), 480 ml süt tüketimi sonucunda da 3 kişi (%20) klinik semptom vermiş olup, bu semptomlarda gaz ve şişkinlik olarak belirtilmiştir. Sonuç olarak laktoz içermeyen süt içimi, çoğunlukla hafif olan gaz, şişkinlik gibi semptomların azalmasına neden olmuştur.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Perihan Arslan.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Arslan, Perihan2020-08-13T11:27:44Z2020-08-13T11:27:44Z20172017masterThesisŞanlı, Ezgi. (2017). Yetişkin Bireylerde Süt ve Süt Ürünleri Tüketim Alışkanlığı ve Süte Karşı Hassasiyet Belirtileri Üzerine Bir Araştırma. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4438turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44912020-08-21T23:01:44Zhdl_11129_2097Cerrahi Hastalarında Ameliyat Sonrası Ağrı Deneyimleri ve Ağrı Kontrolünde Hastaya Verilen Bakımın Kalitesinin İncelenmesiTamer, Laika KöseAğrıameliyat sonrası ağrıağrı kontrolübakım kalitesiPainpostoperative painpain managementcare qualityHemşirelikThis research, which is descriptive and cross-sectional, is made to examine the quality of care provided to patients in respect to postoperative pain experience and pain management in surgical clinics of Famagusta State Hospital (General Surgery, Orthopedics, Urology and Neurosurgery) of the Turkish Republic of Northern Cyprus.
The research population is comprised of 247 patients who have had surgery in the surgical clinics of Famagusta State Hospital between the data collection dates of 19/12/2016 and 19/04/2017, and 141 patients in the third post-operative day have been included. The research data has been collected with patient identification form and “Strategic and Clinical Quality Indicators in Postoperative Pain Management” questionnaire to examine the care quality in respect to post-operative pain management. Descriptive characteristics have been assessed with numbers and ratios, and care quality with Mann Whitney U and Kruskal Wallis-H Tests in respect to normal distribution of data.
It is determined that 29.79% of the patients who participated in the research are between the ages of 36 and 50, 56.03% is male, 84.40% is married, 35.46% is primary school graduates, 49.65% is orthopedic patients, 43.97% experienced an operation of 2 hours and less, and 62.41% are given general anesthesia.
It is stated that 21.28% of the patients participated in the research have never had an operation, 31.91% received preoperative training, 33.33% received training on operation, 33.33% received postoperative training and 0.71% received training on pain. It is identified that 87.94% of the patients define pain as tingling, 87.94% experienced pain when getting out of bed, and 98% waited 10 minutes or less for pain treatment.
It is highlighted that the average the worst pain score experienced by the patients in 24 hours is 7.50±1.44, average lowest pain score experienced in 24 hours is 2.83±1.41, and average pain experienced during the survey in the third operative day is 2.77±1.35. It is stressed that the satisfaction level of patients, who participated in the research, on care quality provided to patients in postoperative pain management is 49.84± 2.94. It is determined that satisfaction on care quality is affected by the marital status and educational background of the patients, type of anesthesia being received, the clinic patients are in, duration of the operation, preoperative training, postoperative training and training on surgical intervention (p<0,05).
The basic data in respect to postoperative pain experience of patients and the quality of care provided to patients in pain management have been collected, and areas required for the improvement of care quality in postoperative pain management have been identified. Identification of training requirements in respect to pain management of patients before the operation, planning individualized training for patients and including these trainings in standard nursing care activities are necessary to increase satisfaction on care quality in respect to postoperative pain management.ÖZ: Bu araştırma, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gazimağusa Devlet Hastanesi cerrahi kliniklerinde yatan hastaların (Genel Cerrahi, Ortopedi, Üroloji ve Beyin Cerrahi) ameliyat sonrası ağrı deneyimleri ve ağrı kontrolünde hastalara verilen bakımın kalitesinin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel araştırma şeklinde yapılmıştır.
Araştırmanın evrenini Gazimağusa Devlet Hastanesi cerrahi kliniklerinde, araştırma verilerinin toplandığı 19/12/2016 – 19/04/2017 tarihleri arasında, cerrahi girişim geçiren 247 hasta oluşturmuş, örnekleme ameliyat sonrası 3. günde olan 141 hasta dahil edilmiştir. Araştırmanın verileri, 23 maddelik hasta tanıtım formu ve ameliyat sonrası ağrı kontrolüne ilişkin bakım kalitesini değerlendirmek için “Ameliyat Sonrası Ağrının Giderilmesinde Hastaya Verilen Bakımın Kalitesinin Değerlendirilmesi” ölçeği ile toplanmıştır. Araştırma verileri; tanımlayıcı özellikler sayı, yüzde, bakım kalitesi ise verilerin normal dağılımına göre Mann Whitney U ve Kruskal Wallis-H Testi ile değerlendirilmiştir.
Araştırmaya katılan hastaların %29.79’unun 36-50 yaş arasında, %56.03’ünün erkek olduğu, %84.40’ının evli olduğu, %35.46’sının ilköğretim mezunu, %49.65’inin ortopedi servisinde, %43.97’sinin ameliyat süresinin 2 saat ve altında olduğu, %62.41’ine genel anestezi uygulandığı saptanmıştır.
Araştırmaya katılan hastaların %21.28’inin daha önce ameliyat deneyimi olduğu, %31.91’inin ameliyat öncesi, %33.33’ünün ameliyat ile ilgili eğitim aldığı, %33.33’ün ameliyat sonrası süreçle ilgili ve %0.71’inin ağrıya yönelik eğitim aldığı saptanmıştır. Hastaların %87.94’ünün ağrıyı sızlama şeklinde tanımladığı ve %87.94’ünün yataktan kalkarken ağrı deneyimlediği, hastaların %98’inin ağrılarının tedavisi için en fazla 10dk ve altında bir süre bekledikleri saptanmıştır.
Hastaların 24 saat içinde deneyimledikleri en şiddetli ağrı puan ortalamasının 7.50±1.44, 24 saat içinde deneyimledikleri en hafif ağrı şiddeti ortalamasının 2.83±1.41, ameliyat sonrası 3.günde anket uygulaması sırasında deneyimledikleri ağrı şiddeti ortalamasının 2.77±1.35 puan olduğu saptanmıştır. Araştırmaya dahil edilen hastaların ameliyat sonrası ağrı kontrolünde hastaya verilen bakımın kalitesinden memnuniyet düzeyi 49.84± 2.94 olduğu saptanmıştır. Bakım kalitesi memnuniyetini hastaların medeni durumu, eğitim düzeyi, aldıkları anestezi türü, yattıkları klinik, ameliyat süresi, ameliyat öncesi, sonrası ve cerrahi girişime ilişkin eğitim almanın etkilediği saptanmıştır (p<0,05).
Bu çalışmada, cerrahi hastalarının ameliyat sonrası ağrı deneyimleri ve ağrı kontrolünde hastalara verilen bakımın kalitesine ilişkin temel veriler elde edilmiş olup, ameliyat sonrası ağrı kontrolünde bakım kalitesinin iyileştirilmesi için gerekli olan alanlar belirlenmiştir. Ameliyat sonrası ağrı kontrolüne ilişkin bakım kalitesi memnuniyet düzeylerinin artırılmasında, ameliyat öncesi hastaların ağrı kontrolüne ilişkin eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi, buna yönelik hastalara bireysel eğitimlerin planlanması, bu eğitimlerin standart hemşirelik bakım aktiviteleri arasında yer almasına gereksinim vardır.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gülten Sucu Dağ.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Dağ, Gülten Sucu2020-08-21T05:58:29Z2020-08-21T05:58:29Z20182018masterThesisTamer, Laika Köse. (2018). Cerrahi Hastalarında Ameliyat Sonrası Ağrı Deneyimleri ve Ağrı Kontrolünde Hastaya Verilen Bakımın Kalitesinin İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4491turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44642020-08-17T23:02:25Zhdl_11129_2097Gazimağusa Bölgesinde Bulunan Çanakkale ve Canbulat Ortaokulu’nda Eğitim Gören Öğrencilerde Metabolik Sendroma Zemin Hazırlayan Beslenme Alışkanlıkları, Obezite, Kan Basıncı ve Fiziksel Aktivite Durumlarının DeğerlendirilmesiKarabıyıklı, VediaBeslenme Alışkanlıkları--Beslenme Bozuklukları--Öğrenciler--Gazimağusa (Kıbrıs, Kuzey)Obezitesağlıklı beslenmeadölesan dönemObesityhealthy eatingadolescent termBeslenme ve DiyetetikThis study was planned and contucted in Çanakale and Canbulat secondary
school in Gazimağusa region for, attitudes, obesity, blood pressure and physical
activity to evaluate the situations. In research to identify food consumer’s
frequencies for 24 hours has been taken to consideration students to prepare them for
studying metabolic syndrome to set up ground floor for eating habits. For general
knowledge and eating habits for adolescent survey has been done to estimate healthy
eating index points for physical activity habits. Daily energy, nutrient intake and
food amounts were calculates by BEBIS. Adolescent anthropometric measurement
(body weight, height, waist) of adolescence were measured and Body Mass Index
(BMI) was calculated. All obtained data are analysed in the SPSS 22.0 programs.
Out of 200 adolescent, 107 were girls (%53.5), 93 were boys (%46.5). The
mean ±SD BMI values boys 20.25±0.46 kg and girls 20.51±0.49 kg. The results have
shown %41.7 of the girls and %58.3 of the boys has obesity. Adolescent average
daily energy and protein, carbonhydrate and fat energy distribution line up,
1388.30±31.30 kkal, %15.44, %50.52 and %34.37 has been identified. Individuals
milk, yoghurt, cheese, meat, fish, egg, bean, fresh fruit, dried fruit, bread, wheat and
sugar usage has been shortage there for to TUBER qualified comparing the
differences the variation statics found to be meaningful. Sugary drinks have been
used more than recommended limit (105.85±24). Adolescent when it comes to usage
for fish and hamburger has shown to have a link with body weight, honey, jam and
molasses with BMI as a positive ways. It shows nearly %70 has knowledge for
nutrition’s and only %8.5 taken advice from dietician.
As results obesity that has a link metabolic syndrome must be consider a
health problem. Therefore families and adolescences should reconsider healthy
eating and physical activities and encourage each other. Awareness for needed
education and training must be given.ÖZ: Bu araştırma Gazimağusa bölgesinde bulunan Çanakkale ve Canbulat
Ortaokulu’nda eğitim gören öğrencilerde metabolik sendroma zemin hazırlayan
genel beslenme alışkanlıklarına yönelik tutumların belirlenmesi, obezite, kan basıncı
ve fiziksel aktivite durumlarının değerlendirilmesi amacıyla planlanmış ve
yürütülmüştür. Araştırmada adölesanların genel bilgileri ve beslenme alışkanlıklarını
belirlemek için besin tüketim sıklığı, 24 saatlik besin tüketim kaydı alınmış, sağlıklı
yeme indeksi puanlarının ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının değerlendirilmesi için
anket uygulanmıştır. Adölesanların günlük enerji ve besin öğeleri alımları ile besin
tüketim miktarları BeBiS kullanılarak hesaplanmıştır. Adölesanların antropometrik
ölçümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi) alınmış ve BKİ hesaplanmıştır.
Elde edilen veriler SPSS 22.0 programında analiz edilmiştir.
Araştırmaya katılan 200 adölesanın 107 (%53.5)’si kız, 93 (%46.5)’ü
erkektir. BKİ ortalama ± SD değerleri, erkeklerde 20.25±0.46 kg/m2 ve kızlarda
20.51±0.49 kg/m2‘ dır. Araştırmaya katılan kız bireylerin %41.7’si, erkeklerin ise
%58.3’ ünün obez, 15-18 yaş grubu kızların %33.3’ü ve erkeklerin ise %66.7’ sinin
obez olduğu görülmüştür. Adölesanların günlük ortalama enerji alımı ve protein,
karbonhidrat ve yağların enerjiden gelen dağılımı sırasıyla 1388.30±31.30 kkal,
%15.44, %50.52 ve %34.37 olarak bulunmuştur. Bireylerin süt, yoğurt, peynir, et,
balık, yumurta, kurubaklagil, taze meyve, kurutulmuş meyve, ekmek, tahıl ve
şeker/şekerleme tüketimleri yetersiz olup, TÜBER’ e göre yeterlilikleri
kıyaslandığında aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Gazlı
içecekleri (105.85±8.24) ise önerilenden fazla tükettikleri görülmüştür.
Adölesanların balık ve hamburger tüketimleri ile bel çevresi, kırmızı et ve hamburger
tüketimleri ile vücut ağırlığı; bal, reçel, pekmez tüketimleri ile de BKİ arasında
anlamlı ve pozitif yönlü bir ilişki saptanmıştır. Adölesanların yaklaşık %70‘nin
sağlıklı beslenme ile bilgisi olduğu ve bunların sadece %8.5’nun diyetisyen
tarafından bu bilgiye sahip olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak metabolik sendromun bir bileşeni olan obezite, önlenmesi
gereken önemli bir sağlık sorunu olduğu için ailelerin ve kendilerinin sağlıklı
besleme ve yeterli fiziksel aktivite yapma konusunda farkındalıkları artırılmalı ve
bunun için gerekli eğitimler verilmelidir.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Halit Tanju Besler.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Besler, Halit Tanju2020-08-17T11:10:52Z2020-08-17T11:10:52Z20172017masterThesisKarabıyıklı, Vedia. (2017). Gazimağusa Bölgesinde Bulunan Çanakkale ve Canbulat Ortaokulu’nda Eğitim Gören Öğrencilerde Metabolik Sendroma Zemin Hazırlayan Beslenme Alışkanlıkları, Obezite, Kan Basıncı ve Fiziksel Aktivite Durumlarının Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4464turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44582020-08-17T23:02:22Zhdl_11129_2097Multipl Sklerozlu Hastalarda Solunum Kas Kuvvetinin Solunum Fonksiyonlarının ve Yaşam Kalitesinin DeğerlendirilmesiMuhtaroğlu, MusaSolunum kas kuvveti testiSolunum fonksiyonları testiMultipl SklerozKF-36 anketiRespiratory muscle strength testrespiratory function testsMultiple SclerosisSF-36Fizyoterapi ve RehabilitasyonThe aim of this study is to analyse the muscle strength, respiratory function and quality of life evaluation in Multiple Sclerosis patients comparing with the healthy volunteers in Turkish Republic of Northern Cyprus. This study included patients living in TRNC and diagnosed with Multiple Sclerosis by a neurologist and randomly selected control group of healthy individuals.
To determine the number of people to include in the sample were assessed by power analysis. Based on the power analysis, 24 Multiple Sclerosis patients versus 24 healthy subjects (control group) determined and were assessed after the study began. The study included individuals with a age range of 18-65, whereas orthopedic, neurological disorders, severe respiratory, central, peripheral, vascular disorders and uncontrolled metabolic problems, vision problems, hearing and speech impairments were not included. Demographic characteristics of individuals and physical characteristics (age, height, weight, body mass index) were recorded.
To evaluate health-related quality of life questionnaire SF-36 was applied. To determine the respiratory muscle strength a portable device MicroRPM was used. For respiratory function tests portable Futurmed Discovery 2 Spirometer was used. All these tests were done to the control group also. For evaluation and statistics SPSS-20 software package for windows was used. Evaluation results were given as arithmetic mean ± standard deviation (X ± SD). Independent samples t-test was used to compare means between groups. Statistical significance was taken as p <0.05 for all analyses.ÖZ: Bu çalışmanın amacı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan Multipl Skleroz tanısı konmuş hastalarda solunum kas kuvveti, solunum fonksiyonları ve yaşam kalitesi değerlendirilmesi ve sonuçlarının sağlıklı bireylerle karşılaştırılmasıdır. Çalışma KKTC’de yaşayan ve uzman doktor tarafından MS tanısı konmuş bireylerden oluşturulan çalışma grubundan ve aynı fiziksel özelliklere sahip sağlıklı bireylerinden oluşturulan kontrol grubundan ibarettir. Gruplara alınan kişi sayısının belirlenmesinde güç analizinden faydalanılmıştır. Evren içerisinde örnek büyüklüğü %95 güven aralığı ve %80 güç ile her gurupta en az 24 birey belirlendikten sonra çalışmaya başlandı. Çalışmaya, 18-65 yaş aralığında olan bireyler dahil edilirken, ortopedik ve MS dışında nörolojik bir rahatsızlığa sahip olan, ciddi respiratuar, santral, periferal, vasküler ve kontrolsüz metabolik problemleri bulunan, ciddi görme, duyma ve konuşma bozuklukları olan bireyler dahil edilmemiştir. Çalışmaya alınan bireylerin demografik, fiziksel özellikleri, (yaş, boy, kilo, beden kütle indeksi) ve sigara kullanımları kaydedilmiştir. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesini değerlendirmek amacı ile KF-36 anketi uyguladı. Solunum kas kuvvetinin belirlenmesinde elle taşınabilir (Micro RPM Micromedical Ltd, Kent,UK) cihazı ile solunum kas kuvveti testi yapılmıştır. Solunum fonksiyon testleri Futuremed Discovery-2 taşınabilir spirometre cihazı ile yapıldı. Tüm bu değerlendirmeler kontrol grubu içinde yapıldı. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS-20 for Windows paket programı kullanıldı. Değerlendirme sonuçları aritmetik ortalama ± standart sapma (X± SD) olarak verilmiştir. Ölçümle belirtilen değişkenlerin karşılaştırılmasında ise "Bağımsız Gruplarda t-testi" kullanıldı.İstatistiksel anlamlıklık düzeyi tüm analizler için p<0.05 olarak kabul edildi.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehtap Malkoç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Malkoç, Mehtap2020-08-17T10:23:56Z2020-08-17T10:23:56Z20162016masterThesisMuhtaroğlu, Musa. (2016). Multipl Sklerozlu Hastalarda Solunum Kas Kuvvetinin Solunum Fonksiyonlarının ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi . Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4458turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44902020-08-21T23:01:37Zhdl_11129_2097KKTC Gazimağusa Devlet Hastanesi Dahiliye Polikliniğine Başvuran Tip 2 Diyabetik Bireylerde Akdeniz Diyetine Uyum Ölçeği (PREDIMED) ile Yaşam Kalitesi (SF-36) Arasındaki İlişkinin DeğerlendirilmesiKudret, MeltemBeslenme ve DiyetetikDiyabetTip 2 diyabetAkdeniz diyeti (PREDIMED)Yaşam kalitesi (SF- 36)Type 2 diabetesMediterranean diet (PREDIMED)Quality of posae (SF-36)This study was carried out to examine the relationship between the
Mediterranean Diet Assessment Tool and the quality of life in patients with type 2
diabetes living in the TRNC.
The study was carried out in the Internal Medicine clinic of Cyprus
Famagusta State Hospital between November 2015 and March 2016. The study
included individuals aged 30-65 who were diagnosed with type 2 diabetes by a
doctor. The participants were assessed by using a questionnaire which included
generel information of the participants, food intake in the last month determined by a
Food Frequency Questionnaire (FFQ), the Mediterranean diet adherence tool
(PREDIMED, 2012) and Quality of Life Questionnaire (SF-36). Participants’
adherence to Mediterranean diet tool were calculated and categorised into three
categories as low (≤5), medium (6-9) and high (≥10) adherence groups. On the other
hand, participants’ SF-36 quality of life scores were analyzed by two categories of
physical and mental components.
It was found that 65.6% of male participants and 49.1% of female participants
showed moderate adherance to the Mediterranean diet (p>0.05). In addition, when
PREDIMED compenents were examined male participants had higher consumption
levels (%) of legumes, fish/seafood and nuts compared to female participants
(p<0.05). There was a relationship between Mediterranean diet adherence and quality
of life. It was shown that participants with moderate Mediterranean diet adherence
had higher physical component scores compared to participants with low
Mediterranean diet adherence (p<0.001). Participants showed moderate quality of
life scores according to the physical and mental components, also there was a strong
relationship between gender and quality of life, while male participants had higher
quality of life scores compared to female participants (p<0.001).
The current study demonstrated modarate Mediterranean diet adherence and
quality of life. Participants with modarate Mediterranean diet adherence had higher
quality of life scores compated to the participants with low Mediterranean diet
adherence. In addition, there was a similar adherence to the Mediterranean diet in
both gender groups whereas male participants had higher quality of life scores in
comparison to female participants. It is suggested that regular education of the
importance of Mediterranean diet on health may contribute to higher quality of life
scores.
Keywords: Type 2 diabetes, Mediterranean diet (PREDIMED), Quality of posae
(SF-36)ÖZ :
Bu çalışma KKTC’ de yaşayan Tip 2 diyabetli bireylerin Akdeniz diyetine
uyum ölçeği ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır.
Çalışma kapsamına KKTC Gazimağusa Devlet Hastanesi Dahiliye
polikliniğine Kasım 2015-Mart 2016 tarihleri arasında başvuran, yaşları 30-65
arasında olan, doktor tarafından tip 2 diyabet tanısı konmuş 200 birey alınmıştır.
Bireylere tanıtım bilgileri, son bir ayda besin alımının saptanmasında kullanılan
Besin Tüketim Sıklığı (FFQ), Akdeniz diyetine uyum ölçeği (PREDIMED, 2012) ve
Yaşam Kalitesi (SF- 36) ölçeğini içeren anket formları uygulanmıştır. Bireylerin
Akdeniz diyetine uyum ölçeği hesaplanmış ve puanlar düşük (≤5), orta (6-9) ve
yüksek (≥10) uyum olmak üzere üç kategoride değerlendirilmiştir. Bireylerin SF-36
yaşam kalitesi ölçek puanları ise fiziksel gösterge puanı ve mental gösterge puanı
olmak üzere iki kategoride incelenmiştir.
Çalışmada erkeklerin % 65.6’sının, kadınların % 49.1’inin Akdeniz diyetine
orta uyum gösterdiği saptanmıştır (p>0.05). Ayrıca PREDIMED bileşenleri
incelendiğinde erkek bireylerin kurubaklagil, balık/deniz ürünleri ve sert kabuklu
kuruyemişleri haftalık 3 porsiyon ve üzerinde tüketim düzeyi kadın bireylere göre
(%) daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Bu çalışmada, yaşam kalitesi ile Akdeniz
diyeti uyumu arasında ilişki bulunmuş, Akdeniz diyetine orta uyum gösteren
bireylerin fiziksel göstergeler puanının, düşük uyum gösteren bireylere göre daha
yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.001). Bireylerin fiziksel ve mental göstergeler
puanına göre yaşam kalitesinin orta düzeyde olduğu, bununla birlikte cinsiyet ile
yaşam kalitesi arasında kuvvetli bağ bulunduğu ve erkeklerin yaşam kalitesi puanının
kadınlara göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.001).
Bu çalışmada Akdeniz diyetine uyum ve yaşam kalitesi orta düzeyde
bulunmuştur. Akdeniz diyetine orta uyum gösteren bireylerin SF-36 bileşenleri puanı
düşük uyum gösteren bireylere göre yüksektir. Ayrıca bireylerin cinsiyete göre
Akdeniz diyetine uyumları benzer olup, erkeklerin yaşam kalitesi kadınlara göre
daha yüksek bulunmuştur. Bireylere Akdeniz diyetinin sağlık üzerine etkisi ve
Akdeniz diyetine uyumun önemi konusunda yapılacak düzenli eğitimler ile yaşam
kalitesi arttırılabilir.
Anahtar Kelimeler: Tip 2 diyabet, Akdeniz diyeti (PREDIMED), Yaşam kalitesi
(SF- 36)Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Fatma Nişancı Kılınç.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılınç, Fatma Nişancı2020-08-21T05:51:10Z2020-08-21T05:51:10Z2016-082016masterThesisKudret, Meltem. (2016).KKTC Gazimağusa Devlet Hastanesi Dahiliye Polikliniğine Başvuran Tip 2 Diyabetik Bireylerde Akdeniz Diyetine Uyum Ölçeği (PREDIMED) ile Yaşam Kalitesi (SF-36) Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi . Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4490turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45462020-09-02T23:02:23Zhdl_11129_2097Bursa İlinde Zayıflama Diyeti Uygulayan ve Kişiye Özel Yemek Hizmeti Alan Bireylerin Hizmet Memnuniyeti ve Ağırlık Kaybı Başarısının DeğerlendirilmesiKoçak, YasinBeslenme ve DiyetetikDiyet--BeslenmeCateringDiyet, Kişiye Özel BeslenmeAğırlık kaybıIndex termCateringDietNutrition personsweight-lossDiyetKişiye Özel BeslenmeThe present study carried out on 40 individuals, 20 ones of them belongs to
the first group which served by personal catering company, and the other 20 belongs
the second group which did not, called control group. Catering serviced group and
the control group kept top on during 3 mounts, anthropometric measurement were
performed and also identical knowledge, such as feed habits, personal specialties, the
satisfaction of them about catering services were recorded. The observed data was
evaluated by statistic software, SSPS 20.0 for windows. Median age of both groups
was founded as 35,45±9,95-year. 60% of the attendees is graduated from university
and %80 of the attendees has no medicinal disorders diagnosed by any physician.
Large numbers of the attendees have no cigarette or alcohol habit was observed. It‘s
observed from the consequence of evaluations of feed habit that sometimes %62,5 of
the attendees pass of their meal. The most omitted meal is lunch with %35.0. Primer
reason for omitting meal is their limited time. Result of the catering serviced
individuals evaluation is that they are generally satisfies about hygiene, meal range,
meal quality, meal presentations, view of meal, freshness of meals. However, they
are not pleasure about temperature of meals. According to the analyze of the data
observed from the attendees in the first group and the second group by investigating
during 3 mounts, there are significant differences (p<0,05) between BMI average,
BMR mean, body weight mean, average of percentage of fat, fat mass mean, fatless
weight mean.
In this study, it was found that individuals carried out weight-loss diet and
serviced by catering company were succeed on weight-loss.
This article is the first one about the area in Turkey and also unique in the
world.
Keywords:Catering, Diet, Nutrition persons, weight-lossÖZ :
Bu çalışmaya katılan19 yaş ve üzeri 20 kişiye özel catering hizmeti alan
deney grubu ve 20 kişiye özel catering hizmeti almayan kontrol grubundan oluşan 40
birey üzerinde yapılmıştır. Kontrol ve deney grubu 3 ay boyunca takip edilmiş ve
kişiye özel hizmet alan ve almayan bireylerin antropometrik ölçümlerinin
alınmasının yanı sıra kişisel bilgileri, beslenme alışkanlıkları ve aldıkları catering
hizmeti memnuniyetleri belirlenmiştir. Alınan veriler SPSS 20.0 for Windows (SPSS
Inc., Chicago, IL, USA) programı ile değerlendirilmiştir. Kontrol ve deney grubunun
yaş ortalamaları 35,45±9,95(yıl) olarak bulunmuştur. Araştırmaya katılan bireylerin
%60.0'ı yüksek okul mezunudur ve %80'inin doktor tarafından tanısı konulan hiç bir
hastalığı bulunmamaktadır. Araştırmaya katılanların çoğunluğu sigara veya alkol
kullanmadıkları görülmüştür. Beslenme alışkanlıkları değerlendirildiğinde
%62,5'inin öğünlerini bazen atladıklarını belirtmişlerdir. En çok atlanan öğün ise
%35.0 ile öğlen öğünü olmuştur. Araştırmaya katılanların öğün atlamalarına
gösterdikleri birincil neden ise zaman yetersizliğidir. Kişiye özel hizmeti alan
bireylerin değerlendirmelerine göre genel olarak yemeklerin hijyeninden, yemek
çeşitliliğinden, yemeklerin kalitesinden, yemeklerin sunumundan, yemeklerin
görünüşünden, yemeklerin tazeliğinden memnun oldukları sonucuna ulaşılmıştır.
Kişiye özel hizmeti alan bireylerin sadece gelen yemeklerin sıcaklığından hoşnut
olmadıkları belirlenmiştir. Sonuç olarak kontrol ve deney grubundaki bireylerin 3
ayrı ayda alınan verilerinin analizi sonucuna göre BKİ ortalamaları, BMH ortalama
değerleri, Vücut Ağırlığı ortama değerleri, Yağ yüzdesi ortalama değerleri, Yağ
Kütlesi ortalama değerleri ve Yağsız Kütle ortalama değerlerinin hepsinde önemli
derecede anlamlı farklar olduğu sonucuna ulaşılmıştır(p<0.05).Bu çalışmada, Bursa
İlinde zayıflama diyeti uygulayan ve kişiye özel yemek hizmeti alan bireylerin
ağırlık kaybı konusunda başarılı olduğu bulunmuştur.
Bu çalışma aynı zamanda Türkiye'de yapılan ilk çalışmadır ve uluslararası yayınlar arasında benzerine rastlanmamıştır.
Anahtar kelimeler: Catering, Diyet, Kişiye Özel Beslenme, Ağırlık kaybıBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Murat Baş.Eastern Mediterranean University EMU - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Baş, Murat2020-09-02T10:01:26Z2020-09-02T10:01:26Z2016-062016masterThesisKoçak, Yasin.(2016). K.K.T.C. Bursa İlinde Zayıflama Diyeti Uygulayan ve Kişiye Özel Yemek Hizmeti Alan Bireylerin Hizmet Memnuniyeti ve Ağırlık Kaybı Başarısının Değerlendirilmesi.. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4546turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44722020-08-20T23:01:39Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Karpaz Bölgesinde Bulunan İlköğretim Öğrencilerine Verilen Beslenme Eğitiminin, Beslenme Bilgi, Davranış ve Alışkanlıklarına Etkisinin DeğerlendirilmesiKızıl, EsmaBeslenme ve DiyetetikBeslenme Eğitimi--Kıbrıs (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 1983-)Sağlıklı BeslenmeNutrition educationprimary school childrennutrition knowledge statusThis research was planned and conducted to measure the effect of nutrition education given to randomly selected 3rd and 4th grade students in Ziyaahmet Elementary School and Yeni Erenköy Elementary School in the Karpaz region of the Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) in terms of nutritional status, habits, attitudes and behaviors. Seventy nine students (39 girls ve 40 boys) whos eages 8-10 years were selected from two different schools for the study. Nutrition education was given to 40 students from one school for 10 weeks. Pre-and post-training questionnaires were used to determine nutrition and physical activity habits of the children and 3-day food consumption records were taken to determine food consumption. Anthropometric measurements of the children (body weight, height andmiddle upper arm circumference (MUAC)) were taken and Body Mass Index (BMI) was calculated. There was no statistically significant difference between the correct answers given to nutrition knowledge questionnaire between trained and untrianed students before the training (p>0,05). The rate of responding correctly to the questions ‗how often should we consume meat, eggs, dried legumes group‘, ‗how much water should we drink in one day‘ and ‗how many meals should we consume in a day‘ by the trained group was significantly higher than the untrained group after the training period (p<0.05). Mean nutrition knowledge scoresfor pre-training were 8.70 ± 2.65 and 9.67 ± 2.61, and post training 8.68 ± 2.70 and 7.59 ± 2.26 for trained and untrained group respectively. It was found that there was no statistically significant difference between trained and untrained studentsfor pre-training nutrition knowledge scores (p>0,05), while the nutrition knowledge questionnaire scores of the untrained students were significantly lower than the trained ones (p<0,05) after the training.
It is thought that, nutrition education has a positive effect on nutrition knowledge, attitudes and behaviors, but it is beneficial to support nutrition education with supplementary methods to achieve better results.ÖZ: Bu araĢtırma, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde (KKTC) Karpaz Bölgesinde bulunan Ziyaahmet Ġlkokulu ve Yeni Erenköy Ġlkokulundaki rastgele seçilmiĢ 3.ve 4. sınıf öğrencilerine verilen beslenme eğitiminin, beslenme durumuna, beslenme bilgi düzeyine, alıĢkanlık, tutum ve davranıĢlara olan etkisinin değerlendirilmesi amacıyla planlanmıĢ ve yürütülmüĢtür.
Farklı iki okuldan 8-10 yaĢlarında39 kız 40 erkek toplam 79 öğrenci seçilmiĢ ve bir okuldan 40 öğrenciye 10 haftalık beslenme eğitimi verilmiĢtir. Çocukların genel bilgilerini, beslenme ve fiziksel aktivite alıĢkanlıklarını belirlemek amacıyla eğitim öncesi ve sonrası anket uygulanmıĢ, besin tüketimlerini saptamak amacıyla 3 günlük besin tüketim kaydı alınmıĢtır. Çocukların antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu ve üst orta kol çevresi (ÜOKÇ)) alınmıĢ ve Beden Kütle Ġndeksi (BKĠ) hesaplanmıĢtır.
AraĢtırmaya dahil edilen beslenme eğitimi alan ve almayan öğrencilerin eğitim öncesi beslenme bilgisi sorularına verdikleri doğru yanıtlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanmıĢtır (p>0,05). Beslenme eğitimi alan öğrencilerin eğitim sonrasında ―Ne sıklıkla et, yumurta, kuru baklagiller grubundan tüketmeliyiz?‖, ―Bir günde ne kadar su içmeliyiz?‖ ve ―Bir günde kaç öğün tüketmeliyiz?‖ sorularına doğru yanıt verme oranı ise eğitim almayan öğrencilere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuĢtur (p<0,05).
Beslenme eğitimi alan ve almayan öğrencilerin eğitim öncesi beslenme bilgi puanı ortalamaları sırasıyla 8.70±2.65 ve 9.67±2.61, eğitim sonrasında ise sırasıyla 8.68±2.70 ve 7.59±2.26 olarak bulunmuĢtur. Beslenme eğitimi alan öğrencilerin eğitim öncesi ve eğitim sonrası bilgi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanırken (p>0,05), eğitim almayan öğrencilerin ikinci görüĢmedeki beslenme bilgi puanlarının ilk görüĢmedeki beslenme bilgi puanlarına göre anlamlı düzeyde düĢük olduğu bulunmuĢtur (p<0,05).
Verilen beslenme eğitiminin beslenme bilgi, tutum ve davranıĢlarında olumlu etki yaptığı, ancak daha iyi sonuçlar elde etmek için eğitimin pekiĢtirici öğelerle desteklenmesinin faydalı olacağı düĢünülmektedir.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Dr. Dyt. Müjgan Öztürk Arıkbuka.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Arıkbuka, Müjgan Öztürk2020-08-20T05:36:15Z2020-08-20T05:36:15Z20172017masterThesisKızıl, Esma (2017). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Karpaz Bölgesinde Bulunan Ġlköğretim Öğrencilerine Verilen Beslenme Eğitiminin, Beslenme Bilgi, DavranıĢ ve AlıĢkanlıklarına Etkisinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4472turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46092020-10-12T23:01:03Zhdl_11129_2097Hemşirelerin Stres Kaynakları ve Stresle Baş Etme Durumlarının BelirlenmesiÇevik, HabibeHemşirelikHemşirelik--Hemşireler--Stres DüzeyleriHemşirelikstresbaş etmeNursingstresscoping with stressÖZ:
Araştırma hemşirelerin stres kaynaklarının ve stresle baş etme durumlarının
belirlenmesi amacıyla yapılmış tanımlayıcı araştırma tasarımına uygun olarak
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini 10 Aralık 2016 – 10 Mart 2017 tarihleri arasında
Gazimağusa Devlet Hastanesinde çalışan 135 hemşire oluşturmaktadır. Araştırmada
örneklem seçimi yapılmamış evren üzerinden çalışılmıştır ve araştırma gönüllü
olarak katılan 110 hemşire ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı
olarak Hemşire Tanıtım Formu, Stres Tanılama Formu ve Stresle Başa Çıkma
Tarzları Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde bağımsız örneklem t testi, varyans
analizi (ANOVA), post-hoc testlerden Tukey testi uygulanmıştır.
Araştırmaya katılan hemşireler stres yaratan faktörler olarak iş yükü fazlalığı
(%80.0), hemşire sayısının yetersiz oluşu (%73.6) ve iş ile ilgili mesleki riskleri
(%70.9) belirtmişlerdir. Hemşirelerin Stresle Başa Çıkma Ölçeği toplam puan
ortalaması ��̅=85.30±15.23, etkili yöntemler puan ortalaması ��̅=32.21±5.58, etkisiz
yöntemler puan ortalaması ise ��̅=17.58±5.56 olarak saptanmıştır. Stresle baş etmede
etkili yöntemleri kullananlar 35 ve daha küçük yaş guruplarında ( ��̅=33.00±6.70), evli
( ��̅=32.87±4.83), çocuk sahibi ( ��̅=32.73±5.02), lisans ve lisansüstü mezunu
( ��̅=33.11±5.91), mezuniyetinden itibaren 10 ve daha az yıl süre geçmiş ( ��̅=34.32
±5.47), mesleğini kendi isteği ile seçen ( ��̅=33.49 ±4.93), mesleki kıdemi 10 ve daha
az yıl olan ( ��̅=34.32 ±5.47 ) hemşirelerdir.
Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda stres kaynaklarını azaltıcı
ve hemşirelerin stresle baş etme güçlerini artırıcı öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, stres, baş etmeThe research was carried out in accordance with the descriptive research
design aimed at determining the stress sources of nurses and their coping with stress.
The study's universe is composed of 135 nurses working in Famagusta State Hospital
between December 10, 2016 and March 10, 2017. The study was conducted through
the universe without sample selection and the research was conducted with 110
nurses participating voluntarily. Nurses Knowledge Form, Stress Diagnosis Form and
Scales of Stress Coping Styles were used as data collection tool in the study.
Independent sample t-test, variance analysis (ANOVA) and post-hoc test Tukey test
were applied in the analysis of the data.
Nurses participating in the research indicated stressful factors (80.0%),
inadequate number of nurses (73.6%) and occupational risks related to work
(70.9%). Nurses' Scale of Achieving Stress Scale total score was �̅=85.30±15.23,
effective methods score was �̅=32.21±5.58, and ineffective methods score was
�̅=17.58±5.56. Those who use effective methods to cope with stresses 35 and
younger age grups ( �̅=33.00±6.70), married ( �̅=32.87±4.83), child ( �̅=32.73±5.02),
undergraduate and graduates ( �̅=33.11±5.91), graduates from 10 to 20 years of
graduation ( �̅=34.32 ±5.47), those who choose their profession voluntarily ( �̅=33.49
±4.93), those with vocational seniority of 10 years or less ( �̅=34.32 ±5.47) .
In the light of the results obtained from the research, suggestions for
reducing the sources of stress and increasing the nurses' coping with stress are
presented.
Keywords: Nursing, stress, coping with stressHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Refia Selma Görgülü.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Görgülü, Refia Selma2020-10-12T06:46:03Z2020-10-12T06:46:03Z20182018masterThesisÇevik, Habibe. (2018). Hemşirelerin Stres Kaynakları ve Stresle Baş Etme Durumlarının Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4609turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45732020-09-22T23:00:56Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Mağusa İlçesinde Devlet Hastanesi ve Özel Hastanelerde Çocuk Servisinde Yatan Çocuk ve Ergenlerde STRONGkids Tarama Aracı ile Malnütrisyon Riskinin BelirlenmesiHarmancıoğlu, BegümBeslenme ve DiyetetikYetersiz Beslenme, Sağlıksız Beslenme--Malnütrisyon--Gazimağusa (Kıbrıs , Kuzey)Sağlıklı BeslenmeSTRONGkidsMalnutritionPatient ChildrenNutritionPediatric Nutritional Screening ToolThis study was held in order to determine the malnutrition risk of 1-18 years old children hospitalised at child services of state and private hospitals in Gazimağusa region of Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) between March 2017 – June 2017.
Total 151 children were included in the study whose 84 was female (%55.4) and 67 was male (%44.37). The companion family members of children at the hospital were interviewed and some information was obtained from them such as, characteristics of their children and family, nutritional habits of children and their situations about getting ill. STRONGkids screening tool was also applied to the children in order to determine their malnutrition risk levels. Children's food consumption frequency, their anthropometric measurements and their 24 hour recall for food consumption were recorded.
As a result of the research; %1.99 of children have high malnutrition risk, %39.07 have moderate malnutrition risk and %58.94 have mild malnutrition risk. It has been found out that; there is a significant difference between mother’s education and children's malnutrition risk (p<0.05). The children whose mothers are primary school graduates have higher high/moderate malnutrition risk (%59.46). According to the age group of participant children; no statistically significant difference (p>0.05) was found, however the male children had a higher high/moderate malnutrition risk (%50.75) than the female children (%33.33). A statistically significant difference between children's STRONGkids scores and their BMI for age and weight z scores and also BMI for age and weight percentile values was also found. As BMI and weight z scores and percentiles increased, a decrease in STRONGkids scores was observed (p<0.05).
It is essential to have nutrition risk screening of the hospitalized children in order to determine malnutrition risk earlier and also to prevent it. As a pediatric nutritional screening tool, STRONGkids is very easy to use, practical and reliable for the evaluation of nutrition risk. In addition to STRONGkids, evaluation of anthropometric measurements and nutritional habits of children is also very important for identifying children with nutritional risk.v
ÖZ
Bu araştırma Mart 2017 – Haziran 2017 tarihleri arasında KKTC Gazimağusa bölgesindeki devlet hastanesi ve özel hastanelerin çocuk servislerinde yatan 1-18 yaş arası çocuklarda malnütrisyon riskini belirlemek amacıyla yürütülmüştür.
Araştırmaya 84’ü kız (%55.4), 67’si erkek (%44.37) toplam 151 çocuk dahil edilmiştir. Araştırmada hastanede yatan çocukların yanlarında refakatçi olarak bulunan aileleri ile görüşülüp, kendi ve çocuklarına ait genel özellikler, çocuklarının beslenme alışkanlıkları ve hastalanma durumlarına ilişkin bilgiler elde edilmiştir. Bunların yanında çocuklara malnütrisyon risk düzeylerinin belirlenebilmesi için STRONGkids tarama aracı uygulanmış, çocukların besin tüketim sıklıkları, antropometrik ölçümleri ve bir günlük besin tüketim kayıtları alınmıştır.
Araştırma sonucunda çocukların %1.99’unun yüksek malnütrisyon riski, %39.07’sinin orta malnütrisyon riski ve %58.94’ünün düşük malnütrisyon riskine sahip oldukları görülmüştür. Annelerin eğitim durumları ve çocukların malnütrisyon riski arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu (p<0.05) ve anneleri ilköğretim mezunu olan çocukların yüksek/orta malnütrisyon riskine sahip olma oranının daha fazla olduğu (%59.46) saptanmıştır. Araştırmaya katılan çocukların yaş gruplarına göre malnütrisyon riskleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05), ancak erkek çocukların yüksek/orta malnütrisyon riskine sahip olma oranının (%50.75), kız çocuklara göre daha yüksek (%33.33) olduğu tespit edilmiştir. Çocukların STRONGkids puanları ile yaşa göre BKİ ve ağırlık z skorları ile yaşa göre BKİ ve ağırlık persentil değerleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu, BKİ ve ağırlık z skorları ile persentilleri arttıkça, STRONGkids puanlarının azaldığı saptanmıştır (p<0.05).
Hastanede yatan çocuklarda malnütrisyonun erken dönemde belirlenebilmesi ve önlenebilmesi için beslenme risk taraması yapılması önemlidir. STRONGkids, pediyatrik nütrisyonel tarama yöntemlerinden biri olup beslenme riskine sahip çocukların belirlenmesinde oldukça kolay, pratik ve güvenilirdir. STRONGkids’e ek olarak çocukların antropometrik ölçümlerinin alınması ve beslenme alışkanlıklarının değerlendirilmesi, beslenme yetersizliği riskine sahip çocukların belirlenmesi açısından oldukça önemlidir.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Dr. Dyt. Müjgan Öztürk Arıkbuka.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Arıkbuka, Müjgan Öztürk2020-09-22T12:01:17Z2020-09-22T12:01:17Z20172017masterThesisHarmancıoğlu, Begüm. (2017). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Mağusa İlçesinde Devlet Hastanesi ve Özel Hastanelerde Çocuk Servisinde Yatan Çocuk ve Ergenlerde STRONGkids Tarama Aracı ile Malnütrisyon Riskinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4573turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45982020-10-12T23:01:04Zhdl_11129_2097Obezite Cerrahisi (Bariatrik Cerrahisi) Öncesi ve Sonrası Dönemde Hastaların Depresyon, Beden Memnuniyeti ve Yeme Tutumunun DeğerlendirilmesiTuna, NeşeBeslenme ve DiyetetikDiyet--Beslenme--ObeziteObeziteBeriatrik cerrahiBeck Depression ölçeğiMultidimensional Body Self / Self Relationship QuestionnaireYeme Tutumu TestiObesityBariatric surgeryBeck Depression ScaleMultidimensional Body Self / Self Relationship QuestionnaireEating Attitudes TestObesity requires a multidisciplinary treatment. Obesity can be treated in two ways; including medical and surgical treatments. Surgical treatment, known as Bariatric surgery and comprising a series of operations are performed.
Three kinds of scale were used to the 60 patients before and after bariatric operatation. These scales are; 1) Beck Depression Inventory, 2) Eating Attitudes Test3) Multidimensional Body-Self / Essence is the relationship scale. The mean and standard deviation of BKĠ variable for preoperative and postoperative were found significatly differemce as follows; 44.42 ± 5.27, 31.03 ± 3.848 respectively (p <0.001). Mean and standard deviation values of the Beck Depression Inventory preoperative and postoperative were found significatly differemce as follows; 28.15 ± 8.745, 9.450 ± 5.779 respectively (p <0.001). These results were found for Multidimensional Body Self / Self Relationship Questionnaire 225.3 ± 28.79, 149.8 ± 28.15 (p<0.001) and for Eating Attitudes Test results; found as 47.96 ± 15.71, 29.26 ± 8.38 This diferences was determined to be significantly different (p <0.001).
Studies showed that effective weight loss was found in bariatric surgery. It has been found that the quality life is increased. Finally, it was found that the patients felt themselves better and healtier in psychological, physical and metabolic situation.ÖZ: Obezite, multidisipliner bir tedavi gerektirmektedir. Obezite medikal ve cerrahi olmak üzere iki yöntemle tedavi edilmektedir. Cerrahi tedavisinde Bariatrik cerrahi olarak bilinen ve bir dizi ameliyatları içeren tedavi yöntemi uygulanmaktadır
ÇalıĢmaya obez olan 60 hasta dâhil edilmiĢ, ameliyat öncesi ve sonrası üç farklı ölçek kullanılarak veriler elde edilmiĢtir. Bunlar sırasıyla; 1) Beck Depresyon Envanteri, 2) Yeme Tutumu Testi3) Çok Yönlü Beden-Benlik/Öz ĠliĢki ölçeğidir. Hastaların ameliyat öncesi BKĠ değiĢkeninin ortalama ve standart sapma değeri; 44,42 ± 5,27 iken ameliyat sonrasında 31,03 ± 3,848‟e kadar düĢtüğü ve bu düĢüĢün istatistiksel olarak önemli düzeyde olduğu bulunmuĢtur (p<0.001).
Hastaların ameliyat öncesi BECK Depresyon Envanteri ortalama ve standart sapma değeri; 28,15 ± 8,745 iken ameliyat sonarsı bu değer; 9,450 ± 5,779 kadar düĢmüĢtür. Çok Yönlü Beden Benlik/Öz ĠliĢki Ölçeği için ilgili değerler; 149,8 ± 28,15, 225,3 ± 28,79 kadar yükseldiği, yeme tutum testi sonuçlarına göre ise; 47,96±15,71, 29,26±8,38 değer kadar düĢtüğü bulunmuĢtur (p<0.001).
Yapılan çalıĢmada baraitrik cerrahinin kilo vermede baĢarılı olduğu, BKĠ‟ni düĢürdüğü ve beden memnuniyetini pozitif anlamda yükselttiği görülmüĢtür. Sonuç olarak hastalar cerrahi sonrasında psikolojik, fiziksel ve metabolik olarak kendilerini daha sağlıklı hissettikleri bulunmuĢtur.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2016. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Murat Baş.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Baş, Murat2020-10-12T06:01:30Z2020-10-12T06:01:30Z20162016masterThesisTuna, Neşe. (2016). Obezite Cerrahisi (Bariatrik Cerrahisi) Öncesi ve Sonrası Dönemde Hastaların Depresyon, Beden Memnuniyeti ve Yeme Tutumunun Değerlendirilmesi . Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4598turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44982020-08-21T23:01:50Zhdl_11129_2097Sedanter Kadınlarda Yüksek Yoğunluklu Bisiklet Egzersiz Eğitimi ve Standart Bisiklet Egzersiz Eğitiminin, Diz Eklemi İzokinetik Kas Kuvveti, Kassal Dayanıklılık ve Aerobik Kapasite Üzerine Etkisi: Karşılaştırmalı ÇalışmaTecer, Büşra HandeFizyoterapi ve RehabilitasyonYüksek yoğunluklu bisiklet egzersizisabit bisiklet egzersiziaerobik kapasitekas kuvvetikassal dayanıklılıkHigh density bicycle exerciseconstant bicycle exerciseaerobic capacitymuscle forcemuscular durabilitÖZ:
Bu çalıĢmanın amacı 18-35 yaĢ arası sedanter kadınlarda, yüksek yoğunluklu
bisiklet egzersiz eğitimi (YYBEE) ve sabit bisiklet egzersiz eğitimi‟nin (SBEE) diz
eklemi izokinetik kas kuvveti, kassal dayanıklılık ve aerobik kapasite üzerine etkisini
incelemekti.
ÇalıĢmaya, Doğu Akdeniz Üniversitesi Lala Mustafa PaĢa Spor Salonu‟na
egzersiz yapmak amacıyla baĢvuran, 54 sağlıklı sedanter kadınlar dahil edildi.
Birinci gruba (n=27) standart bisiklet egzersiz eğitimi (SBEE) , ikinci gruba (n=27)
yüksek yoğunluklu bisiklet egzersiz eğitimi (YYBEE) verildi. Bireylerin diz eklemi
izokinetik kas kuvvetleri ve dayanıklılık ölçümleri izokinetik dinamometre (Humac
Norm, Cybex) ile yapıldı. Aerobik kapasiteleri ise Astrand Bisiklet Ergometre testi
ile değerlendirildi.
Kadınların sedanter olduğuna ve herhangi bir baĢka aktivite yapıp
yapmadığına ‟‟Uluslararası Fiziksel Aktivite Değerlendirme Anketi Kısa Formu
(IPAQ)‟‟ kullanılarak karar verildi. SBEE programında, her kiĢiye özel eğitim
programı oluĢturmak için ise PWC170 Bisiklet Ergometresi Testi kullanılarak eğitim
programı oluĢturuldu.
ÇalıĢmamızın sonucunda her iki eğitim türünün de aerobik kapasiteyi ve diz
eklemi fleksiyon ve ekstansiyon kas kuvvetini ve dayanıklılığını artırdığı bulundu
(p<0,05). Daha patlayıcı hareketler içeren YYBEE‟nin yüksek açısal hızda (1800
/sn),
hem kuvvet hem de dayanıklılık açısından SBEE‟ye göre daha etkili olduğu bulundu
(p<0,05). Bu sonuçlara göre bisiklet ergometresinin, gerek koruyucu fizyoterapi
alanında sedanter bireylerde gerekse diz ekleminin ve aerobik kapasitenin
hedeflendiği klinik durumlarda rehabilitasyonun bir parçası olarak kullanılabileceği,
yüksek hızlarda kuvvet ve dayanıklılık eğitiminin hedeflendiği durumlarda ise
yüksek yoğunluklu bisiklet egzersiz eğitiminin tercih edilebileceği sonucuna varıldı.
Anahtar Kelimeler: yüksek yoğunluklu bisiklet egzersizi, sabit bisiklet egzersizi,
aerobik kapasite, kas kuvveti, kassal dayanıklılıkThe aim of this study is to analyze the effect of the constant bicycle exercise
training (CBET) and high density bicycle exercise training (HDBET) on knee joint
isokinetic muscle strenght, muscular endurance and aerobic capacity in sedentary
women aged 18-35 years.
54 healthy sedentary women who applied to Lala Mustafa Pasa Sports Center
of the Eastern Mediterranean University for doing exercise were included to the
study. CBET was given to the first group (n=27) and HDBET was given to the
second group (n=27). The measurement of isokinetic muscle force and endurance of
knee joints of individuals were done by isokinetic dynamometer (Humac Norm,
Cybex), whereas their aerobic capacities were evaluated via Astrand Bicycle
Ergometer test.
Whether the women were sedentary or doing other activities was decided by
using “International Physical Activity Evaluation Questionnaire Short Form
(IPAQ)”. In CBET program, a training program was created in order to have a
private individual program by using PWC170 Bicycle Ergometer Test.
As a result of the study it has been founf that, both types of training has
increased the durability, knee joint flexion and extension muscle force and the
aerobic capacity (p<0.05). Morever it has been found that, HDEBT which includes
more explosive movements has been more effective p<0.05) than the CBET in terms
of both force and endurance during high angular velocity (1800
/sec). According to
these findings; the bicycle ergometry would be a part of rehabilitation of both clinical
states where the knee joints and aerobic capacity was aimed and also in sedentary
and geriatric individuals of protective physiotherapy field. In addition to this it has
been concluded that, the high density bicycle exercise training can be preferred in
situations where force and durability training is aimed in high velocities.
Keywords: high density bicycle exercise, constant bicycle exercise, aerobic capacity,
muscle force, muscular durabilityFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Yasin YurtEastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Yurt, Yasin2020-08-21T06:20:00Z2020-08-21T06:20:00Z20182018masterThesisTecer, Büşra Hande. (2018). Sedanter Kadınlarda Yüksek Yoğunluklu Bisiklet Egzersiz Eğitimi ve Standart Bisiklet Egzersiz Eğitiminin, Diz Eklemi İzokinetik Kas Kuvveti, Kassal Dayanıklılık ve Aerobik Kapasite Üzerine Etkisi: Karşılaştırmalı Çalışma. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4498turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46262020-10-12T23:01:18Zhdl_11129_2097Hemşirelik Öğrencilerinin Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimlerinin BelirlenmesiArslan, YeşimHemşirelikHemşirelik--Hemşireler--Hemşirelik Öğrencileri--Eğitim Öğretim--Yaşam Boyu ÖğrenmeYaşam Boyu ÖğrenmeHemşirelik ÖğrencileriHemşirelik EğitimiLifelong LearningNursing StudentsNursing EducationÖZ:
Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinin yaşam boyu öğrenme eğilimlerinin
belirlenmesi amacıyla, tanımlayıcı araştırma tasarımına uygun olarak yapılmıştır.
Araştırmanın evrenini, Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ve
Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu Hemşirelik Bölümlerinde 2017-2018 öğretim yılı güz
döneminde eğitimine devam eden öğrenciler oluşturmuştur. Araştırmada örneklem
seçimine gidilmeyip evren üzerinde çalışılmış, araştırmanın yapıldığı tarihlerde sınıfta
olan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 283 öğrenci araştırmaya dahil edilmiştir.
Araştırmanın verileri, ‘‘Öğrenci Tanıtım Formu’’ ve ‘‘Yaşam Boyu Öğrenme
Eğilimleri Ölçeği’’ ile toplanmıştır.
Araştırmaya katılan öğrencilerin % 51.2’si 18-20 yaş arasında, % 62.2’si
kadın, % 32.9’u birinci sınıf öğrencisidir. Öğrencilerin annelerinin % 42’si;
babalarının ise % 39.9’u ilköğretim mezunu olup, araştırmaya katılanların % 72.4’ü
gelir düzeylerini giderlerine denk olarak bildirmiştir. Öğrencilerin % 63.3’ü lisansüstü
eğitim yapmayı planlamakta, % 85.9’u ise bilimsel etkinliklere katılmak istemektedir.
Öğrencilerin % 50.2’sinin ise, kitap okuma alışkanlığı yoktur.
Öğrencilerin Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimleri Ölçeği toplam puanı 124.8 ±
22.4 olarak oldukça iyi düzeyde bulunmuştur. Öğrencilerin cinsiyet, lisansüstü eğitim
yapma planı, kitap okuma alışkanlıkları ve bilimsel etkinliklere katılma isteklerine
göre, yaşam boyu öğrenme eğilimleri arasında farklılıklar olduğu bulgusuna ulaşılmış
olup; öğrencilerin sınıf ve gelir durumu özelliklerine göre ölçeğin öğrenmeyi
düzenlemede yoksunluk ve merak yoksunluğu alt boyutlarında istatistiksel farklılıklar
olduğu saptanmıştır (p<.05). Öğrencilerin yaş ve anne/baba eğitim durumlarına göre,
yaşam boyu öğrenme eğilimleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılığa
rastlanmamıştır.
Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda, hemşirelik öğrencilerinin
yaşam boyu öğrenme deneyimlerini güçlendirecek öğrenme ortamlarının sunulması,
kitap okuma alışkanlıklarının ve bilimsel etkinliklere katılımlarının desteklenmesine
ilişkin önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Yaşam Boyu Öğrenme, Hemşirelik Öğrencileri, Hemşirelik
EğitimiThis study uses a descriptive research design to determine nursing students’
lifelong learning tendencies. The study population was comprised of the students of
Eastern Mediterranean University’s Faculty of Health Sciences and Vocational School
of Health Services Department of Nursing in the fall semesters of 2017 and 2018. The
study, without specifying a sampling group, was carried out with the whole study
population and 283 students who were taking classes during the study period and
agreed to participate. The data were collected using the “Student Information Form”
and “Lifelong Learning Tendency Scale”.
Of the participants, 51.2% were aged 18-20, 62.2% were female, and 32.9%
were freshmen. It was reported that 42% of their mothers and 39.9% of their fathers
had completed primary school and 72.4% of their income and expenditure levels were
equal; 63.3% planned to undertake master’s study and 85.9% wanted to take part in
scientific activities. It was found that 50.2% of the students had no reading habit.
The mean Lifelong Learning Tendency Scale score of the participants was
124.8 ± 22.4, which was rather satisfactory. There were differences in students’
lifelong learning tendencies in terms of gender, planning to pursue master’s study,
reading habits and desire to participate in scientific activities, and there were also
statistical differences between the lack of organization in learning and lack of curiosity
subscales regarding their grades and income levels (p<.05). There was no difference
in their lifelong learning tendency scores regarding their parents’ education levels.
It is suggested, as a result of the findings, that nursing students be provided
with environments in which they can broaden their lifelong learning experiences and
their reading habits and that participation in scientific activities be supported.
Keywords: Lifelong Learning, Nursing Students, Nursing EducationHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Refia Selma Görgülü.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Görgülü, Refia Selma2020-10-12T12:25:19Z2020-10-12T12:25:19Z20182018masterThesisArslan, Yeşim. (2018). Hemşirelik Öğrencilerinin Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimlerinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4626turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46032020-10-12T23:01:16Zhdl_11129_2097Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Duyu Bütünleme Eğitiminin Proprioseptif Duyu, Motor Performans ve Duyu Profili Üzerine EtkisiÖzakın, SelenFizyoterapi ve RehabilitasyonOtizmOtizm ve PropriosepsiyonDuyu BütünlemeMotor BecerAutismAutism and ProprioceptionSensory IntegrationMotor SkillÖZ:
Çalışmamızın amacı otizmli çocuklarda duyu bütünleme eğitiminin
propriosepsiyon duyusu, motor performans ve duyu profili üzerine etkisini
incelemekti. Çalışmaya KKTC‟de yaşayan, araştırmaya katılmaya gönüllü olan 5-10
yaşları arası otizmli çocuklar (n=18) ve ebeveynleri alındı. Çalışma Ela Özel Eğitim
Merkezinin Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümünde ve Mağusa Fizyoterapi ve
Rehabilitasyon Merkezinde yapıldı.
Bireylerin Sosyo-demografik ve klinik bilgileri kaydedildi. Otizmli
çocukların duyu işleme becerilerini değerlendirmek için Duyu Profili, eklem
pozisyon duyusunu değerlendirmek için Propriosepsiyon Testi, motor becerilerini
değerlendirmek için Bruininks-Oseretsky Motor Yeterlilik Testi‟nin İkinci
Sürümünün Kısa Formu (BOMYT-2 Kısa Form) kullanıldı. Otizmli çocuğun bakım
vereni ve terapistin ortak kararıyla tedavi hedefi belirlendi ve Hedefe Ulaşma Ölçeği
kullanılarak kaydedildi. Değerlendirmeler tamamlandıktan sonra çalışma kriterlerine
uygun olan bireyler tedavi programına alındı.
Çalışmamız 18 otizmli çocuktan 15‟i ile tamamlandı. Propriosepsiyon duyu
testi sonuçları incelendiğinde eğitimi öncesi ve sonrası propriosepsiyon duyu kaybı
durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptandı (p>0,05).
Çocukların motor becerilerini değerlendirmek için kullandığımız BOMYT-2 eğitim
öncesi ve sonrası sonuçları incelendiğinde, bu testin alt basamaklarından olan ince
motor beceri hassaslığı, ince motor beceri bütünleşmesi, denge, ince motor kontrol
ve vücut koordinasyonu sonuçlarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu
(p<0,05). Duyu profili sonuçları incelendiğinde ise duyusal işleme ana alt
parametrelerinden dokunma işlemi, hareket ve vücut pozisyonu ile ilgili
düzenlemeler, aktivite seviyesini etkileyen hareket düzenlemeleri, duygusal-sosyal
cevaplar sonuçlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu bulundu (p<0,05).
Davranışlar ve duygusal cevaplar alt parametrelerinden araştırma, hassasiyet,
kaçınma parametrelerinde ve modülasyon alt parametrelerinden ise duygusal girdi
arama, duygusal tepki ve zayıf kayıt bölümlerinde anlamlı derecede farklılıkların
olduğu bulundu (p<0,05). Hedefe ulaşma ölçeğinde belirlenen hedeflerin %26,7‟
sinin ilerleme gösterdiği diğerlerinin tedavi öncesi seviyelerini koruduğu belirlendi.
Otizmli çocuklarda uyguladığımız proprioseptif duyu bütünleme eğitiminin
propriosepsiyon duyu testi sonuçlarını etkilemediğini fakat duyu profili ve BOMYT2 testinin alt parametrelerini etkilediği bulundu. Tedavi hedeflerinde ise ilerleme
olduğu belirlendi. Tüm bu sonuçlar göz önüne alındığında duyu bütünleme
eğitiminin otizmli çocukların rehabilitasyonunda çok yönlü etkilere neden
olabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Otizm, Otizm ve Propriosepsiyon, Duyu Bütünleme, Motor
BeceriThe purpose of our study was to examine the effect of proprioception, motor
performance and sensory profile after sensory integration training in autistic children.
Autistic children (n = 18) aged between 5-10 and their parents living in the TRNC
who volunteered to participate in the research were included in the study. The study
was conducted at the Department of Physiotherapy and Rehabilitation of the Ela
Private Education Center and at the Famagusta Rehabilitation Center.
Individual sociodemographic and clinical information at the participants was
recorded. Sensory Profile and Proprioceptive Test was used to assess sensory
processing skills and sense of joint position, respectively. Bruininks-Oseretsky Test
of Motor Proficiency, Short Form of Second Edition (BOT-2, Short Form) was used
to determine motor skills. The aim of the treatment was determined by the autistic
child's core giver and the therapist and recorded by using the Goal Attainment Scale.
Once the assessments were completed, individuals who met the study criteria were
included in the treatment program.
18 children who were diagnosed with autism were participated in our study.
However, only 15 children were completed the study. When the proprioceptive
sensory test results were examined, it was found that there was no statistically
significant difference between proprioceptive sensory loss before and after the
training (p>0,05). When the results of the BOMYT-2 treatment we used to assess
motor skills of the children were examined, a statistically significant difference was
found in the results of fine motor skill sensitivity, fine motor skill integration,
balance, fine motor control and body coordination subparameters (p<0.05). When the
sensory profile results are examined, statistical significance in the results of tactile,
movements and body position, behavioural patterns affecting activity level,
emotional-social responses were found (p <0,05). Behavioral and emotional
responses revealed significant differences in the search, emotion, avoidance
parameters, and modulation sub-parameters of emotional input search, emotional
response and weak recording sub-parameters (p <0.05). On the Goal Attainment
Scale, 26,7% of the determined targets had improved and others were determined to
maintain pre-treatment levels.
In our study, sensory integration training in autistic children did not affect the
proprioception sensory test results but found to affect sub-parameters of the Sensory
Profile and BOMYT-2. It has been determined that the treatment goals improved.
When all these results are taken into consideration, it has been found that the sensory
integration training has a multifaceted effect on the rehabilitation of children with
autism.
Keywords: Autism, Autism and Proprioception, Sensory Integration, Motor SkillFizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender2020-10-12T06:13:14Z2020-10-12T06:13:14Z20182018masterThesisÖzakın, Selen. (2018). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Duyu Bütünleme Eğitiminin Proprioseptif Duyu, Motor Performans ve Duyu Profili Üzerine Etkisi . Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4603turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/44852020-08-20T23:01:53Zhdl_11129_2097Üniversitedeki Erkek Öğrencilerin Testis Kanseri ve Kendi Kendine Testis Muayenesine Yönelik FarkındalıklarıAydın, SerdarHemşirelikTestis Kanseri--Testis MuayenesiTestis kanserikendi kendine testis muayenesifarkındalık çalışmalarıTesticular cancertesticular self-examawarenessÖZ:
Bu araştırma; Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu Ön
Lisans programları birinci sınıfta öğrenim gören erkek öğrencilerin testis kanseri,
kendi kendine testis muayenesi ve uygulaması konusundaki bilgi gereksinimlerini
belirlemek amacıyla tanımlayıcı-kesitsel araştırma tasarımına uygun olarak
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, 2016-2017 Eğitim ve Öğretim yılında Doğu
Akdeniz Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu Önlisans programları 1.
sınıfındaki 296 erkek öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini araştırmaya
katılmayı gönüllü olarak kabul eden 270 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri
toplama aracı olarak, ‘‘Uğurlu ve arkadaşları (2011)’’ tarafından hazırlanan ve
kullanım izni alınan ‘‘Testis Kanseri ve Kendi Kendine Testis Muayenesine Yönelik
Bilgilerinin Değerlendirilmesi’’ anket formu kullanılmıştır. Anket formu 21-25
Mayıs 2017 tarihleri arasında araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Araştırmada
verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde yüzdelik frekans ve yığılmalı yüzde testi
kullanılmıştır.
Araştırmadan elde edilen verilere göre çalışmamıza katılan öğrencilerin %
46,7’sinin 21-23 yaş grubunda olduğu ve sigara içtiği, % 90,7’sinin testis kanserini
hiç duymadıkları, % 92,2’sinin kendi kendine testis muayenesini yapmadığı, %
97,8’sinin, testis muayenesi ile ilgili herhangi bir eğitim almadığı, % 92,2’sinin,
testis kanseri ve kendi kendine testis muayenesine ve aynı oranda testis kanserinden
korunma ve erken tanıya yönelik daha ayrıntılı bilgi almak istedikleri belirlenmiştir.
Bilgi almak isteyenlerin, % 36,7’sinin broşürleri ve % 33,5’inin ise uygulamalı
eğitimi tercih ettiği belirlenmiştir.
Hemşirelerin temel uygulama standartları arasında yer alan, eğitimsel
etkinliklerle, toplumsal farkındalığı sağlamaları için, testis kanseri erken tanı ve
tedavisine yönelik eğitilmeleri ve bu konuda bilgilerini sürekli güncellemeleri ve
testis kanseri erken tanısına yönelik toplumsal farkındalık yaratmada, medyadan
yararlanılması önerilir.
Anahtar Kelimeler: Testis kanseri, kendi kendine testis muayenesi, farkındalık
çalışmalarıThis descriptive-sectional study was conducted on male students studying in
the first year of associate degree programmes in Eastern Mediterranean University
School of Health Services to determine their knowledge requirements about
testicular cancer, testicular self-exam and application. The research population was
composed of 296 male students in the first year of associate degree programs at the
Eastern Mediterranean University School of Health Services in 2016-2017 academic
year. Study sample consisted of 270 students voluntarily participating in this study.
A questionnaire prepared by "Uğurlu and colleagues (2011)" called survey called
“Informative Evaluation of Testicular Cancer and Self-inspection of testes” was used
with permission as a tool to collect data. The questionnaire was applied by researcher
between 21st and 25th May 2017. Percent frequency and cumulative percentage test
were used in the statistical evaluation of data in this study.
According to the results obtained, it was found that % 46,7 of the participants
were in the 21-23 age group and smoked, % 90,7 had never heard of testicular
cancer, % 92,2 didn’t have testiscular self-exam, % 97,8 didn’t receive any education
about testicular examination and % 92,2 of them, they wanted more information
about testicular cancer, testicular self-exam, protection from testicular cancer and
early diagnosis. It was determined that % 36,7 of those who wanted to receive
information preferred brochures and % 33,5 preferred applied education.
Nurses are recommended to be educated in early diagnosis and treatment of
testicular cancer and continuously update their knowledge and make use of the media
to raise social awareness for early detection of testicular cancer.
Keywords: testicular cancer, testicular self-exam, awarenessHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erdil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Erdil, Fethiye2020-08-20T10:08:51Z2020-08-20T10:08:51Z20182018masterThesisAydın, Serdar. (2018). Üniversitedeki Erkek Öğrencilerin Testis Kanseri ve Kendi Kendine Testis Muayenesine Yönelik Farkındalıkları. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4485turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45272020-09-01T23:01:54Zhdl_11129_2097Hatay'ın İskenderun İlçesi Halk Eğitim Merkezi Kurslarına Katılan Yetişkin Kadınların Osteoporoz Bilgi Düzeyi, Osteoporoz Öz Etkililik - Yeterlilik ve Beslenme Alışkanlıklarının DeğerlendirilmesiOcak, EcemBeslenme ve DiyetetikOsteoporoz--Bilgi DüzeyiOsteoporozBilgi düzeyiKadınlarOsteoporoz Öz Etkililik/YeterlilikOsteoporosisLevel of knowledgeOsteoporosis self efficacy-sufficiencyThis study was conducted with a total of 419 women between April and July, 2016 in order to evalvate the relationship between osteoporosis knowledge level and nutrition in 19-65 age group of women in public eduation center in Iskenderun district of Hatay. Individual interviews and questiomories, general choracteristics of the individuals, knowledge test (OBT-OKT) and osteoporosis self- efficacy scale were questioned and some anthropometric measurements were made in accordance with their techniques. Individuals were reported that 42.2 % of the amount of milk to be consumed per day for the calcium needs to be drunk 2 cups per day and 38.4 % 1 cup. 41.5 % of the subjects consumed 1-2 servings per day, 34.4 % less than one porsion per day, and 24.1 % consumed milk-yogurt. 53.4 % had less than on eper day, 41.9 % had consumed 1-2 portions of cheese. %28.9 % of the subjects had to do it every da yor 5-6 times a week. OBT exercise and OBT nutrition scores of college graduates were higher than literate (p<0.05). The exercise scores of the self-employed individuals OÖEY-calcium and OÖEYcalcium scores are higher than those of other occupational groups (p<0.05). It was found that there was no linear relationship between the age of individuals and OBT and OÖEY scores (p>0.05). There was no statistically significant difference between OBT scores according to cheese consumption (p>0.05). Indivuduals who consume more than two portions a day are more likely to have on OÖEY exercise score than one serving a day an done or two portions of cheese a day (p<0.05). Self-efficacy perceptions can be improved by increasing the knowledge and awareness of indivuduals about osteoporosis, nutrition and physical activity relationship.ÖZ: Bu araştırma, Hatay‘ın İskenderun ilçesinde halk eğitim merkezine katılan 19-65 yaş grubu yetişkin kadınların osteoporoz bilgi düzeyi ile beslenme durumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacıyla Nisan-Temmuz 2016 tarihleri arasında 419 kadın ile yürütülmüştür. Teke tek görüşme ve anket teknikleri ile bireylerin genel özellikleri, beslenme alışkanlıkları, Osteoporoz Bilgi Testi (OBT) ile Osteoporoz Öz Etkililik-Yeterlilik Ölçeği (OÖEY) ile bazı antropometrik ölçümleri tekniklerine uygun olarak yapılmıştır. Bireylerin kalsiyum ihtiyacının karşılanması için günlük tüketilmesi gereken süt miktarının %42.2‘si günde 2 bardak, %38.4‘ü 1 bardak içilmesi gerektiğini bildirmişlerdir. Bireylerin, %41.5 5 günde 1-2 porsiyon, %34.4‘ü günde 1 porsiyondan az, %24.1‘i süt-yoğurt tüketmişlerdir. Günde %53.4‘ü 1 porsiyondan az, %41.9‘u 1-2 porsiyon peynir tüketmişlerdir. Bireylerin, %28.9‘u hiç fiziksel aktivite yapmadığı, %11.2‘sinin ise hergün veya haftada 5-6 kez yaptığı saptanmıştır. Üniversite mezunu bireylerin OBT-Egzersiz ve OBT-Beslenme puanı, okur-yazar olanlara kıyasla yüksektir (p<0.05). Serbest meslekte olan bireylerin OÖEY-Kalsiyum ve OÖEY-Egzersiz puanları diğer meslek gruplarına kıyasla yüksektir (p<0.05). Bireylerin yaşları ile OBT ve OÖEY puanları arasında doğrusal bir ilişki olmadığı bulunmuştur (p>0.05). Bireylerin süt-yoğurt tüketimleri ve peynir tüketimlerine göre OBT puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Günde 2 porsiyondan fazla peynir tüketen bireylerin OÖEY-Egzersiz puanı, günde 1 porsiyon ve günde 1-2 porsiyon peynir tüketenlere kıyasla daha yüksektir (p<0.05). Bireylerin osteoporoz, beslenme ve fiziksel aktivite ilişkisiyle ilgili bilgi ve farkındalıkları arttırılarak öz etkililik-yeterlilik algıları geliştirilebilir.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ceren Gezer.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Gezer, Ceren2020-09-01T10:32:23Z2020-09-01T10:32:23Z20162016masterThesisOcak, Ecem. (2017). Hatay'ın İskenderun İlçesi Halk Eğitim Merkezi Kurslarına Katılan Yetişkin Kadınların Osteoporoz Bilgi Düzeyi, Osteoporoz Öz Etkililik - Yeterlilik ve Beslenme Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4527turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46322020-10-13T23:01:07Zhdl_11129_2097Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde Ameliyat Olacak Hastaların Yakınlarının Bilgi Gereksinimleri ve Bilgilendirilme DurumlarıEvran, EdaHemşirelikHasta Yakınları--BilgilendirmeHasta YakınıBilgi GereksinimiBilgilendirilme DurumuCerrahi HemşiresiPatient relativeneed for informationstate of being informedsurgical nursÖZ:
Bu araştırmanın amacı; Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde ameliyat olacak
hastaların yakınlarının, bilgi gereksinimlerinin ve bilgilendirilme durumlarının
belirlenmesidir. Araştırma tanımlayıcı – kesitsel araştırma tasarımına uygun olarak
yapılmıştır. Araştırma evrenini, Gazimağusa Devlet Hastanesi ameliyathane
ünitesinde ameliyat olacak hastaların yakınları ve örneklemini ise, etik kurul izni
alındıktan sonraki 4 aylık sürede (15.02.2017 – 15.06.2017) ameliyat olan, araştırma
yönergelerini anlayabilme ve tepki verebilme yetisi olan ve bilgilendirilmiş onam
formunu imzalayan 106 hastanın yakınları oluşturmuştur. Veriler; ‘‘Hastaların
Yakınlarının Tanıtıcı Özellikleri ve Hastaların Yakınlarının Bilgi Gereksinimleri ve
Bilgilendirilme Durumlarını İçeren Anket Formu’’ kullanılarak araştırmacı
tarafından hastane ortamında, hastası ameliyatta olan hastaların yakınları ile yüz yüze
görüşme yapılarak toplanmıştır. Araştırmada verilerin istatistiksel
değerlendirilmesinde yüzdelik frekans testi kullanılmıştır.
Araştırmadan elde edilen verilere göre; hastaların yakınlarının %46.2'si 50-
65 yaş grubunda, %75.8'i erkek, %83.9'u evli, %39.6'sı okur-yazar değil veya ilkokul
mezunu ve %39.6'sı ev hanımıdır. Hastaların yakınlarının ameliyata ilişkin bilgi alma
durumları incelendiğinde, %92.5'inin bilgi aldıkları ve bilgi kaynağı olarak
%97.9’unun hekimi ifade ettikleri ve tamamının, bilgiyi sözel olarak almak
istedikleri saptanmıştır. Hastaların yakınlarının yarıdan fazlasının %54.5’i, ameliyat
sonrası; %17.0’sinin ameliyat sırası ve %8.5’inin de ameliyat öncesi döneme ilişkin
bilgi alma gereksiniminin olduğu belirlenmiştir. Hastaların yakınlarına, ameliyat
öncesi, sırası ve sonrası dönemde bilgi verilmesi gereken konular verilip,
bilgilendirilme durumları ve bilgiyi kimden aldıkları sorulduğunda ise, gereksinim
duydukları bilgilerin ve bilgiyi hekimden almak isteme oranlarının çok yüksek
olduğu saptanmıştır. Cerrahi girişim uygulanacak hastalar için bilgi alınacak ve bilgi
alınan tek sağlık profesyonelinin hekim olduğu saptanmıştır.
Bu sonuçlar doğrultusunda; cerrahi hemşirelerinin temel sorumlulukları olan
ve hastanın cerrahi girişim için başvurmasıyla başlayan, ameliyat öncesi hazırlık,
ameliyat sonrası bakım, taburculuk planlaması ve bu aşamalara yönelik hasta ve
yakınlarının bilgilendirilmesi konusunda, hemşirelerin bilgilerinin geliştirilmesi ve
sürekli eğitimlerle, güncellenmesi önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hasta Yakını, Bilgi Gereksinimi, Bilgilendirilme Durumu,
Cerrahi HemşiresiThe purpose of this study is to determine the information needs of the
relatives of the patients to be operated on at Gazimağusa State Hospital well as their
state of being informed. The study was conducted in compliance with a descriptive –
cross-sectional design. The population consisted of the relatives of the patients to be
operated on at Gazimağusa State Hospital, while after receiving permission from the
board of ethics, the sample consisted of relatives 106 of the patients who had
operations in a 4-month period (15.02.2017-15.06.2017) who had the ability to
understand and respond to the instructions of the study and signed informed consent
forms. The data were collected by the researcher in the hospital environment via face
to face interviews with the relatives whose patients were in operation using the
“Questionnaire Form for Descriptive Characteristics of Patient Relatives and Their
Needs for Information and Their State of Being Informed”. Ethics Board approval
was received for conducting the study. Percentages and frequency test were used to
analyze the data.
According to the data obtained in the study 46.2% of the relatives were in the
age range of 50-65, 75.8% were male, 83.9% were married, 39.6% were illiterate or
primary school graduates and 39.6% were housewives. When the states of the
relatives of being informed were investigated, it was found that 92.5% received
information and 97.9% of the participants stated the doctor as their source of
information, while all participants stated that they would like to receive information
verbally. More than half of the relatives of patients (54.5%) stated they needed
information for the post-operative period, while 17.0% said they needed information
for the period during the operation and 8.5% said they needed information about the
pre-operation period. When the relatives were provided with the subjects they need
to be informed about in the periods before, during and after operations and they were
asked about their state of being informed and from whom they received information,
it was found that they had very high rates of information they needed and wishes to
receive information from the doctor. It was found that the only healthcare
professional who was stated to provide and have provided information for patients to
be operated on was the doctor.
In the light of these results; it is recommended to improve the knowledge of
nurses and update it through continuous training for planning preparations before
operations, post-operative care and discharging, and informing the patient and their
relatives regarding these stages.
Keywords: patient relative, need for information, state of being informed, surgical
nurse.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erdil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Erdil, Fethiye2020-10-13T04:50:14Z2020-10-13T04:50:14Z20182018masterThesisEvran, Eda. (2018). Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde Ameliyat Olacak Hastaların Yakınlarının Bilgi Gereksinimleri ve Bilgilendirilme Durumları. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4632turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46352020-10-13T23:01:06Zhdl_11129_2097Hemşirelik Esasları Eğitiminde Stres Yaratan Durumların ve Öğrencilerin Stres Düzeylerinin BelirlenmesiUysal, DemetHemşirelikHemşirelik Eğitimi--Hemşirelik Öğrencileri--Stres DüzeyleriHemşirelik EğitimiHemşirelik Esasları DersiHemşirelik ÖğrencileriEğitim StresiEducation StressFundamentals of Nursing CourseNursing EducationNursing StudentsÖZ:
Bu çalışma, Hemşirelik Esasları eğitiminde stres yaratan durumların ve
öğrencilerin stres düzeylerinin belirlenmesi amacı ile tanımlayıcı ve ilişki arayıcı
araştırma tasarımına uygun olarak yapılmıştır. Araştırma evrenini 2016-2017 öğretim
yılı bahar döneminde Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Hemşirelik Lisans Programı Hemşirelik Esasları dersine kayıt yaptıran 118 öğrenci
oluşturmaktadır. Araştırma evren üzerinden yürütülmüş araştırmaya katılmayı kabul
eden, araştırmaya dahil edilme kriterlerine uyan ve ulaşılabilen 90 öğrenci ile
tamamlanmıştır. Araştırmada veriler “Kişisel Bilgi Formu”, “Stres Faktörleri
Anketi”, “Klinik Stres Anketi” ve “Hemşirelik Eğitimi Stres Ölçeği” ile toplanmıştır.
Verilerin istatistiksel analizinde tanımlayıcı istatistikler ile “Mann Whitney U” ve
“Kruskal-Wallis H” ve “Sperman’s rho Korelasyon Katsayısı Tekniği” testleri
kullanılmıştır. İstatistiksel önemlilik düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir.
Öğrencilerin Hemşirelik Eğitimi Stres Ölçeği puan ortalaması 69.46±17.29
Klinik Stres Anketi puan ortalaması ise 33.87±11.20 olarak bulunmuştur. Hemşirelik
Eğitimi Stres Ölçeği ve Klinik Stres Anketi genel puan ortalamaları arasında düşük
düzeyde, anlamlı ve negatif doğrusal bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin
yaş, lise türü, hemşirelik bölümüne giriş, akademik ortalama durumları ile
Hemşirelik Eğitimi Stres Ölçeği ve Klinik Stres Anketi puanları arasında anlamlı
fark saptanmazken (p>0.05), cinsiyet ve meslek seçim nedenleri ile ölçek puanları
arasındaki farkın anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0.05).
Öğrencilerin Hemşirelik Esasları dersinin teorik eğitimi sırasında orta
düzeyde; klinik uygulama, beceri laboratuvarı, ödev ve sınavlar ile ilgili faktörlerden
de aşırı derecede duygusal olarak etkilendiklerini ifade ettikleri belirlenmiştir.
Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda öğrenci-öğretim elemanı
oranının uluslararası standartlara uygun olması, Beceri Laboratuvarlarında güncel
eğitim yaklaşımlarından yararlanılması, okul-hastane işbirliğinin arttırılmasına
yönelik etkinliklerin geliştirilmesi ve araştırmanın nitel çalışma tasarımında
yapılması önerilmektedir.
Anahtar kelimeler: Hemşirelik Eğitimi, Hemşirelik Esasları Dersi, Hemşirelik
Öğrencileri, Eğitim StresiThis study is made in compliance with descriptive and explanatory research
design to identify situations causing stress in Fundamentals of Nursing course and
the stress levels of students. The research population is composed of 118 students
who are registered in Fundamentals of Nursing course, Nursing Undergraduate
Program at Eastern Mediterranean University School of Health Sciences in 2016-
2017 Spring. The research is conducted with 90 students, who have agreed to
participate in the research carried out by the research population, complied with the
criteria to be included in the research and have been contacted. The research data is
collected by “Personal Information Form”, “Stress Factors Questionnaire”, “Clinical
Stress Questionnaire” and “Nursing Education Stress Scale”. Descriptive statistics,
“Mann-Whitney U” and “Kruskal-Wallis H” and “Sperman’s rho Correlation
Coefficient” tests have been used for the statistical analysis of the data. The
statistical significance level has been accepted as p<0.05.
It is identified that the average Nursing Education Stress Scale point of
students is 69.46±17.29 while the average Clinical Stress Questionnaire point is
identified as 33.87±11.20. It is determined that there is a significant and negative
linear relationship between the general average scores of Nursing Education Stress
Scale and Clinical Stress Questionnaire on a low level (p<0.05). While it is
determined that there is no significant difference between the age, type of high
school, entry to nursing department, academic point average of students, and Nursing
Education Stress Scale and Clinical Stress Questionnaire, it is determined that there
is a significant difference between gender and reasons behind choice of profession,
and scale points (p<0.05).
It is determined that students are extremely affected emotionally by factors in
respect to clinical practice, skills laboratory, homework and exams on a medium
level during the theoretical education of Fundamentals of Nursing.
In accordance with the research results, it is proposed to have the studentlecturer ratio in compliance with international standards, benefit from current
educational approaches in Skills Laboratories, develop events to increase universityhospital cooperation and conduct the research with qualitative study design.
Keywords: Education Stress, Fundamentals of Nursing Course, Nursing Education,
Nursing StudentsHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Refia Selma Görgülü.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Görgülü, Refia Selma2020-10-13T05:01:42Z2020-10-13T05:01:42Z20182018masterThesisUysal, Demet Uysal. (2018). Hemşirelik Esasları Eğitiminde Stres Yaratan Durumların ve Öğrencilerin Stres Düzeylerinin Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4635turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46542020-10-14T23:00:55Zhdl_11129_2097Tip 2 Diyabetli Hastaların Öz-Bakım Gücünün DeğerlendirilmesiErilmez, CemileHemşirelikDiabetTip 2 DiyabetÖz-bakımÖz-bakım GücüDiabetesType 2Self-careSelf-care powerÖZ:
Bu araştırma; Tip 2 Diyabetli hastaların öz-bakım gücünün değerlendirilmesi
amacıyla tanımlayıcı araştırma tasarımına uygun olarak yapılmıştır. Araştırmanın
evrenini Aralık 2016-Mart 2017 tarihleri arasında Gazi Mağusa Devlet Hastanesi
Diyabet Polikliniğine başvuran Diyabet hastaları oluşturmuştur. Araştırmaya
katılmayı kabul eden ve araştırmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan 210 hasta
araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırmada veriler “Hastaları Tanıtıcı Bilgi
Formu” ve “Öz-bakım Gücü Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Verilerin istatiksel
analizinde Mann-Whitney U testi ve Kruskal Wallis H Testi testi kullanılmıştır.
Araştırmaya katılan Tip 2 diyabet hastalarının % 50,5’i erkek, % 46,2’si 55-64
yaş ve üstü, % 79,5’ i evlidir. Hastaların % 42,4’ünün eğitim düzeyi lise ve üstü, %
39,0’u ev hanımı ve % 78,1’i eşi ile birlikte yaşamaktadırlar. Araştırmaya katılan Tip
2 diyabet hastalarının % 51,9’una diyabet tanısı konma süresi 1-5 yıl arasında olmakla
birlikte, % 57,6’sına diyabet ile ilgili tedavi olarak diyet ve ilaç tedavisi birlikte
önerilmiştir. Hastalarının % 56,7’ sine diyabet ile ilgili ilaç tedavisi olarak oral
antidiyabetik ilaç önerilmiştir. Yine araştırmaya katılan Tip 2 diyabet hastalarının %
82,4’ü günlük ihtiyaçlarını tamamen kendisi karşılamakla birlikte, % 68,6’sı kendi
kendine şeker ölçümü yaptığını belirtmişlerdir. Hastaların % 54,3’ü diyabet ile ilgili
eğitim almışken, hastaların % 49,5’i aldıkları eğitimi hemşireden aldığını ifade
etmiştir.
Yapılan çalışmada Tip 2 Diyabet hastalarının Öz-Bakım Gücü Ölçeği toplam
puan ortalamaları 123,54± 16,68 olarak bulunmuştur (min= 37, max=140). Hastaların
öz-bakım gücünde farklılık yaratan faktörlerin “yaş” (P<.05), “cinsiyet” (P<.05),
“eğitim durumu” (P<.05), “meslek” (P<.05), “diyabet tanısının konduğu süre”
(P<.05), (Tablo:10), “diyabet ile ilgili önerilen ilaç” (P<.05), “kendi kendine kan
şekeri ölçümü yapma durumu” (P<.05), “eğitim alma durumu” (P<.05), “önerilen
tedavi şekli” (P<.05), “günlük kişisel ihtiyacı karşılama” (P<.05), olduğu saptanmıştır.
Çalışma bulguları göz önüne alınarak, sağlık profesyonelleri tarafından,
diyabetli hastaların bireysel özellikleri de göz önüne alınarak, özbakım davranışlarını
geliştirmeye yönelik izlem ve eğitim programlarının yapılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tip 2 Diyabet, Öz-bakım, Öz-bakım GücüThis study was conducted in accordance with a descriptive research design for
the assessment of self-care power of Type 2 diabetic patients. Diabetes patients who
applied to the Gazi Famagusta State Hospital Diabetes Policlinic between December
2016 and March 2017 formed the universe of the research. 210 patients who agreed to
participate in the study and met inclusion criteria were included in the study. Data were
collected by using the "Introductory Information Form" and "Self-care Agency Scale".
Mann-Whitney U test and Kruskal Wallis H test were used for the statistical analysis
of the data.
In the study, 50.5% of the patients with type 2 diabetes were male, 46.2% were
55-64 years and above, 79.5% were married. The education level of 42.4% of the
patients was high school and higher, 39.0% were housewife and 78.1% were living
with their wife. The study participants patients with type 2 diabetes 51,9%, although
median survival for diagnosed with diabetes the duration between 1-5 years, 57,6%
diabetes-related treatment in combination with diet and drug therapy have been
proposed. Oral antidiabetic drugs were recommended for 56.7% of patients with
diabetes. Type 2 diabetes is the most common type of diabetes in the United States.
While 54.3% of the patients received education related to diabetes, 49.5% of the
patients stated that they received education from the nurse.
The factors that differ in the self-care power of the patients were determined to
be, age (p<.05).5), “gender” (p<.05), “educational status” (p<.05), “profession” (p<.5),
“duration of diabetes diagnosis” (p<.(Table 1). The prevalence of diabetes mellitus in
patients with type 2 diabetes mellitus (p<0.01).5) “self-measurement of blood sugar”
(p<.05), “educational status” (p<.05), “recommended form of treatment” (p<.05),
“daily personal needs” (p<.05).
In view of the findings of the study, it is suggested that health professionals
should monitor and train programs to improve self-care behaviors, taking into
consideration the individual characteristics of diabetic patients.
Keywords: Diabetes, Type 2, Self-care, Self-care powerHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2020-10-14T10:16:29Z2020-10-14T10:16:29Z20182018masterThesisErilmez, Cemile. (2018). Tip 2 Diyabetli Hastaların Öz-Bakım Gücünün Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4654turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/47042020-10-28T00:01:02Zhdl_11129_2097Üniversite Öğrencilerinde Sağlık OkuryazarlığıSarıyar, SultanHemşirelikSağlık Okuryazarlığı--Sağlık EğitimiÜniversite öğrencileriSağlık okuryazarlığıNursingUniversity studentsHealth literacyThis research was conducted based on a descriptive/cross-sectional research
design to determine the health literacy levels of university students, for which a case
study was made of students who applied for the first time to the Health Center of the
Eastern Mediterranean University between May 1 and July 31, 2017. Rather than
selecting samples, the study was conducted on the universe, resulting in a total of 365
eligible students who volunteered to participate in the research. For the study, data was
collected using the "Identifıcation Information Form" and the "Adult Health Literacy
Scale", and percentages, a Mann-Whitney U-test and a Kuruskal-Wallis H-test were
used in the statistical analysis of the data.
Of the university students, 44.9 percent are aged 21–23, and 50.7 percent are
female and 49.3 percent are male. In addition, 20.0 percent of the students are studying
in the faculty of education, 97.8 percent are undergraduate students and 26.1 percent
are in the fourth grade. Of the university students who participated in the survey, 50.7
percent had lived in cities for a major part of their lives and 42.2 percent are currently
living with friends. Furthermore, 50.7 percent of the students are smokers, and of these,
58.9 percent (n = 185) smoke one pack of cigarettes a day. Again, 51.5 percent of the
university students drink alcohol, and 37.8 percent of these (n = 188) consume one
glass of alcohol a day. Finally, 51.8 percent of the students state that they are in good
health.
It was found that age, gender, department, grade and the daily alcohol
consumption were influential on the students’ health literacy level (p <.05).
The results of the study show that for a high level of health literacy, it is
important that health education starts in the family and continues in the pre-school
period; that it is covered in the textbooks used in primary education; and that
conferences, seminars and scientific activities on health information are organized at
universities in certain periods with the participation of all students. It may be beneficial
to identify the variables affecting health literacy in individuals so that plans can be
made taking these variables into account, and to develop policies to improve health
literacy.
Keywords: Nursing, University students, Health literacyÖZ:
Bu araştırma, üniversite öğrencilerinin sağlık okuryazarlık puan ortalamalarını
belirlemek amacıyla tanımlayıcı / kesitsel araştırma tasarımına uygun olarak
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini 1,Mayıs – 31,Temmuz 2017 tarihleri arasında
Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Merkezine ilk kez başvuran 365 öğrenci
oluşturmaktadır. Araştırmada örneklem seçimine gidilmeyip, evren üzerinde
çalışılmış, araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden ve araştırmaya dahil
edilme kriterlerini taşıyan 365 öğrenci araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırmada
veriler “Tanıtıcı Bilgi Formu” ve “Yetişkin Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği” kullanılarak
toplanmıştır. Verilerin istatiksel analizinde yüzdelik, Mann-whitney U testi ve
Kuruskal-Wallis H testi kullanılmıştır.
Üniversite öğrencilerinin, %44,9’u 21-23 yaş arası, %50,7’si kadın, %49.3’ü
ise erkektir. Öğrencilerin %20,0’si eğitim fakültesinde okumakta, %97,8’inin
okuduğu bölüm türü lisans olup ve %26,1’i dördüncü sınıf öğrencisidir. Araştırmaya
katılan üniversite öğrencilerinin %50,7’sinin en uzun yaşadığı yer şehir olup, %42,2’si
şu an arkadaşıyla evde kalmaktadır. Öğrencilerin %50,7’si sigara kullanmaktadır.
Sigara kullanan öğrencilerin (n=185) %58,9’u günde bir paket sigara içmektedir. Yine
üniversite öğrencilerinin %51,5’i alkol kullanmakta ve alkol kullanan (n=188)
öğrencilerin %37,8’i günde bir kadeh alkol tüketmektedir. Öğrencilerin %51,8’i genel
sağlık durumunu iyi olarak belirtmiştir.
Öğrencilerin yaş, cinsiyet, okunan bölüm, sınıf düzeyi ve günlük kullanılan
aklol miktarının sağlık okuryazarlığı puan ortalamaları üzerinde etkili olduğu
görülmüştür (p<.05).
Çalışmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda sağlık okuryazarlığın üst
düzeyde olması için sağlık eğitiminin ailede başlanarak, okul öncesi dönemde devam
etmesi, temel öğretimde ders kitaplarında yer alması ve üniversitelerde belli
dönemlerde tüm öğrencilerin katılabileceği sağlık bilgisi konusunda konferans,
seminer ve bilimsel aktivitelerin düzenlenmesi önemlidir. Bireylerin sağlık
okuryazarlığına etki eden değişkenlerin ortaya çıkarılması, bu değişkenler dikkate
alınarak planlama yapılması ve sağlık okuryazarlığını geliştirmeye yönelik politikalar
üretilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Hemşirelik, Üniversite öğrencileri, Sağlık okuryazarlığıHemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2020-10-27T12:18:45Z2020-10-27T12:18:45Z20182018masterThesisSarıyar, Sultan. (2018). Üniversite Öğrencilerinde Sağlık Okuryazarlığı. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4704turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46382020-10-13T23:00:56Zhdl_11129_2097Hemşirelerin İntramüsküler Enjeksiyon Uygulamalarında Kullandıkları Alanlar ve Ventrogluteal Alanın Kullanımına İlişkin GörüşleriOflaz, PembeHemşirelikİntramüskülerEnjeksiyonVentroglutealİlaçHemşireIntramuscularInjectionVentroglutealDrugNurseThis research is conducted to identify the sites, which the nurses use in intramuscular injections, and their opinions on the use of ventrogluteal area. The research population is composed of 97 nurse practitioners who work in clinics serving adult patients in Famagusta State Hospital and perform drug applications. The research data is collected by the researcher by a survey developed through relevant literature. The survey is comprised of 18 questions in total. It includes 6 questions in respect to informative traits of the nurses (age, gender, educational background, years of work experience, the department being worked in) and 12 questions in respect to nurses’ opinions on application of intramuscular injection. Data, percentage frequency distribution, crosstab and Chi square techniques have been used in the research.
The research results have shown that %50.5 of the participating nurses are between the ages of 36 and 40, %86.6 are women, %71.1 have Bachelor’s ans Master’s degrees and %64.9 have been working for 11-19 years. It is identified that %69.9 of participating nurses have received education on application of drugs and %64.9 on application of intramuscular injection. While %36.1 of nurses have stated that they apply 5 or more intramuscular injections in each shift and %49.5 use the gluteus maximus and gluteus medius in the dorsagluteal area for intramuscular injection, %47.4 stated that they rarely use the dorsagluteal area for intramuscular injection and choose this area based on the body type/ position/ status of the patient. There was a significant difference in context of frequency of deltoid use between nurses (P<0.05). It is identified that there is a significant difference in nurses’ usage frequency of the deltoid muscle. This difference is caused by the education received by the nurses depending on whether they have a Bachelor’s Degree or a Master’s Degree. It is determined that as educational level increases, the usage frequency of the deltoid muscle increases as well. It is proposed develop the ventrogluteal area using behaviour for intramuscular injection during the education process of nurses, consider the law on a regular basis in in-service trainings and conduct qualitative and quantitative studies for nurses in respect to the use of ventrogluteal area.ÖZ: Bu araştırma, hemşirelerin intramüsküler enjeksiyon uygulamalarında kullandıkları alanlar ve ventrogluteal alanın kullanımına ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma evrenini Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde yetişkin hastalara hizmet veren kliniklerde çalışan ve fiilen ilaç uygulaması yapan 97 servis hemşiresi oluşturmuştur. Araştırmada veriler araştırmacı tarafından konuya ilgili literatürden yararlanılarak geliştirilen anket formu ile toplanmıştır. Anket formu toplam 18 soru içermektedir. Anket formunda hemşirelerin tanıtıcı özelliklerine (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, çalışma yılı, çalışılan servis vb.) yönelik 6 soru ve hemşirelerin intramüsküler enjeksiyon uygulamasına yönelik görüşlerini içeren 12 soru yer almaktadır. Araştırmada veriler frekans ve yüzde dağılımları, çapraz tablo ve ki-kare teknikleri kullanılmıştır.
Araştırma sonucunda çalışmaya katılan hemşirelerin %50.5’inin 36-40 yaş aralığında ve %86.6’sının kadın olduğu, %71.1’inin Lisans ve Yüksek lisans programından mezun olduğu ve %64.9’unun 11-19 yıldır çalışmakta oldukları belirlenmiştir. Araştırmaya katılan hemşirelerin %69.9’unun ilaç uygulamaları ve %64.9’unun kas içi enjeksiyon uygulaması ile ilgili eğitim aldıkları belirlenmiştir. Hemşirelerin %36.1’i çalıştıkları her vardiyada 5 ve daha fazla sayıda kas içi enjeksiyon uyguladıklarını ve % 49.5’i kas içi enjeksiyon uygulaması için dorsagluteal alanda yer alan gluteus maksimus ve gluteus medius kaslarını kullanırken %47.4’ü kas içi enjeksiyon için ventrogluteal alanı nadiren kullandıklarını ve bu alanı hastanın vücut yapısı/ pozisyonu/ durumuna göre tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Araştırmamızda hemşirelerin eğitim durumlarına göre deltoid kasını kullanma sıklıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (P<0.05).
Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda hemşirelerin eğitim süreçleri boyunca intramüsküler enjeksiyon için ventrogluteal alan kullanım davranışının geliştirilmesine, hizmet içi eğitim programlarında konunun düzenli aralıklarla ele alınmasına ve hemşirelere ventrogluteal alan kullanımına ilişkin nicel ve nitel araştırmalar yapılması önerilmiştir.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Refia Selma Görgülü.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Görgülü, Refia Selma2020-10-13T05:17:32Z2020-10-13T05:17:32Z20182018masterThesisOflaz, Pembe. (2018). Hemşirelerin İntramüsküler Enjeksiyon Uygulamalarında Kullandıkları Alanlar ve Ventrogluteal Alanın Kullanımına İlişkin Görüşleri. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4638turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46632020-10-19T23:00:54Zhdl_11129_2097KKTC’de Spor Salonuna Aktif Olarak Devam Eden Yetişkin Erkek Bireylerde Ortoreksiya Nervoza Eğiliminin ve Beslenme Alışkanlıklarının BelirlenmesiAlp, AslıBeslenme ve DiyetetikSağlıklı Beslenme--Psikolojik SorunlarOrtoreksiya nervozaORTO-11YTT-40spor yapanspor yapmayanOrthorexia nervosaORTO-11EAT-40exercisingnon-exercisingThis study was conducted with the aim of determining the orthorexia nervosa tendency and eating habits on adult male subjects in the Turkis Republic of Northern Cyprus (TRNC) who are actively exercising in the gym. The data was collected between May–October 2017 from 118 adult male, 59 adult male who actively exercising in the gym and 59 non-exercising adult male in Nicosia district of TRNC. Individuals should actively exercising at least one year at gym defined as an inclusion criteria and individuals whose physical activity level (PAL) was >1.69 were excluded from this study. Participants' sociodemographic characteristics, eating habits, frequency of food consumption, 24 hour diet recall, and physical activity condition information was assesed by several questionaries. ORTO-11 scale and Eating Attitude Test (EAT-40) was used to asess orthorectic tendencies and eating attitudes of individuals, respectively. Questionaires and anthropometric measurements were carried out by the researcher. Energy and nutrient intake was analysed by using computerized software programme (BEBIS 7 student version). SPSS 24.0 was used in the statistical analysis of research data. Consumption of protein (g) and protein (%) were higher and carbohydrate (g) and carbohydrate (%) conspumption were lower in individuals who actively exercise compared to non-exercising individuals. It has been determined that individuals who exercising had more healthier eating habits than those who do not exercise. According to the results of the study exercising group exhibited more disordered eating attitudes and showed higher orthorectic symptoms than the non-exercising group. It was determined that 62.7% of the exercising individuals were orthorectic. There were no statistically significant correlations between ORTO-11 and EAT-40 scores (p>0.05). However, in exercising group, disordered eating attitudes proportionally increase with an increase in orthorectic tendency. There were no statistically significant correlations between the age and anthropometric measurements of exercising participants with the EAT-40 and ORTO-11 scale results (p>0,05). Since the orthorectic tendency found to be high in participants who are actively exercising in the gym and as orthorexia nervosa is a newly recognised term, more extensive studies on this issue will contribute to the literature.ÖZ: Bu çalışma, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nde sporu aktif olarak özel spor salonuna giderek sürdüren yetişkin erkek bireylerdeki ortoreksiya nervoza eğilimini ve beslenme alışkanlıklarını saptamak amacı ile yütürülmüştür. Mayıs-Ekim 2017 tarihleri arasında, KKTC’nin Lefkoşa bölgesinde sporu aktif olarak özel spor salonuna giderek sürdüren (n=59) ve spor yapmayan (n=59), 19-45 yaş arası sağlıklı 118 yetişkin erkek üzerinde yapılmıştır. Spor yapan bireylerin en az 1 yıldır düzenli spor yapıyor olmaları araştırmaya dahil olma kriteri ve fiziksel aktivite kaydı değerlendirmesine göre fiziksel aktivite katsayısı (PAL) >1.69 olan kontrol grubundaki bireylerin araştırmaya dahil edilmemeleri kriter olarak belirlenmiştir. Katılımcıların sosyodemografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, besin tüketim sıklıkları, geriye dönük 24 saatlik besin tüketimleri, fiziksel aktivite durumlarını değerlendiren anket formu, antropometrik ölçümler, ortorektik eğilimleri değerlendirmek için ORTO-11 ve yeme tutum ve davranışları değerlendirmek üzere Yeme Tutum Testi (YTT-40) ölçekleri araştırmacı tarafından yapılmıştır. Besin tüketiminin değerlendirilmesi için Beslenme Bilgi Sistemleri Paket Programı (BEBİS) 7 öğrenci versiyonu kullanılmıştır. Araştırma verilerinin istatistiksel çözümlenmesinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS) 24.0 veri analizi programı kullanılmıştır. Spor yapan bireylerin yaş ortalaması 26.64±7,05 yıl, spor yapmayan katılımcıların ise 27.20±7,22 yıldır. Spor yapan bireylerin, protein (g) ve protein (%) tüketim miktarları spor yapmayan bireylere göre yüksek, karbonhidrat (g) ve karbonhidrat (%) miktarları ise düşüktür. Spor yapan bireylerin spor yapmayanlara göre daha sağlıklı beslenme alışkanlıkları olduğu saptanmıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre, spor yapanların yapmayanlara göre daha bozuk yeme tutumu sergiledikleri ve daha yüksek düzeyde ortorektik belirtiler gösterdikleri tespit edilmiştir. Spor yapan bireylerin %62,7 oranında ortorektik olduğu saptanmıştır. ORTO-11 ile YTT-40 puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı korelasyonlar olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Ancak, spor yapanlarda, yeme bozukluğu riski arttıkça ortorektik eğiliminde artış gösterdiği bulunmuştur. Spor yapan katılımcıların, yaş ve antropometrik ölçümleri ile YTT-40 ve ORTO-11 testi sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyonlar olmadığı tespit edilmiştir (p>0,05). Spor salonunda aktif olarak spor yapan bireylerde ortorektik eğilimin yüksek çıkması ve ON’nın yeni olgunlaşmaya başlayan bir konu olmasından dolayı bu konuda daha kapsamlı çalışmaların yapılması literatüre katkı sağlayacaktır.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Emine Yıldız.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Yıldız, Emine2020-10-19T12:10:30Z2020-10-19T12:10:30Z20182018masterThesisAlp, Aslı. (2018). KKTC’de Spor Salonuna Aktif Olarak Devam Eden Yetişkin Erkek Bireylerde Ortoreksiya Nervoza Eğiliminin ve Beslenme Alışkanlıklarının Belirlenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4663turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46392020-10-13T23:01:02Zhdl_11129_2097Hemşirelerin Hizmet Sunduğu Bireyler ya da Yakınlarından Yönelen şiddete Maruz Kalma DurumlarıAkbaş, SeherHemşirelikHemşireŞiddetFiziksel şiddetSözlü tacizCinsel tacizNurseViolencePhysical ViolenceVerbal HarassmentSexual HarassmentThe research is made in compliance with descriptive research design to identify violence used against nurses by clients their relatives. Study population is composed of 180 nurses who study health institutions at Famagusta and İskele. The research is conducted based on the research population, no sampling has been made and 140 nurses have participated. The data is collected through the survey form under the name of “Workplace Violence in Nursing”. Descriptive statistics and chi square significance test have been used for the statistical analysis of the data. The statistical significance level is accepted as p<0.05.
The ratio of nurses exposed to any kind of violence or harassment is identified as 67.1%. While the ratio of physical violence used against nurses by clients or their relatives is 15.0%, 63.6% of nurses is exposed to verbal harassment and 6.4% to sexual harassment.
It is stated nurses are exposed to physical violence at the ratio of 57.1%, verbal harassment at the ratio of 40.4% and sexual harassment at the ratio of 40.2% by the clients‟ relatives.
It is stated that there is a statistical significance between the concern on being exposed to violence in the unit being worked and working in the night shift and number of men and women working in the unit (p<0.05).
In accordance with the results obtained in the research, it is proposed to raise awareness of nurses on measures to be taken on anger management and violent behaviours.ÖZ: Araştırma, hemşirelerin hizmet sunduğu bireyler ya da yakınlarından yönelen şiddete maruz kalma durumlarını belirlemek amacı ile tanımlayıcı araştırma tasarımına uygun olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Gazimağusa ve İskele bölgesindeki koruyucu ve tedavi edici sağlık kuruluşlarında çalışan 180 hemşire oluşturmaktadır. Araştırma evren üzerinden yürütülmüş, araştırmaya katılmayı kabul eden ve ulaşılabilen 140 hemşire ile araştırma tamamlanmıştır. Araştırmada veriler “Hemşirelikte İşyeri Şiddeti” anket formu ile toplanmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde tanımlayıcı istatistikler ile ki kare önemlilik testi kullanılmıştır. İstatistiksel önemlilik düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir.
Hemşirelerin herhangi bir şiddete veya tacize maruz kalma oranı %67.1 olarak belirlenmiştir. Hemşirelerin hizmet sunduğu bireyler ya da yakınlarından yönelen fiziksel şiddete %15.0‟i maruz kalırken, %63.6‟sı sözlü tacize maruz kalmış ve %6.4‟ü ise cinsel tacize maruz kalmışlardır.
Fiziksel şiddete maruz kalan 21 hemşirenin 12‟si, sözlü tacize maruz kalan 89 hemşirenin 36‟sı, cinsel tacize maruz kalan 9 hemşirenin 5‟i şiddetin hasta yakınından yöneldiğini belirtmişlerdir.
Herhangi bir şiddete veya tacize maruz kalma ile gece saatlerinde çalışma, çalışılan birimde kadın-erkek sayısı ve çalışılan birimde şiddete maruz kalma endişesi arasındaki farkın istatistiksel olarak önemli olduğu belirlenmiştir (p<0.05).
Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda hemşirelerin iletişim, öfke kontrolü ve şiddet davranışına yönelik alınacak önlemler konularında bilinçlendirilmesi önerilmektedir.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Refia Selma Görgülü.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Görgülü, Selma2020-10-13T05:24:26Z2020-10-13T05:24:26Z20182018masterThesisAkbaş, Seher. (2018). Hemşirelerin Hizmet Sunduğu Bireyler ya da Yakınlarından Yönelen şiddete Maruz Kalma Durumları. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4639turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46442020-10-13T23:01:10Zhdl_11129_2097Sagital Servikal Dizilim Bozukluğu Olan Masa Başı Çalışanlarda Klinik Pilates ile Ev Egzersiz Programlarının Etkinliği: Randomize Karşılaştırmalı ÇalışmaHürer, CemaliyeFizyoterapi ve RehabilitasyonBoyun SağlığıServikalDizilim BozukluğuBaş Önde PostürüEgzersizKlinik PilatesEv ProgramıCervicalDisorientationForward Head TiltExerciseClinical PilatesHome ProgramThe aim of this study was to compare the effects of clinical pilates exercises (CPE) and home exercise program (HEP) on postural disorders (PD), the strength and endurance of the cervical muscles, cervical range of motion (ROM), pain intensity, functional disability, cervical joint position sense (JPS) and muscle shortness in desk workers with sagittal cervical disorientation.
The participants (n=46) with sagittal cervical disorientation who work at private and public institutions, in the age range of 30-60 years were randomly divided into CPE and HEP groups. In addition, “Neck Health” seminar was given to both groups at the beginning of the exercise education.
Photography method was used evaluate PD. Dynamometer (Hand Held Dynamometer; Lafayette Instrument Company, Lafayette, Indiana) was used to assess muscle strength of the cervical muscles. Biofeedback pressure unit (Stabilizer Pressure Biofeedback-Chattanooga Stabilizer) was used to asses strength and endurance values of the deep cervical flexors (DCF) The inclinometer (baseline bubble inclinometer) was used to evaluate the cervical ROM and the eyes open-closed JPS. Endurance tests were used to asses the cervical flexor and extensor muscles’ endurance. The cervical pain intensity during resting and activity were evaluated by Visual Analog Scale (VAS). The Neck Disability Index (NDI) was used to assess the functional disability. Pectoral muscle group and shoulder Adductor and İnternal rotator muscles shortness were evaluated by muscle shortness test.
There was no difference between the groups in terms of cervical muscle strength, flexor and extensor muscle endurance, ROM, VAS, NDI and muscle shortness parameters after treatments (all p’s > 0,05). After treatment, craniovertebral angle, head tilt angle and cervicothoracic angle, DCF’s strength and endurance values were statistically significant in favor of CPE and sensetion of the closed eyes right JPS was significantly different in favor of the HEP (p<0,05).
It was concluded that stabilization based CPE was important in correcting PD of desk workers with sagittal cervical disorientation and CPE and HEP were not superior to each other in other parameters and effective treatment approaches can be use in the rehabilitation programs.ÖZ: Bu çalışma, sagital servikal dizilim bozukluğu olan masa başı çalışanlarda klinik pilates egzersizleri (KPE) ile ev egzersiz programının (EEP) postüral bozukluklar, servikal kasların kuvvet ve enduransı, servikal eklem hareket açıklığı (EHA), ağrı şiddeti, fonksiyonel yetersizlik, servikal eklem pozisyon hissi (EPH) ve kas kısalıkları üzerindeki etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemek amacıyla gerçekleştirildi.
Çalışmaya 30-60 yaşları arasında özel ve kamu kurumlarında masa başında çalışan ve sagital servikal dizilim bozukluğu olan bireyler (n=46) randomizasyon programı ile KPE eğitimi ve EEP olarak iki gruba ayrıldı. Her iki gruba egzersiz eğitimine başlamadan önce farklı günlerde “Boyun Sağlığı” semineri verildi.
Postüral bozuklukların değerlendirilmesinde fotoğraflama yöntemi kullanıldı. Dinamometre (Hand Held Dinamometre (HHD); Lafayette Instrument Company, Lafayette, Indiana) ile servikal kasların kuvveti, biofeedback basınç ünitesi (Stabilizer Pressure Biofeedback-Chattanooga Stabilizer) ile derin boyun fleksörlerinin (DBF) kuvvet ve enduransı, inklinometre (Baseline® Bubble Inclinometer) ile servikal EHA ve gözler açık-kapalı EPH, endurans testleri ile servikal fleksör ve ekstansör kasların enduransları değerlendirildi. İstirahat ve aktivite sırasındaki boyun ağrı şiddetleri Görsel Analog Skalası (GAS) ile fonksiyonel yetersizlik Boyun Disabilite İndeksi (BDİ) ile, Pektoral kas grubu ile omuz Adduktör ve İnternal Rotatör kaslarının kısalıkları kas kısalık testi ile değerlendirildi.
Tedavi sonrası servikal kas kuvveti, fleksör ve ekstansör kasların enduransları, EHA, istirahat ve aktivitedeki boyun ağrı şiddeti, fonksiyonel yetersizlik ve kas kısalığı parametreleri yönünden gruplar arasında fark olmadığı (tüm p’ler > 0,05); kraniovertebral açı (KVA), baş tilt açısı (BTA) ve servikotorasik açı (STA), DBF’nin kuvvet ve endurans ölçümleri istatistiksel olarak KPE grubu lehine anlamlı (p<0,05) olduğu; gözler kapalı sağ rotasyon EPH’nin EEP grubu lehine anlamlı düzeyde farklı olduğu saptandı (p<0,05).
Sagital servikal dizilim bozukluğu olan ve masa başında çalışan bireylerin postüral bozukluklarının düzeltilmesinde stabilizasyon temelli KPE’nin önemli olduğu, diğer parametreler üzerinde KPE ile EEP birbirine üstünlüğü olmadığı ve rehabilitasyon programında etkili tedavi yaklaşımları oldukları sonucuna varıldı.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Eş Tez Danışmanı: Prof. Dr. Emine Handan Tüzün, Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender2020-10-13T08:52:36Z2020-10-13T08:52:36Z20182018masterThesisHürer, Cemaliye. (2018). Sagital Servikal Dizilim Bozukluğu Olan Masa Başı Çalışanlarda Klinik Pilates ile Ev Egzersiz Programlarının Etkinliği: Randomize Karşılaştırmalı Çalışma. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4644turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46672020-10-23T23:01:02Zhdl_11129_2097Yaşlı Bireye Bakım Veren Aile Üyelerinin Bakım Yükü ve Etkileyen Faktörlerin İncelenmesiKorkmaz, BirgülHemşirelikYaşlı BakımıYaşlıBakımBakım YüküElderlyCareBurden of CareThis study has been carried out as a descriptive research in order to examine the burden of care and the influencing factors of the elderly caregivers. The subject of the study was elderly 242 people who are aged 60 and older that getting care from the elderly care team of the Yenierenköy Health Center. All subjects were included in the study voluntarily. In order to collecting data 'Introductory Information Form' and 'Zarit's Burden Interview' were used. The caregiving family members who participate in the study of 32.2% were between the ages of 31-40, 69.8% were women, 79.8% were married, 83.5% had children and 81.0% had a small family. It was determined that 30.2% of participants were high school students, 57.9% of participants were unemployed and 60.7% of participant's income did not meet their expenses. 28.2% of the elderly caring family members who were included in the had a chronic illness diagnosed by the doctor, 32.4% of the caregivers with chronic disease had hypertension, 31.0% of the participants had hypercholesterolemia and 16.9% of the participant had diabetics. 52.5% of the caregiving family members participated in the study were children of the elderly person, 58.3% of them gave care for 6 years and over, 48.8% of the family members lived with the elderly person and 59.1% was found to be another individual who was obliged to look after.
It was determined that the caregiving family members had an average of 36.92 ± 17.33 points on the care load scale. It has been observed from the caregiver burden scale of the caregiver; family members have an effect on the average of caregiver scores of the caregiver family members' age, income status, child ownership status and chronic disease presence.
It is suggested that future studies to determine the burden of elderly caregivers should be made in accordance with qualitative research design.ÖZ: Bu çalışma; yaşlı bireye bakım veren aile üyelerinin bakım yükü ve etkileyen faktörlerin incelenmesi amacıyla tanımlayıcıolarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini Yenierenköy Sağlık Merkezi’ne bağlı yaşlı bakım ekibi tarafından hizmet götürülen 60 yaş ve üzeri 270 yaşlıya evde bakım veren birey, örneklemini ise araştırmaya gönüllü katılan 242 bakım veren oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak ‘Tanıtıcı Bilgi Formu’’ ve ‘Zarit Bakım Verme Yükü Ölçeği’ kullanılmıştır. Çalışmaya katılan bakım veren aile üyelerinin %32,2’sinin 31-40 yaş arası, %69,8’sinin kadın, %79.8’inin evli, %83,5’inin çocuk sahibi %81,0’inin çekirdek aileye, sahip olduğu görülmüştür. Bakım veren aile üyelerinin, %30,2’inin lise mezunu olduğu, %57,9’unun çalışmadığı ve %60,7’sinin gelirlerinin giderlerini karşılamadığı saptanmıştır. Araştırma kapsamına alınan yaşlıya bakım veren aile üyelerinin %28,2’sinin kronik bir hastalığının olduğu, kronik hastalığı olan bakım veren aile üyelerinin %32,4’ünün hipertansiyon, %31,0’inin kolestrol ve %16,9’unun diyabet hastası olduğu saptanmıştır. Araştırmaya katılan bakım veren aile üyelerinin %52,5’inin yaşlı bireyin çocuğu olduğu, %58,3’ünün 6 yıl ve üzeri süredir yaşlıya bakım verdiği, %48,8’inin bakım verdikleri yaşlıyla birlikte yaşadığı ve %59,1’inin bakmakla yükümlü olduğu başka bir birey olduğu saptanmıştır.
Bakım veren aile üyelerinin bakım verme yükü ölçeğinden ortalama 36,92±17,33 puan aldıkları saptanmıştır. Bakım verenlerin yaş, gelir durumu, çocuk sahibi olma durumu ve kronik hastalığı varlığının bakım yükü puan ortalamaları üzerinde etkili olduğu görülmüştür.
Yaşlı bireye bakım verenlerin yaşadığı yükü belirlemeye yönelik yapılacak gelecek çalışmaların nitel araştırma tasarımına uygun olarak yapılması önerilmektedir.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Hülya Fırat Kılıç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kılıç, Hülya Fırat2020-10-23T06:07:04Z2020-10-23T06:07:04Z20182018masterThesisKorkmaz, Birgül. (2018). Yaşlı Bireye Bakım Veren Aile Üyelerinin Bakım Yükü ve Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4667turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/47172020-10-31T00:01:06Zhdl_11129_2097Hipertansiyon Tanısı Almış ve Normotansif Olan Bireylerde Denge ve Mobilite ile İlgili Faktörlerin KarşılaştırılmasıÖzaldemir, IşılayFizyoterapi ve RehabilitasyonHipertansiyon HastalığıHipertansiyonReaksiyon ZamanıDengeFonksiyonel MobiliteDüşmeHypertensionReaction TimeBalanceFunctional MobilityFallThe aim of this study is to compare the reaction time, static and dynamic balance, fall and functional mobility of subjects who were normotensive and diagnosed with hypertension, and to investigate the relationship between balance and fall risk of the hypertensive (HT) subjects.
The study included 64 normotensive and 64 hypertensive subjects who currently reside in Turkish Republic of Northern Cyprus. To incorporate all subjects in the study according to the required criteria, after measuring their blood preasure, the Standardized Mini Mental State Examination and the International Physical Activity Questionnaire for cognitive function and physical activity measurements, respectively were employed. The choice Stepping Reaction Time Test for reaction time, standing on one leg test for static balance, the Y Balance Test for dynamic balance, the Fall Efficacy Scale for fear of falling and the Timed Up and Go Test for functionaly mobility evaluation were used.
According to the results, reaction times of the HT subjects were statistically longer than reaction times of the normotensive subjects. The static balance (eyes open and closed) ( p’s <= 0.001) and the dynamic balance of the HT subjects were statistically lower than the normotensive subjects. Also, the HT subjects required longer periods for single and dual (cognitive and motor) tasks of the TUG Test, and more falling narratives compared to the normotensive subjects. Futhermore, the relationship between the balance and falling narratives of the hypertensive subjects were investigated and observed that there is a positively insignificant relationship (all p’s<0.05).
This study demonstrated that the HT subjects had longer reaction times, lower static and dynamic balance, more falling narratives and effected functional mobility with respect to the normotensive subjects. Thus, the authors concluded that the hypertensive individuals must be incorporated in either rehabilitaion programs or home-based exercise programs or exercise programs under a physiotherapist’s supervision.ÖZ: Bu çalışmanın amacı hipertansiyon tanısı almış ve normotansif bireylerin reaksiyon zamanı, statik ve dinamik denge, düşme ve fonksiyonel mobilite açısından karşılaştırılması ve hipertansiyon tanısı almış bireylerde denge ve düşme öyküsü arasındaki ilişkiyi incelemektir.
Çalışmaya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan Hipertansiyon (HT) tanısı konmuş 64 kişi ve normotansif olan 64 kişi olmak üzere toplam 128 kişi dahil edilmiştir. Bu çalışmaya tüm bireylerin dâhil edilebilmeleri için gerekli kriterler kan basıncı ölçümü yapıldıktan sonra, bilişsel düzey değerlendirmesi için Standardize Mini Mental Test (SMMT) ve fiziksel aktivite ölçümü için Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (UFAA) kullanıldı. Reaksiyon zamanının değerlendirmesi için Seçenekli Adım Alma Reaksiyon Zamanı Testi, statik denge için tek bacak üzerinde durma testi, dinamik denge için Y denge testi, düşme korkusu için Tinetti Düşme Etkinlik Ölçeği (TDEÖ) ve fonksiyonel mobilite için Süreli Kalk ve Yürü Testi (SKYT) kullanılmştır.
Değerlendirmeler sonucunda HT tanısı almış bireylerde normotansif bireylere göre reaksiyon zamanının istatistiksel olarak daha uzun olduğu belirlendi (tüm p’ler < 0,05). HT tanısı almış bireylerde normotansiflere göre statik denge (gözler açık ve gözler kapalı) (tüm p’ler < =0,001) ve dinamik denge (tüm p’ler < 0,05) sonuçlarının istatistiksel olarak daha düşük olduğu bulundu. HT tanısı almış bireylerin normotansif bireylere göre Süreli Kalk ve Yürü Testi tekli ve ikili görev (bilişsel ve motor) sürelerinin daha uzun, düşme öykülerinin ise daha fazla olduğu saptandı (tüm p’ler < 0,05). Ayrıca hipertansiyon tanısı olan bireylerde denge ve düşme öyküsü arasındaki ilişki incelendiğinde pozitif yönde önemsiz düzeyde ilişki belirlendi.
Çalışma sonucunda, HT tanısı almış bireylerin normotansif bireylere göre reaksiyon zamanın daha uzun, statik ve dinamik dengenin daha fazla azalmış, fonksiyonel mobilitenin daha fazla etkilenmiş ve düşme öyküsünün daha fazla olduğu tespit edildi. Bu sonuçlar doğrultusunda hipertansiyon tanısı alan bireylerin gerekli durumlarda koruyucu rehabilitasyon programlarına, ev-temelli veya fizyoterapist gözetiminde egzersiz programlarına dahil edilmelerinin önemli olduğu kanısındayız.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Eş Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehtap Malkoç, Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gözde İyigünEastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Malkoç, Mehtap (Eş Tez Danışmanı)İyigün, Gözde (Tez Danışmanı)2020-10-30T08:29:54Z2020-10-30T08:29:54Z20182018masterThesisÖzaldemir, Işılay. (2018). Hipertansiyon Tanısı Almış ve Normotansif Olan Bireylerde Denge ve Mobilite ile İlgili Faktörlerin Karşılaştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4717turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46952020-10-28T00:00:50Zhdl_11129_2097Sağlık Bilimleri Fakültesi Birinci Sınıf Öğrencilerinin Bazı Bireysel Hijyen Uygulamalarına İlişkin GörüşleriÜlker, MedihaHemşirelikKişisel Sağlık ve HijyenBireysel hijyenEl yıkamaÜniversite öğrencileriPersonal hygienehand washuniversity studentsThe research is made in compliance with descriptive research design to examine the views of first year students of graduate and undergraduate programs on various personal hygiene practices. The research population is composed of first year students of graduate and undergraduate programs of EMU Faculty of Health Sciences. Stratified sampling method has been used and the sample size has been identified as 417 students. The data is collected through the survey form under the name of “Views of First Year Students of Graduate and Undergraduate Programs on Various Personal Hygiene Practices”. Descriptive statistics and chi square significance test have been used for the statistical analysis of the data. The statistical significance level is accepted as p<0.05.
While 86.8% of the students declared that one should take a bath every day during the summer season, 37.4% declared that one should take a bath every other day during the winter season. 96.9% of the students stressed that one should wash their hands after using the restroom, 76.3% after doing anything, 54.4% before starting anything for 2 and more than 2 minutes (61.2%). 62.8% of the students believe that fingernails should be oval and toenails should be square-shaped. 66.7% of the students think that one should brush their teeth twice a day, in the morning and in the evening, in circles (46.0%), for two minutes (41.7%). 26.6% of students stated that they have acquired information on personal hygiene from their families and 20.3% from the internet. It is determined that there is a significant difference between the frequency of taking a bath in summer and winter months and educational background of the mother (p<0.05). It is determined that there is a statistically significant difference between the views of students on the duration of hand washing and income status, department and educational background of the mother (p<0.05). It is determined that there is a statistically significant difference between the views of the students on duration of tooth brushing and gender and income status (p<0.05).
Proposals have been made on training activities in respect to personal hygiene in accordance with the research results.ÖZ: Araştırma, Sağlık Bilimleri Fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin bazı bireysel hijyen uygulamalarına ilişkin görüşlerinin incelenmesi amacı ile tanımlayıcı araştırma tasarımına uygun olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi lisans ve ön lisans programları birinci sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Araştırmada tabakalı örneklem yöntemi kullanılmıştır ve örneklem hacmi 417 öğrenci olarak hesaplanmıştır. Araştırmada veriler araştırmacı tarafından geliştirilen “Sağlık Bilimleri Fakültesi Lisans ve Ön Lisans Programları Birinci Sınıf Öğrencilerinin Bazı Bireysel Hijyen Uygulamalarına İlişkin Görüşleri Anket Formu” ile toplanmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde tanımlayıcı istatistikler ile ki kare önemlilik testi kullanılmıştır. İstatistiksel önemlilik düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir.
Öğrencilerin %86.8‟i yaz aylarında her gün, %37.4‟ü ise kış aylarında gün aşırı banyo yapılması gerektiğini bildirmişlerdir. Öğrencilerin %96.9‟u tuvaletten sonra, %76.3‟ü herhangi bir işi bitirdikten sonra, %54.4‟ü herhangi bir işe başlamadan önce ve 2 dk ve daha fazla süre (%61.2) ile ellerin yıkanması gerektiğini bildirmişlerdir. Öğrencilerin %62.8‟i el tırnaklarının oval, ayak tırnaklarının düz olacak şekilde kesilmesi ve %66.7‟sinin sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa, dairevi hareketlerle (%46.0) ve iki dakika süreyle (%41.7) dişlerin fırçalanması gerektiği görüşündedirler. Öğrencilerin %26.6‟sı aileden, %20.3‟ü internetten bireysel hijyenle ilgili bilgi edindiklerini bildirmişlerdir. Yaz ve kış aylarında banyo yapma sıklığına ilişkin görüşleri ile anne eğitim durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin el yıkama sürelerine ilişkin görüşleri ile gelir durumları, bölümleri ve anne eğitim durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin diş fırçalama zamanına ilişkin görüşleri ile cinsiyet ve gelir durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda kişisel hijyene yönelik eğitim faaliyetlerine ilişkin öneriler sunulmuştur.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Refia Selma Görgülü.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Görgülü, Refia Selma2020-10-27T09:34:16Z2020-10-27T09:34:16Z20182018masterThesisÜlker, Mediha. (2018). Sağlık Bilimleri Fakültesi Birinci Sınıf Öğrencilerinin Bazı Bireysel Hijyen Uygulamalarına İlişkin Görüşleri. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4695turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46502020-10-14T23:00:52Zhdl_11129_2097Açık Kalp Ameliyatı Sonrası Hastaların Yaşadıkları Ağrı Şiddeti, Ağrının Özellikleri ve Ağrıyı Etkileyen Faktörlerin İncelenmesiÖğüt, SeldaHemşirelikKalp Ameliyatı--AğrılarKalp CerrahisiAğrıAğrı ŞiddetiAğrı ÖzellikleriHeart SurgeryPainPain SeverityPain CharacteristicThe study was carried out with the aim of investigating the factors affecting pain severity, pain characteristics and pain experienced by patients after open heart surgery in the Chest Cardiovascular Surgery Clinic at Burhan Nalbantoğlu State Hospital in Nicosia, T.R.N.C.
This is a qualitative study, planned and conducted in accordance with a descriptive cross- sectional design. The study's universe consists of 83 patients who underwent open heart surgery in the thoracic cardiovascular surgery clinic of Dr. Burhan Nalbantoğlu State Hospital, located in the Nicosia province of TRNC. In the study, interviews were made with 70 people who had open heart surgery, who agreed to participate in the study and the patients "Patient Identification Form" and "Short Pain Inventory" were applied. Pain levels within 24 hours before the survey was performed were evaluated.
It was determined that 70.0% of the patients who participated in the study stated that cough increased postoperative pain and 90.0% stated pain relieving pain after surgery. It was determined that 92.86% of the patients had pain while coughing after the operation. 32.9% of the patients were found to have recovered from 80.0% of their aches. The mean scores of the worst pain severity in the last 24 hours were 7.50 ± 2.15 points, the mean of the mean pain intensity was 2.04 ± 1.21 points and the mean pain intensity in the last 24 hours was 4.66 ± 1.68 points and 2.61 ± 1.88 in the mean of pain severity at the interview. It was found that there was a statistically significant correlation between satisfaction scores of patients with pain management and pleasure scores (p <0.05). This correlation is negative and weakly correlated. According to this, as the satisfaction scores of pain management of the patients participating in the research increase, the enjoyment scores in life are decreasing.
It was determined that the patients had a statistically significant correlation between the average pain scores in the last 24 hours and the general activities, emotional activities, walking, deep breathing and coughing exercises, sleeping and enjoying life pleasure of the last 24 hours. The mean score of the patients in the last 24 hours was 7.30 ± 2.29 in relation to the effects of deep breathing and coughing exercises.
There was a statistically significant difference (p <0.05) between the scores of deep breathing and coughing exercise in the last 24 hours according to gender of the patients. It was found that there was a statistically significant difference between the scores of the patients who experienced pain in the last 24 hours according to their alcohol consumption status (p <0.05). 94.29% of the patients stated that the sternal incision site was painful.ÖZ: Çalışma, K.K.T.C.’de bulunan Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde Göğüs Kalp Damar Cerrahi kliniğinde açık kalp ameliyatı sonrası hastaların yaşadıkları ağrı şiddeti, ağrının özellikleri ve ağrıyı etkileyen faktörleri incelemek amacı ile yapılmıştır.
Bu çalışma nicel bir çalışma olup, tanımlayıcı – kesitsel bir araştırma tasarımına uygun olarak planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın evrenini KKTC’nin Lefkoşa ilçesinde bulunan Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesinin Göğüs Kalp Damar Cerrahi Kliniğinde açık kalp ameliyatı olan 83 hasta oluşturmaktadır. Çalışmada açık kalp ameliyatı olan, çalışmaya katılmayı kabul eden 70 kişi ile görüşme sağlanmış ve hastalara “Hasta Tanıtım Formu” ve “Kısa Ağrı Envanteri” yoğun bakımdan kliniğe alındığı ilk 24 saat içerisinde uygulanmıştır.
Araştırmaya katılan hastaların %70.0’inin öksürmenin ameliyat sonrası ağrıyı arttırdığını ve %90.0’ının ağrı kesicilerin ameliyat sonrası ağrıyı hafiflettiğini ifade ettiği saptanmıştır. Ameliyat sonrası hastaların %92.86’sının öksürürken ağrı yaşadıkları saptanmıştır. Hastaların %32.9’unun ağrılarının %80.0’ininden kurtuldukları saptanmıştır. Hastaların Kısa Ağrı Envanterinde yer alan ağrı alt boyutundan aldıkları puanlar incelendiğinde, son 24 saat içerisinde yaşadıkları en kötü ağrı şiddeti ortalamasının 7.50±2.15 puan olduğu, en hafif ağrı şiddeti ortalamasının 2.04±1.21 puan, son 24 saatteki ortalama ağrı şiddeti ortalamasının 4.66±1.68 puan ve görüşme sırasındaki ağrı şiddeti ortalamasının 2.61±1.88 olduğu saptanmıştır. Hastaların ağrı yönetiminden memnuniyet puanları ile yaşamdan zevk alma puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon olduğu saptanmıştır (p<0.05). Bu korelasyon negatif yönlü ve zayıf kuvvetli bir korelasyondur. Buna göre araştırmaya katılan hastaların ağrı yönetiminden memnuniyet puanları arttıkça, yaşamdan zevk alma puanları azalmaktadır.
Hastaların son 24 saatteki ortalama ağrı puanları ile son 24 saatte yaşadıkları ağrının genel aktivitelerini, emosyonel aktivitelerini, yürüyebilmelerini, derin solunum ve öksürme egzersizlerini, uyumalarını ve yaşamdan zevk almalarını etkileme puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon olduğu tespit edilmiştir. Hastaların son 24 saate yaşadıkları ağrının derin solunum ve öksürme egzersizi etkileme durumlarına verdikleri puan ortalamasının 7.30± 2.29 olduğu saptanmıştır.
Hastaların cinsiyetlerine göre son 24 saatte yaşadıkları ağrının derin solunum ve öksürme egzersizi etkileme puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hastaların alkol tüketme durumlarına göre son 24 saatte yaşadıkları ağrının uyumayı etkileme puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hastaların %94,29’un sternum insizyon yerinin ağrıdığını ifade etmiştir.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gülten Sucu Dağ.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Dağ, Gülten Sucu2020-10-14T07:43:22Z2020-10-14T07:43:22Z20182018masterThesisÖğüt, Selda. (2018). Açık Kalp Ameliyatı Sonrası Hastaların Yaşadıkları Ağrı Şiddeti, Ağrının Özellikleri ve Ağrıyı Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4650enginfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/46532020-10-14T23:00:57Zhdl_11129_2097Cerrahi Hastalarında Amerikan Ağrı Derneği Revize Hasta Sonuçları Anketi’ nin Türkçe Geçerlik – GüvenirliğiKeskin, AysunHemşirelikPsikometrikKalite GeliştirmeHasta SonuçlarıYetişkinCerrahi HastalarıPsychometricsQuality ImprovementPatient OutcomesAdultSurgical PatientThe aim of this study is to analyze the valididity-reliability of the Turkish version of Revised American Pain Society Patient Outcome Questionnaire in surgical patients. The sampling of the research has been collected from the patients, who were matching the criteria for the participation and accepted to participate in the research as a volunteer, that had stayed in General Surgery, Orthopedics, Urology, Brain Surgeon, Gynecology clinics at Famagusta State Hospital and Dr. Burhan Nalbantoğlu State Hospital for a period of minimum 24 hours and first 72 hours after the postoperative care. The data of the research has been collected by the researcher between 26th September 2017 and 22nd June 2017. The required institude and board permits have been obtained.
Translation and back translation have been done for the language validity of the scale/questionnaire. For the content validity, opinions from 9 experts have been provided. Item Content Index (=0.82) and Scale Content Validity Index (=0.84) have been used for the evaluation of expert opinions. The alpha reliability coefficient of Revised American Pain Society Patient Outcome Questionnaire has been found; for the whole scale/questionnaire as = 0.91; for sub-dimensions; 0.87 for “Pain Severity and its Effect on Sleep”; 0.92 for “Its Effect on Activity”; 0.95 for “Emotional Effect”; 0.91 for “Side Effects”; 0.50 for “Care Sense”. It has been determined that the reliability coefficient of item-total score correlations of the 18 items in the scale/questionnaire was in a positive direction and statistically very meaningful at advanced level as r: between 0.27 and 0.83 (p<0.001, Table 15).
It has been determined that the original scale is in a similar structure with Revised American Pain Society Patient Outcome Questionnaire and has a high validity and reliability. The researcher suggests this scale to be used in the evaluation of pain management quality and patient outcomes in surgical patients and in the planning of appropriate nursing interventions according to the results.ÖZ: Bu çalışmanın amacı; Cerrahi hastalarında Amerikan Ağrı Derneği Revize Hasta Sonuçları Anketi’nin Türkçe geçerlik–güvenirliği’ ni incelemektir. Araştırmanın örneklemine, Gazimağusa Devlet Hastanesi ve Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi; Genel Cerrahi, Ortopedi, Üroloji, Beyin Cerrahi, Kadın Doğum kliniklerinde en az 24 saat hastanede kalan, ameliyat sonrası ilk 72 saat içinde olan, araştırmaya dahil edilme kritelerlerine uyan, gönüllü olarak araştırmaya katılmayı kabul eden hastalar alınmıştır. Araştırma verileri 26.02/ 22.06.2017 tarihleri arasında araştırmacı tarafından toplanmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için gerekli kurum ve kurul izinleri alınmıştır.
Anket’in dil geçerliliğinde çeviri ve geri çeviri yapılmıştır. İçerik geçerliğinin değerlendirilmesinde 9 uzmandan görüş alınmıştır. Uzman görüşlerinin değerlendirilmesinde Madde İçerik Geçerlik İndeksi (=0.82) ve Ölçek İçerik Geçerlik İndeksi (=0.84) değerlendirilmiştir. Amerikan Ağrı Derneği Revize Hasta Sonuçları Anketi’nin Cronbach alfa güvenirlik katsayısı tüm anket için = 0.91, alt boyutlarının ise, “Ağrı şiddeti ve Uykuya Etkisi” için; 0.87, “Aktiviteye Etkisi” alt boyutunda; 0.92, “Emosyonel Etki” 0.95, “Yan Etkiler” 0.91, “Bakım Algısı” 0.50 olarak bulunmuştur. Anketin 18 maddesinin madde-toplam puan korelasyonları güvenirlik katsayısı r: 0.27 ile 0.83 arasında, pozitif yönde ve istatistiksel olarak çok ileri düzeyde anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.001, Tablo 15).
Amerikan Ağrı Derneği Revize Hasta Sonuçları Anketi’nin orijinal anketle benzer bir yapıda olduğu, geçerlik ve güvenirliğinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Anketin, cerrahi hastalarında ağrı yönetimi kalitesinin ve hasta sonuçlarının değerlendirilmesinde ve sonuçlara göre uygun hemşirelik girişimlerinin planlanmasında kullanılması önerilir.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gülten Sucu Dağ.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Dağ, Gülten Sucu2020-10-14T08:14:13Z2020-10-14T08:14:13Z20172017masterThesisKeskin, Aysun. (2017). Cerrahi Hastalarında Amerikan Ağrı Derneği Revize Hasta Sonuçları Anketi’ nin Türkçe Geçerlik – Güvenirliği. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4653turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/47152020-10-31T00:01:11Zhdl_11129_2097Amatör Artistik Jimnastikçilerde Yapılan Kor Stabilizasyon Egzersiz Programının Fiziksel Uygunluk Üzerine EtkileriDericioğlu, BurcuFizyoterapi ve RehabilitasyonKor StabilizasyonÇocuklarArtistik JimnastikEnduransDengePerformansCore stabilizationChildrenArtistic GymnasticEnduranceBalancePerformanceThe purpose of this study was to investigate the effects of the core stabilization exercise training (CSET) program on amateur artistic gymnasts between the ages of 7 and 9 on trunk muscle endurance, static balance, dynamic balance and explosive force and compared with the amateur artistic gymnasts who continue to only their gymnastics training and children who do not participate any sport or physical activity.
A total of 51 girls who continue to regularly gymnastic training for at least 3 months and who did not participate in any sport branch and / or did not perform exercise and physical regularly were taken. Individuals were divided into 3 groups by simple random sampling. In the first group (n = 17). In the first group (n = 17) CSE training was given in addition to 2 days a week of 45-60 minute with the gymnastic training. The second group (n = 17) was formed only from children participating in gymnastic training and no additional exercise training was given. The third group (n = 17) consisted of children who were not interested in any sport branch and did not perform regular physical activity and / or exercise. Individuals in this group continued their normal daily life for 8 weeks.
McGill core endurance tests, Flamingo equilibrium test, Y equilibrium test and vertical jump tests were applied to all children before and after the study.
In our study, statistically significant differences were found in body muscle endurance, static and dynamic balance and explosive force values in all measurements made before and after training in the first group of children. (all p˂0,05). In comparison between the groups the results show that the girls who participate gymnastic training with the CSET programme was more effective to improve trunk muscle endurance, static balance, dynamic balance and explosive power than other groups. There is positive improvement which children only in the gymnastic training group on the static trunk muscle endurance and dynamic balance but there is no difference on the static balance and explosive power. In children who do not participate in sports and physical activity, none of the physical fitness parameters are statistically significant and positive.
This study suggests that addition of CSET in gymnastic is an effective method for increasing trunk muscle endurance, static balance, dynamic balance and explosive power levels.
For this reason, it is suggested to add exercises to strengthen the core muscles of in the training program of the athletes who want to improve themselves in the field of artistic gymnastics.ÖZ: Bu çalıĢmanın amacı, 7-9 yaĢları arasındaki amatör artistik jimnastikçilerde antrenmanlara ek olarak uygulanan kor stabilizasyon egzersiz eğitim (KSEE) programının statik gövde kas enduransı, statik denge, dinamik denge ve patlayıcı kuvvet üzerindeki etkilerini egzersiz programının uygulanmadığı amatör artistik jimnastikçiler ve spor yapmayan çocuklarla karĢılaĢtırmalı olarak incelemektir.
ÇalıĢmaya 51 kız çocuk katıldı. Bireyler basit tesadüfi örneklem yoluyla 3 gruba ayrıldı. Birinci gruptaki bireylere (n=17) jimnastik antrenmanlarına ek olarak haftada 3 gün 45-60 dakika KSEE uygulandı. Ġkinci grup (n=17) sadece jimnastik antrenmanlarına katılan çocuklardan oluĢturuldu. Üçüncü gruptakiler (n=17) ise hiçbir spor branĢı ile ilgilenmeyen ve düzenli fiziksel aktivite ve/veya egzersiz yapmayan çocuklardan oluĢturuldu. Bu gruptaki bireyler 8 hafta boyunca normal günlük yaĢamlarına devam ettiler.
ÇalıĢma öncesi ve sonrasında tüm çocuklara McGill kor endurans testleri, Flamingo denge testi, Y denge testi ve dikey sıçrama testleri uygulandı.
ÇalıĢmamızda birinci gruptaki çocuklarda eğitim öncesi ve sonrası yapılan tüm ölçümlerde gövde kas enduransı, statik ve dinamik denge ve patlayıcı kuvvet değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulundu (tüm p‟ler˂0,05). Gruplar arası karĢılaĢtırmalarda jimnastiğe ek olarak uygulanan KSEE‟nin bireylerin değerlendirilen tüm parametrelerini geliĢtirmede daha etkili olduğu saptandı. Sadece jimnastik eğitimine katılan çocuklarda statik gövde kas enduransı ve dinamik dengede olumlu geliĢmeler olmasına karĢın statik denge ve patlayıcı kuvvette herhangi bir geliĢme olmamıĢtır. Spor ve fiziksel aktiviteye katılmayan çocuklarda ise fiziksel uygunluk parametrelerinin hiçbirinde istatistiksel olarak anlamlı ve olumlu yönde bir sonuç elde edilmemiĢtir.
Bu çalıĢma jimnastik antrenmanlarına katılan kız çocuklarında antrenmanlarına ek olarak uygulanan KSEE‟nin gövde kas enduransını, statik ve dinamik dengelerini ve patlayıcı kuvvetlerini dolayısıyla performanslarını geliĢtirmede etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir.
Bu nedenle artistik jimnastikte alanında kendilerini geliĢtirmek isteyen sporcuların antrenman programı içerisine mutlaka kor kaslarının kuvvetlendirilmesine yönelik egzersizlerin eklenmesi önerilmektedir.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Eş Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Berkiye Kırmızıgil, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Handan Tüzün.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kırmızıgil, Berkiye (Eş Tez Danışmanı)Tüzün, Handan (Tez Danışmanı)2020-10-30T08:22:51Z2020-10-30T08:22:51Z20182018masterThesisDericioğlu, Burcu. (2018). Amatör Artistik Jimnastikçilerde Yapılan Kor Stabilizasyon Egzersiz Programının Fiziksel Uygunluk Üzerine Etkileri. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4715turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45422020-09-02T23:02:25Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gazimağusa Devlet Hastanesi'nde Kolonoskopi Uygulanacak Hastaların, Kolonoskopiye İlişkin Bilgi Gereksinimleri [TEZ] / Şerife ÜnlüÜnlü, ŞerifeHemşirelikKolonoskopi Hastaları--Tedavi--Hastaları BilgilendirmeKolonoskopiKolorektal KanserEndoskopi HemşiresiColonoscopyColorectal CancerEndoscopy NursesThe objective of this research is to determine the information requirements for those patiens who applied for colonoscopy at the endescopy unit in Famagusta State Hospital. The study was a descriptive, cross-sectional research design. The sample were created by 101 patients who applied for colonoscopy at Famagusta State Hospital's Endoscopy Unit for 4 months (15 February -15 June 2017) following the permission of the ethics committee. As a means of collecting data in the survey, '' Information Requirements Questionnaire Form for Colonoscopy '' was used. The form was prepared by the researcher using the literature. The form contained 15 questions about sociodemographic characteristics of patients and their information requirements for colonoscopy. After the views of the three nurse specialists in the related field were taken regarding the questions in the questionnaire necessary changes were made and the questionnaire form was applied preliminary on 10 patients and then, the final design was made on it. Later, the questionnaire form was presented to the Health Ethics Sub-Committee and approved.
The data were collected by applying the research questionnaire "Data Requirements for Colonoscopy" which constituted the sample of the researcher. Before data collection began, the patient signed "Volunteer Informed Form" and written consent was obtained. In the statistical analysis of the data, for the frequency analysis and frequency distribution, Chi-square test were used.
According to the data obtained from the research; 55.4% of the patients were female; 38.6%, were in the age group of 61 and over; almost all was married; more than half of the patients education level was primary or lower level and 31.7% of them were housewives. Among the causes of colonoscopy admission, abdominal pain is the first and rectal bleeding is the second. Those patients whose education level was at high school or above were identified as more informed about colonoscopy and this has made a statistically significant difference. Overall, it was found that the educational levels of the patients made a statistically significant difference in the knowledge of having information and wanting information in some issues related to the procedures performed before, during and after colonoscopy (p <0,05). It was determined that 99% of the patients wanted to take verbal training for colonoscopy.
According to the results obtained from this study, it can be suggested that it is necessary to create public awareness about colonoscopy for the early diagnosis of Colorectal Canser (CRC) and this can only be possible by creating an awareness on nurses and physicians, who are working in this field. It can also be suggested that nurses working in endoscopy units should update their knowledge and applications with continuous training to keep themselves up to date to overcome any problems that are likely to occur.ÖZ: Bu araştırma, Gazimağusa Devlet Hastanesi endoskopi ünitesine, kolonoskopi için başvuran hastaların, kolonoskopiye ilişkin bilgi gereksinimlerini belirlemek amacıyla, kesitsel-tanımlayıcı araştırma olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, Gazimağusa Devlet Hastahanesi Endoskopi Ünitesinde Kolonoskopi için başvuran hastalar, örneklemini ise 15 Şubat-15 Haziran 2017 tarihleri arasında araştırmaya alınma kriterlerine dahil olan 101 hasta oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak, 15 sorudan oluşan ‘’Kolonoskopiye Yönelik Bilgi Gereksinimleri Anket Formu’ kullanılmıştır. Araştırma verileri, araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Araştırma için gerekli kurum ve kurul izinleri alınmıştır. Verilerin istatiksel analizinde, frekans analizi ve frekans dağılımı, Ki-kare testi kullanılmıştır.
Araştırmadan elde edilen verilere göre; hastaların %55,4’ü, kadın; %38,6’sı, 61 ve üzeri yaş grubunda; tamamına yakını, evli, yarısından fazlasının öğrenim durumu, ilköğretim ve daha alt seviyede ve %31,7’si, ev hanımıdır. Hastaların kolonoskopiye başvuru nedenleri arasında, ilk sırada karın ağrısı ve ikinci sırada rektal kanama yer almaktadır. Eğitimleri lise ve üzerindeki düzeyde olan hastaların, kolonoskopiye ilişkin bilgileri, daha fazladır ve bu durum istatiksel olarak anlamlı bir fark yaratmıştır. Hastaların eğitim düzeylerinin, kolonoskopi öncesi, sırası ve sonrasında yapılan işlemlere ilişkin bazı konularda, bilgi sahibi olma ve bilgi almak isteme durumlarında istatiksel olarak anlamlı fark yarattığı saptanmıştır (p<0,05). Hastaların % 99’unun, kolonoskopiye yönelik sözel eğitim almak istedikleri belirlenmiştir.
Bu çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, Kolorektal kanser’in (KRK) erken tanısı için etkin bir yöntem olan kolonoskopi konusunda toplumsal farkındalık yaratılması, sağlık profesyonellerinin özellikle hemşire ve hekimlerin farkındalık yaratmadaki sorumluluklarını yerine getirmeleri, kolonoskopinin ne olduğu, kolonoskopi öncesi, sırası ve sonrası hazırlık ve bakıma yönelik açıklamaların etkin bir yöntemle geçekleştirilmesi ve endoskopi ünitelerinde görev alan hemşirelerin sürekli eğitimlerle bilgi ve uygulamalarını güncellemeleri önerilebilir.Hemşirelik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Fethiye Erdil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Erdil, Fethiye2020-09-02T09:25:24Z2020-09-02T09:25:24Z20182018masterThesisÜnlü, Şerife. (2018). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gazimağusa Devlet Hastanesi'nde Kolonoskopi Uygulanacak Hastaların, Kolonoskopiye İlişkin Bilgi Gereksinimleri [TEZ] / Şerife Ünlü. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4542turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/45072020-08-24T23:01:55Zhdl_11129_2097Gazimağusa İlçesinde İkamet Eden Yetişkin Obez Kadınlarda Besin Çeşitliliğinin ve Yaşam Kalitesinin DeğerlendirilmesiTay, ÖzlemBeslenme ve DiyetetikObeziteObezlere Özgü Yaşam Kalitesi Ölçeği (OÖYKÖ)Besin ÇeşitliliğiBKİObeziteYaşam KalitesiObese Individuals Specific Quality of Life ScaleNutrition DiversityBMIObesityLife QualityThis study was planned with the aim of assesing nutrition diversity and life quality of corpulent women and conducted with 130 corpulent women in between 18-65 age range at famagusta district of Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC). A questionnaire was used to collect information about the demographic characteristics and eating habits of the women participating in the study. In order to determine nutritional status, retrospective 24-hour food consumption record and also nutritional diversity index of FAO (Food and Agriculture Organization) was used. To determine the life quality perceptions of corpulent individuals, The Obese Individuals Specific Quality of Life Scale was utilized. %43.1 of the women participating in the study are in the 18-45 age group and %56,9 are in the 46-65 age group. %57.7 of the participants reported to have chronical diseases. Individuals ascertained weight average was 92.45±70.39 kg, height average 151.64±27.89 cm, Body Mass Index (BMI) average 35.31±5.19 kg/m2 , waist circumference average 109.38±11.52 cm and waist-to-hip ratio 0.91±0.11 cm. When the correlation between anthropometric measurements and life quality is analyzed, a strong and positive correlation was found between life quality and weight (kg), BMI, waist circumference (cm), hip circumference (cm), body muscle mass (kg) and body fat mass (kg) (p<0.05). According to total nutrition diversity scores of individuals; %12.3 of the participants have 0-3 points (low nutrition diversity ) and %87.7 have 6-9 points (high nutrition diversity). There was no statistically signifcant difference, in terms of obesity level and nutrition diversity scores (p>0.05). Statistically significant difference was found between the life quality scores of individuals suffering morbid obesity (=2.89) and first degree (=2.34), second degree obesity levels (=2.84) (p<0.05).ÖZ: Bu çalıĢma obez kadınların besin çeĢitliliğini ve yaĢam kalitesini değerlendirmek amacıyla planlanmıĢ olup KKTC‟nin Gazimağusa bölgesinde yaĢları 18-65 arasında değiĢen 130 obez kadın ile yürütülmüĢtür. ÇalıĢmaya alınan kadınların demografik özellikleri ve beslenme alıĢkanlıkları hakkındaki bilgilerinin toplanabilmesi için anket formu kullanılmıĢtır. Beslenme durumlarının saptanması için geriye dönük 24 saatlik besin tüketim kaydı ayrıca FAO‟nun (Gıda ve Tarım Örgütü) besin çeĢitliliği indeksi kullanılmıĢtır. Obez bireylerde yaĢam kalitesinin değerlendirmek için „obezlere özgü yaĢam kalitesi ölçeği (OÖYKÖ) kullanmıĢtır. AraĢtırmaya katılan kadınların %43.1‟i 18-45 yaĢ, %56.9‟u 46-65 yaĢ grubundadır. Bireylerin %57.7‟si kronik hastalığı olduğunu bildirmiĢtir. Bireylerin vücut ağırlığı ortalama 92.45±70.39 kg, boy uzunluğu ortalama 151.64±27.89 cm, BKĠ ortalama 35.31±5,19 kg/m2, bel çevresi ortalama 109.38±11.52 cm, bel/kalça oranı 0.91±0.11 olarak saptanmıĢtır. Antropometrik ölçümler ile yaĢam kalitesi arasındaki korelasyonlar incelendiğinde, vücut ağırlığı, BKI, bel çevresi, kalça çevresi, vücut kas kütlesi ve vücut yağ kütlesiile yaĢam kalitesi arasında pozitif yönde güçlü iliĢki gözlemlenmiĢtir (p<0.05). Bireylerin toplam besin çeĢitliliği skorlarına göre katılımcıların; %12.3‟ü 0-3 puan arasında (düĢük besin çeĢitliliği) ve %87.7‟si 6-9 puan arasında (yüksek besin çeĢitliliği) puanına sahiptir. Obezite derecesine göre besin çeĢitliliği skorunda anlamlı bir farklılık görülmemiĢtir (p>0.05). Morbid obezlerin yaĢam kalitesi puanı ile (=2.89) 1.derece obez (=2.34) ve 2.derece obez (=2.84) olanlar arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulunmuĢtur (p<0.05).Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Seray Kabaran.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kabaran, Seray2020-08-24T08:11:37Z2020-08-24T08:11:37Z20172017masterThesisTay, Özlem. (2017). Gazimağusa İlçesinde İkamet Eden Yetişkin Obez Kadınlarda Besin Çeşitliliğinin ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4507turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/48972021-06-07T23:01:11Zhdl_11129_2097Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Çalışan Fizyoterapistlerde İş Doyumu ve İş Doyumunu Etkileyen Faktörlerin DeğerlendirmesiDana, KezbanFizyoterapi ve RehabilitasyonFizyoterapistİş DoyumuKurumsal BağlılıkKas İskelet SistemiKuzey Kıbrıs Türk CumhuriyetiPhysical therapistjob satisfactionorganizational commitmentmusculoskeletalTurkish Republic of Northern CyprusThis study examined the job satisfaction and the factors that are affecting job satisfaction among physical therapists in Turkish Republic of Northern Cyprus. In total, 97 physical therapist are participated in the study and socio-demographic information for each of them has been noted prior to the study. The scales that have been used for the current study are Organizational Commitment Scale, Job Satisfaction Scale and Nordic musculoskeletal questionnaire.
Results revealed that the overall job satisfaction level for physical therapists in Northern Cyprus is 62.5% which is above the average. On the other hand, age has been found to have a significant effect on job satisfaction (p<0.05). Gender and daily work hours did not have any significant effect on job satisfaction (p>0.05). When the job satisfaction has been tested in relation to marital status and tenure, a significant effect of marital status and tenure on job satisfaction have been found (p<0.05). It has been found that the number of patients have no significant influence on the success and progress in the job (p>0.05). It has been found a positive moderate relationship between job satisfaction and organizational commitment. Furthermore, according to the Nordic musculoskeletal questionnaire results, the physical therapists who have a hand pain had a significantly different job satisfaction results compared to ones who did not have hand pain (p<0.05).
In light to the results, some suggestions have been proposed in the discussion section in order to enhance the job satisfaction of physical therapists and enhance the service quality eventually in Turkish Republic of Northern Cyprus.ÖZ:
Bu çalışma Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde çalışan f izyoterapistlerin iş
doyumunu ve iş doyumunu etkileyen faktörleri değerlen dirmek amacı ile
gerçekleştirildi. Çalışmaya 97 fizyoterapist alındı. Çalışmaya katılan tüm olguların sosyo-demografik bilgileri kaydedildi. Çalışma kapsamında fizyoterapistlerin İş Doyumu Ölçeği, Kurumsal Bağlılık Ölçeği ve Genişletilmiş Nordic Kas İskelet Sistemi Anketlerini doldurmaları istendi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‘nde çalışan fizyoterapistlerin iş doyumu % 62,5 oranında çıktı. Yaş kriterinin iş doyumu üzerinde etkisi istatistiksel anlamlı bulundu (p<0,05). Cinsiyete göre iş doyumu karşılaştırılmasında istatistiksel olarak fark bulunmadı (p>0,05). Çalışmaya katılan fizyoterapistlerde medeni durumla iş doyumu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0,05). Çalışmaya katılanların meslekteki çalışma sürelerine göre iş doyumu karşılaştırılmasında anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Diğer alt ölçeklerde ve genel iş doyumu ölçeğinde alınan puanlar açısından meslekte çalışma sürelerine göre istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0,05). Çalışanların eğitim düzeylerine göre iş doyumuna bakıldığında maaş / ücret- iş doyumu ilişkisinde anlamlı fark bulundu (p<0,05). Diğer parametrelerde anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Çalışma pozisyonlarına göre iş doyumunda ise alt ölçeklerde ve genel iş doyumu puanlarında anlamlı fark bulunamadı (p>0,05). Günlük çalışma sürelerine göre de istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı (p>0,05). Günlük alınan hasta sayısı ile iş doyumu arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Kurumsal bağlılık puanı ile iş doyumu puanı arasında pozitif yönde ve orta düzeyde bir ilişki bulundu. Nordic kas iskelet sistemi anket sonuçlarına göre el bileği /el ağrısı olan kişilerin genel iş doyumları, olmayanlara göre istatistiksel anlamlı düzeyde farklı bulundu (p<0,05) . Elde edilen sonuçlar ışığında; fizyoterapistlerin iş doyumunu artırmak suretiyle verilen hizmetin kalitesinin artmasını sağlamak ve bundan sonra iş doyumu konusu ile alakalı araştırma yapacak olan kişilere yol gösterecek öneriler sunuldu.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehtap Malkoç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Malkoç, Mehtap2021-06-07T05:50:31Z2021-06-07T05:50:31Z20172017masterThesisDana, Kezban. (2017). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Çalışan Fizyoterapistlerde İş Doyumu ve İş Doyumunu Etkileyen Faktörlerin Değerlendirmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4897turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/49672021-06-14T23:01:06Zhdl_11129_2097Hipertansiyon ve/veya Tip 2 Diyabeti Olan Yetişkin Bireylerde Diyetin İnflamatuar Skoru ve DASH Diyetine Uyum Durumuİçten, ÇağlaBeslenme ve DiyetetikHipertansiyonHipertansiyonTip 2 DiyabetDASH SkoruDİİ SkoruHypertensionType 2 diabetesDASH scoreDİİ scoreThis study was planned on the patients who had only hypertension (high blood pressure), Type 2 Diabetes or combination of these disorders in order to evaluate the inflammation factors of nutrients and possible compliance effects of Dietary Approaches to Stop Hypertension (DASH) in Famagusta General Hospital, Turkish Republic North Cyprus. In addition to this, the survey has been carried out on the 30-65 years old patients of who has hypertension (n=30), Type 2 Diabetes (n=30) and both hypertension and Type 2 Diabetes (n=30) in Famagusta General Hospital between February-June 2016. The research subjects or saplings consisted of 62.2% women and 37.8% male.
In this study, individuals’ descriptive information and data regarding to fasting glucose levels, blood lipid profiles and blood was taken, anthropometrical measurements, food consumption frequency have obtained. Additionally, DASH and dietary inflammatory score have calculated according to a 3 days food consumption record. The determinations of the average Dietary Inflammatory Index (DII) scoring of hypertensive patients was -0.87±1.12, Type 2 Diabetes was 0.39±1.28 and combination of these disorders was 0.34±1.64. It is obvious that the DII scoring was much more higher than people whose suffer both hypertension and Type 2 Diabetes when comparing with others. However, when taking genders into consideration, the DII scoring differences between women and men were fade into significance in comparison with disorders. The DII scoring was found unimportant for three groups.
Dietary Approaches to Stop Hypertension (DASH) accordance score was 3.5 in hypertension patients, 4.75 in diabetics and 3.5 in patients whose suffer from both disorders. As a result, foods and nutrients that exist in individuals' daily diets play a
fundamental role in determining inflammation. In addition to the DASH diet, dietary intake of foods and nutrients should be important targets in preventing chronic diseases and increasing food that decreasing dietary inflammation and reducing sodium intake, decreasing fat intake, increasing potassium intake, reducing dietary inflammatory content, as well as eating healthy foods.ÖZ:
Bu çalışma Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Gazimağusa Devlet Hastanesi’ne başvuran yalnızca hipertansiyon, tip 2 DM veya her iki kronik hastalığı birlikte olan bireylerde diyetle maruz kalınan besinlerdeki inflamasyon etkenleri ile Hipertansiyon Önleyici Diyet Yaklaşım (DASH) diyetine uyumun olası etkisinin değerlendirilmesi amacı ile planlanmış ve yürütülmüştür. Gazimağusa Devlet Hastanesi’ne Şubat-Haziran 2016 tarihleri arasında başvuran, yalnızca hipertansiyon (n=30) veya tip 2 diyabet (n=30) ve hem hipertansiyon hem tip 2 diyabet tanısı almış (n=30) yaşları 30-65 arasında değişen toplam 90 birey üzerinde yapılmıştır. Araştırma örnekleminin %37.8’ini erkekler, %62.2’sini kadınlar oluşturmuştur.
Araştırmada, bireylerin genel bilgileri ile açlık kan glukozu, kan lipid profili ile kan basınçları kaydedilmiş; antropometrik ölçümleri ölçülmüş; besin tüketim sıklığı, 3 günlük besin tüketim kaydı alınarak DASH ve diyetin inflamatuar skoru (Dİİ) hesaplanmıştır. Hipertansif bireylerin Dİİ skor ortalamasının -0.87±1.12, tip 2 diyabetli bireylerin -0.39±1.28 ve hem hipertansif hem tip 2 diyabetik bireylerin Dİİ skor ortalamasının 0.34±1.64 olduğu tespit edilmiştir. Tip 2 diyabete hipertansiyonun da eşlik ettiği durumda Dİİ skorunun daha yüksek olduğu görülmüştür. Cinsiyetler baz alındığında, kadınlar ve erkeklerde Dİİ ortalamaları arası farklar hastalıklara göre önemsiz bulunmuştur. Üç grup için de Dİİ skor değeri önemsiz bulunmuştur.
Hipertansiyon Önleyici Diyet Yaklaşım (DASH) skoruna uyum, hipertansif bireylerde 3.5, tip 2 diyabetik bireylerde 4.75 ve hem hipertansif hem tip 2 diyabetik olan bireylerin 3.5 olduğu saptanmıştır. Bu sonuca göre tip 2 diyabetik bireylerin DASH skoruna uyumunun daha yüksek olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak bireylerin günlük diyetlerinde var olan besin ve besin ögeleri inflamasyonun belirlenmesinde
temel bir rolü bulunmaktadır. DASH diyetinin yanı sıra diyet ile alınan besin ve besin ögelerinin kronik hastalıkların önlenmesi ve tedavi süreçlerinde sağlıklı beslenmenin yanı sıra diyetin inflamatuar içeriğini azaltan besinlerin arttırılması, sodyumun azalması, yağ alımının azaltılması, potasyumun arttırılması da önemli hedefler içerisinde yer almalıdır.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Doç. Dr. Reyhan Nergiz Ünal.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Nergiz Ünal, Reyhan2021-06-14T07:35:59Z2021-06-14T07:35:59Z20172017masterThesisİçten, Çağla. (2017). Hipertansiyon ve/veya Tip 2 Diyabeti Olan Yetişkin Bireylerde Diyetin İnflamatuar Skoru ve DASH Diyetine Uyum Durumu. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4967turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/49182021-06-08T23:01:04Zhdl_11129_2097Obez Bireylerde Diyetle Kalsiyum Alımının Vücut Ağırlık Kaybı Üzerindeki Etkisinin DeğerlendirilmesiŞahinoğlu, Gözde SultanBeslenme ve DiyetetikObeziteObez Bireyler--BeslenmeKalsiyumAğırlık kaybıObesityCalciumWeight lossÖZ;
Bu araştırma özel bir diyet merkezine zayıflama amacıyla başvuran 60 obez
birey üzerinde yürütülmüştür. Bu çalışma, süt ve süt ürünleri tüketimi ile sağlanan 800
mg/gün kalsiyum ve 1200 mg/gün kalsiyum içeren zayıflama diyetlerinin vücut
ağırlığı ve yağ yüzdesi kaybına etkisini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya
24- 45 yaş aralığında olan ve obezite dışında kronik başka bir rahatsızlığı bulunmayan
60 obez birey dâhil edilmiştir. Kronik hastalığı olanlar, multivitamin, kalsiyum, D
vitamini desteği alanlar, gebe ve emzikli olanlar ve zayıflamaya yönelik ilaç
kullananlar dâhil edilmemiştir. Çalışmaya katılan bireyler randomize olarak 30’ar
kişilik 2 gruba ayrılmış ve tüm bireyler 8 hafta süresince diyetisyen tarafından takip
edilmiştir. Bireylerin genel özelikleri, antropometrik ölçümlerini ve beslenme
alışkanlıklarını sorgulayan anket diyetisyen eşliğinde doldurulmuştur. Çalışmaya
katılan bireylerin çalışma öncesi besin tüketimlerinin belirlenebilmesi için 3 günlük
besin tüketim kaydı alınmıştır ve Beslenme Bilgi Sistemleri (BEBİS) programı
kullanılarak çalışma öncesinde tüketilen enerji ve besin ögesi alımı hesaplanmıştır.
Antropometrik ölçümler diyetisyen tarafından takip edilerek çalışma başında ve 8
hafta sonundaki değerler karşılaştırılmıştır. Çalışma sonucunda 1200 mg/gün kalsiyum
içeren diyetin vücut ağırlığı ve vücut yağ oranı kaybı üzerindeki etkisi 800 mg/gün
kalsiyum içeren zayıflama diyetine göre istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak günlük kalsiyum alımının süt ve süt ürünleri
tüketimi ile artırılmasının, obez bireylerde vücut ağırlığı ve vücut yağ oranı kaybının
sağlanmasında etkili olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Obezite, Kalsiyum, Ağırlık kaybıThis study was conducted with 60 obese individuals who consult on a special
diet center for losing weight. The aim of this study is to determine the effect of weight reducing diet, which contains 800 mg/day calcium and 1200 mg/day calcium (taken
through milk and dairy products), on body weight loss and fat loss. 60 individuals
between the ages of 24 and 45 years who did not diagnose with any chronic illnesses
but obesity participated in the study. Participants who are with chronic diseases,
pregnant and breastfeeding mothers, the ones who take weight loss medications or
dietary supplements such as a multivitamin, calcium, vitamin D were not included in
the study. Individuals were divided into two groups which per group consisted of 30
people and all participants were followed up by the dietician for 8 weeks. The
questionnaire, which consists of questions related to the general characteristics,
anthropometric measurements, nutritional habits of individuals, filled in company with
the dietician. 3-day food consumption of individuals was recorded in order to
determine the preexisting food consumption of participants. Also, the proportion of
consumed energy and nutritional elements taken by participants were calculated by
using the Nutrition Information System (BEBIS). Anthropometric measurements were
compared at the end of the 8 weeks by the dietician. As a result of the study, the result
indicated that 1200 mg/day calcium diet has a significantly higher effect on weight
loss and body fat loss than 800 mg/day calcium diet (p<0.05). Consequently, it can be
concluded that increment of daily calcium intake by milk and dairy products is
effective in obese individuals to lose weight and body fat.
Keywords: Obesity, Calcium, Weight lostBeslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2019. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Seray Kabaran.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kabaran, Seray2021-06-08T11:49:18Z2021-06-08T11:49:18Z20192019masterThesisŞahinoğlu, Gözde Sultan. (2019). Obez Bireylerde Diyetle Kalsiyum Alımının Vücut Ağırlık Kaybı Üzerindeki Etkisinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4918turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/48612021-02-25T00:01:28Zhdl_11129_2097Tip 1 Diyabetli Bireylerde Fonksiyonel Kapasitenin DeğerlendirilmesiBabayid, GökselFizyoterapi ve RehabilitasyonDiyabetTip 1 DiyabetFiziksel AktiviteFonksiyonel KapasiteType 1 DiabetesPhysical ActivityFunctional CapacityThis study is aimed to compare functional capacity between people with Type 1 Diabetes Mellitus (T1DM) and healthy subjects. A total number of 52 people, 26 T1DM individuals and 26 healthy subjects between the age group 8-30 years, were included in the study. The sociodemographic and laboratory data of the participating people were recorded. Body composition, sense, posture analysis, pulmonary functions, pulmonary muscle strength, EUROFIT were examined within the study’s scope. It was seen that there was no significant statistical differences (p>0,05) between height, body weight, body mass index (BMI), waist-hip circumference measurement and body fat ratio (%) of T1DM individuals and healhty people. Comparing the protective senses, sensation of vibration and neuropathy Disability Score of T1DM and healthy it was seen that all datas is similiar. The postural analysis averages of individuals with T1DM were found to be statistically significantly lower than healthy subjects (p<0,05). There was no statistically significant difference between the mean and percentage values of FVC, FEV1 values (p>0,05), and the mean and percentage of FEV1/FVC and PEF values of healthy individuals and T1DM. The body strength, fatigue state and motor fitness results of T1DM subjects were statistically (p<0,05) lower comparing to the healthy group while flexibility, muscle strength, aerobic fitness, VO2max measurement results and upper extremity muscle endurance were statistically similar in both groups. The total maximum contact area of the left foot of T1DM individuals was found to be significantly higher than healthy individuals (p<0,05). There was a correlation between the duration of diabetes and foot pressure results in individuals with T1DM (p<0,05). In conclusion, physical fitness levels, functional capacities and foot
pressures of T1DM individuals were partially affected by healthy individuals. It was observed that postural disturbance developed and respiratory functions were affected in T1DM individuals.ÖZ:
Bu çalışma Tip 1 diyabetli (T1DM) bireylerin fonksiyonel kapasitelerini sağlıklı bireyler ile karşılaştırmak amacıyla gerçekleştirildi. Çalışmaya 8-30 yaş aralığında 26 T1DM’li ve 26 sağlıklı olmak üzere toplam 52 birey alındı. Çalışmaya katılan tüm bireylerin sosyodemografik ve laboratuvar bulguları kaydedildi. Vücut kompozisyonu, duyu, postür analizi, solunum fonksiyonları, solunum kas kuvvetleri, EUROFIT ve ayak basınç analizi değerlendirildi. T1DM’li ve sağlıklı bireylerin boy, vücut ağırlığı, Beden Kitle İndeksi, Vücut Yağ Oranları (%), bel ile kalça çevre ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olmadığı görüldü (p>0,05). T1DM’li ve sağlıklı bireylerin koruyucu duyusu vibrasyon duyusu ve Nöropati Disabilite Skorlaması karşılaştırıldığında, her iki grupta verilerin benzer olduğu görüldü. T1DM’li bireylerin postür analizi ortalamaları sağlıklı bireylere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p<0,05). Her iki grubun Solunum Fonksiyon Testleri sonuçlarına bakıldığında, FVC, FEV1 ortalama ve yüzde değerleri arasında istatistiksel olarak bir fark görülmedi (p>0,05). T1DM’li bireylerin sağlıklı bireylere göre FEV1/FVC ve PEF değerlerinin ortalama ve yüzdesinin istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu belirlendi (p<0,05). Her iki grubun da esneklik, kas kuvvetleri, aerobik uygunluk,V02max ölçüm sonuçları ve üst ekstremite kas enduransları istatistiksel olarak benzerlik gösterirken (p>0,05), T1DM’li bireylerin gövde kuvveti, yorgunluk durumu ve motor uygunluk sonuçları sağlıklı bireylere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p<0,05). T1DM’li bireylerin sol ayaklarının toplam maksimum temas alanları sağlıklı bireylere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu görüldü (p<0,05). T1DM’li bireylerin diyabet süresi ile ayak basıncı sonuçları arasında ilişki bulundu
(p<0,05). Sonuç olarak, T1DM’li bireylerin fiziksel uygunluk düzeyleri ile fonksiyonel kapasiteleri ve ayak basınçları sağlıklı bireylere göre kısmen etkilenerek, T1DM’li bireylerde postür bozukluğu geliştiği ve solunum fonksiyonlarının etkilendiği görüldü.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehtap Malkoç.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Malkoç, Mehtap2021-02-24T09:46:21Z2021-02-24T09:46:21Z20172017masterThesisBabayid, Göksel. (2017). Tip 1 Diyabetli Bireylerde Fonksiyonel Kapasitenin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4861turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/48892021-02-25T00:01:19Zhdl_11129_2097Mastektomi Yapılmış Meme Kanseri Sağkalanı Kadınlar ile Sağlıklı Kadınların Fiziksel Özelliklerinin ve Yaşam Kalitelerinin KarşılaştırılmasıZabit, FerdiyeFizyoterapi ve RehabilitasyonMeme KanseriMastektomiDengePostürSkapular diskineziPozisyon hissiÜst ekstremite fonksiyolarıYaşam kalitesiMastectomyBalancePostureScapular dyskinesiaPosition senseUpper extremity functionsQuality of lifeThis study has been carried out with the purpose of comparing breast cancer survivor women who had mastectomy and healthy women in terms of the physical features like scapular dyskinesia, postural problems, upper extremity muscle strength, shoulder position sense, upper extremity functions, static and dynamic balance and qualitiy of life.
Total of 66 female individuals, breast cancer survivor women (study group, n=33) and healty women (control group, n=33), between the ages of 35-70, were included in the study. All of the individuals have been evaluated with Lateral Scapular Slide Test (LSST) for scapular dyskinesia, New York Posture Analysis (NYPA) for posture, dynamometric muscle strength assessment (HHD- Hand Held Dinamometre) for upper extremity muscle strength, Angle Reproduction Test (ART) for upper extremity position sense, Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand (DASH) questionnaire for upper extremity functions, Tandem Romberg Test (TRT) for static balance, Y Balance Test (YDT) and Computer Based Balance Device for dynamic balance and Short Form 36 (SF 36) for quality of life.
The results of our study have demonstrated that, there was more scapular dyskinesia and postural problems, less upper extremity muscle strength except for the right shoulder abduction and right shoulder extension, less shoulder joint position sense during abduction movement in both sides, more limitated upper extremity functions, less static balance functioning (eyes closed) and decreased quality of life in terms of some sub-scales (physical function, role function, pain, general health, social function, emotional, physical component) (p<0.05) in the study group comparing to the control group. On the other hand it has been found that there was
no difference between both groups (p>0.05) with regard to the dynamic balance functions and vitality, mental h ealth and mental component sub-scales of the quality of life.
The existence of various physical problems like, reduced upper extremity muscle strength, postural problems, decreased upper extremity position sense, limitations of upper extremity functions and balance problems could be seen in breast cancer survivors. The secondary problems after mastectomy surgery may cause limitations in activities of daily living and may lead to reduced quality of life of breast cancer survivors. Therefore, it is crucial to determine the varying physical features with the healthy women and to take precautions to improve the quality of life of the breast cancer survivors.ÖZ:
Bu çalıĢma, mastektomi yapılmıĢ meme kanseri sağkalanı kadınlar ile sağlıklı kadınları skapular diskinezi, postüral problemler, üst ekstremite kas kuvveti, omuz eklemi pozisyon hissi, üst ekstremite fonksiyonları, statik ve dinamik denge gibi fiziksel özellikler ve yaĢam kalitesi açısından karĢılaĢtırılmak amacıyla gerçekleĢtirildi.
ÇalıĢmaya 35-70 yaĢ arasında, meme kanseri sağkalanı (çalıĢma grubu, n=33) ve sağlıklı (kontrol grubu, n=33) toplam 66 kadın birey dâhil edildi. Tüm bireyler, skapular diskinezi değerlendirmesi amacıyla Lateral Skapular Kayma Testi (LSKT), postür değelendirmesi için New York Postür Analizi (NYPA) , üst ekstremite kas kuvvetini ölçmek amacıyla dinamometrik kas kuvvet ölçümü (HHD- Hand Held Dinamometre), üst ekstremite pozisyon hissinin ölçümünde Açı Tekrarlama Testi (ATT), üst ekstiremite fonksiyonlarının değerlendirilmesinde Kol, Omuz ve El Soruları (DASH) Anketi, statik denge için Tandem Romberg Testi (TRT), dinamik denge için Y Denge Testi (YDT) ve Bilgisayar Destekli Denge Platformu ve yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi için Kısa Form 36 (KF 36) kullanılarak değerlendirildi.
ÇalıĢmamızın sonuçlarına bakıldığında, çalıĢma grubu kontrol grubu ile karĢılaĢtırıldığında skapular diskinezi ve postüral problemlerin daha fazla görüldüğü, sağ omuz abduksiyonu ve sağ omuz ekstansiyon kas kuvveti dıĢında üst ekstremite kas kuvvetinin daha az olduğu, her iki tarafa abduksiyon hareketi sırasında omuz ekleminde pozisyon hissinin daha az olduğu, üst ekstremite fonksiyonlarında kısıtlılık olduğu, statik denge fonksiyonlarının (gözler kapalı) ve yaĢam kalitesinin bazı alt boyutlarının (fiziksel fonksiyon, rol fonksiyonu, ağrı, genel sağlık, sosyal fonksiyon, emosyonel, fiziksel komponent özetinde) daha az olduğu tespit edilmiĢtir
(p<0.05). Buna karĢın dinamik denge fonksiyonları ve yaĢam kalitesinin vitalite, mental sağlık ve mental komponent özeti alt boyutlarında ise iki grup arasında fark olmadığı bulunmuĢtur (p>0.05).
Meme kanseri sağkalanlarında skapular diskinezi, üst ekstremite kas kuvvetinde azalma, postür problemleri, pozisyon hissinde azalma, üst ekstremite fonksiyonlarında kısıtlılık, denge problemleri gibi çeĢitli fiziksel problemler meydana gelebilmektedir. Mastektomi cerrahisi sonrasında meme kanseri sağkalanlarında görülen sekonder problemler bu hastalarda günlük aktivite kısıtlılıklarına yol açabilmekte ve buna bağlı olarak yaĢam kaliteleri azalabilmektedir. Bu nedenle meme kanseri sağkalanlarında yaĢam kalitesini yükseltmek amacıyla sağlıklı kadınlara göre farklılık gösteren fiziksel özelliklerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması önem taĢımaktadır.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gözde İyigün.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)İyigün, Gözde2021-02-24T14:33:21Z2021-02-24T14:33:21Z20172017masterThesisZabit, Ferdiye. (2017). Mastektomi Yapılmış Meme Kanseri Sağkalanı Kadınlar ile Sağlıklı Kadınların Fiziksel Özelliklerinin ve Yaşam Kalitelerinin Karşılaştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4889turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/48732021-02-25T00:00:57Zhdl_11129_2097Sağlıklı Bireylerde, Thrower’s Ten (T10) Egzersizlerinin Üst Ekstremite Denge, Kassal Kuvvet ve Endurans Üzerine Etkilerinin İncelenmesiGökalp, ÖzgeFizyoterapi ve RehabilitasyonThrower’s TenEgzersizKuvvetDengeEnduransThrower’s TenExerciseStrengthBalanceEnduranceThis study was performed to investigate the effect of Thrower’s Ten (T10)
exercises on balance, muscular strength and endurance in healthy sedentary people.
A total of 36 healthy sedentary female and male subjects between the aged of
18-35 years were included in the study. Individual were randomly divided into two
groups, exercise and control groups. Individuals in the training group were trained in
T10 exercise for 8 weeks, 3 times a week for 50 minutes. In both groups, dynamic
balance of the upper extremity was evaulated with Upper Quarter Y Balance Test.
Upper extremity muscle strength and endurance was measured by isokinetic
dynamometer. Upper extremity explosive force was evaulated with Medicine-Ball
Throwing Test. Fatigue was measured by the Borg Fatigue Scale. Body composition
was measured by bioelectrical impedance analysis.
A statistically significant difference was found in dynamic balance, explosive
power and fatigue when the exercise and control group were compared with the last
tests (p <0.05) high impact of clinically applied training (r≥5). However, there was
no statistically significant difference between groups in muscular strength, endurance
and body composition (p> 0.05). Statistically significant differences were found
when the exercise group pre-post tests were compared (p <0.05) and the median
(r≥4), and high effect (r≥5) of the clinically applied training, and no statistically
significant difference was found in the control group (p>0,05).
It has been concluded that T10 exercises are an effective method of
improving upper extremity balance and explosive strength in healthy individuals.ÖZ:
Bu çalışma, sağlıklı sedanter bireylerde Thrower Ten (T10) egzersizlerinin
üst ekstremite denge, kas kuvveti ve enduransı üzerindeki etkilerini araştırmak
amacıyla gerçekleştirildi.
Çalışmaya 18-35 yaşları arasındaki toplam 36 sağlıklı sedanter kadın ve erkek
birey dahil edildi. Bireyler randomize olarak egzersiz ve kontrol gurubu olmak üzere
iki gruba ayrıldı. Eğitim grubundaki bireylere 8 hafta süresince, haftada 3 kez, 50 dk.
süresince T10 egzersiz eğitimi verildi. Çalışma öncesinde ve sonrasında gruplarda
yer alan bireylerin, üst ekstremite dinamik dengeleri üst ekstremite Y denge testi ile,
üst ekstremite kas kuvvet ve enduransları izokinetik dinamometre cihazı ile, üst
ekstremitenin patlayıcı kuvvetleri sağlık topu fırlatma testi ile, yorgunlukları Borg
Yorgunluk Skalası ile, vücut kompozisyonları ise biyoelektrik empedans cihazı ile
ölçülmüştür.
Egzersiz ve kontrol grubunun son testleri karşılaştırıldığında dinamik denge,
patlayıcı güç ve yorgunlukta istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (p<0,05) ve
klinik olarak uygulanan eğitimin yüksek etkisi bulundu (r≥5). Ancak kassal kuvvet,
endurans ve vücut kompozisyonunda gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark
bulunmadı (p>0,05). Egzersiz grubu ön ve son testleri kıyaslandığında istatistiksel
olarak anlamlı farklılıklar bulunurken (p<0,05), klinik olarak da uygulanan eğitimin
orta (r≥4) ve yüksek etkisi görülürken (r≥5), kontrol grubunda hiçbir parametrede
istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi (p>0,05).
T10 egzersizlerinin sağlıklı bireylerde üst ekstremite dengesinin ve patlayıcı
kuvvetin geliştirilmesinde etkili bir yöntem olduğu sonucuna varıldı.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Berkiye Kırmızıgil.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Kırmızıgil, Berkiye2021-02-24T13:04:51Z2021-02-24T13:04:51Z20182018masterThesisGökalp, Özge. (2018). Sağlıklı Bireylerde, Thrower’s Ten (T10) Egzersizlerinin Üst Ekstremite Denge, Kassal Kuvvet ve Endurans Üzerine Etkilerinin İncelenmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4873turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/48802021-02-25T00:01:32Zhdl_11129_2097Meme Kanseri Cerrahisi Sonrasında Üst Ekstremitesinde Lenfödem Gelişen Hastalarda Self-masaj, Egzersiz ve Hasta Eğitiminin Lenfödem, Üst Ekstremite Fonksiyonları ve Yaşam Kalitesi Üzerindeki Etkilerinin AraştırılmasıKütüküt, EmineFizyoterapi ve RehabilitasyonMeme Kanseri--CerrahiMeme kanseriLenfödemSelf-masajEgzersizHasta EğitimiÜst Ekstremite FonksiyonlarıYaşam KalitesiBreast cancerLymphedemaSelf-massageExercisePatient TrainingUpper Extremity FunctionsQuality of LifeThis research is concluded with the aim of inspecting the effects of self- massage and exercises alongside with patient training on lymphedema, functions and quality of life on the patients that developed lymphedema in the upper extremity of patients after the breast cancer surgery.
19 patients included in the research whom had unilateral lymphedema devel-opments in their upper extremity. Demographic information of the patients have been questioned. Circumference measurements made in the upper extremity of the affected arm before and after the treatment. To identify the functions of upper extremity, disabilities of the arm, shoulder and hand problems survey has been done. To evaluate the quality of life, European Cancer Research and Treatment organization’s Quality of Life Questionnaire (EORTC QLQ-C30) has been used. Same treatment approaches have been applied to individuals. Pre and post treatment figures have been compared to analyze the effectiveness of the treatment. Individual patient training, self-massage and home exercises included in the treatment program. This treatment program applied as a home program for the total course of 4 weeks.
In this duration, all the assessments have been made on the first day. Following that, lymphedema training has been done. As a part of the training, all the important issues about lymphedema have been orally explained to the patients. Self-massage technique has been instructed after the training. Lastly, first week exercises have been taught to individuals. In the second and third weeks, self-massage appliances of patients checked and following week exercises taught. At the end of the fourth week, the last home visit has been made to check the appliance of self-massage and measurements have been made again.
When the effects of the self-massage, home exercises and patient training which applied in our research, on lymphedema analyzed, it has been seen that there were no significant statistical difference in the 1, 2 and 5 truncated cone volume but treatment had medium-high effects (r=0,03). Although the active exercise program which applied to improve the upper extremity functions was not meaningful statistically in the DASH questionnaire, there was an improvement and the applied treatment can be considered as a good method (p>0,05) that improved the quality of life (EORTC QLQ-C30).ÖZ:
Bu çalışma, meme kanseri cerrahisi sonrasında üst ekstremitesinde LÖ gelişen hastalarda self-masaj ve egzersiz ile birlikte verilen hasta eğitiminin LÖ, fonksiyonlar ve yaşam kalitesi üzerine etkilerinin araştırılması amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Çalışmaya meme kanseri cerrahisi sonrası ünilateral LÖ gelişmiş olan, 19 gö-nüllü hasta dahil edildi. Katılımcıların demografik bilgileri sorgulandı. Etkilenmiş ekstremiteye tedavi öncesi ve sonrasında çevre ölçümü yapıldı. Üst ekstremite fonksi-yonlarının belirlenmesinde Kol, Omuz ve El Sorunları Anketi uygulandı. Yaşam kali-tesinin değerlendirilmesinde ise Avrupa Kanser Araştırma ve Tedavi Organizasyonu Yaşam Kalitesi Ölçeği (EORTC QLQ-C30) kullanıldı. Bireylere aynı tedavi yaklaşım-ları uygulandı. Tedavi öncesi ve sonrası değerler karşılaştırılarak tedavinin etkinliği araştırıldı. Tedavi programı içerisinde bireylere hasta eğitimi, self-masaj ve ev egzer-siz programı uygulandı. Bu tedavi programı toplam 4 hafta süreyle ev programı olarak uygulandı.
İlk gün tüm değerlendirmeler yapıldı. Ardından LÖ hakkında bilgilendirme eğitimi yapıldı. Bu eğitim dahilinde tüm hastalara LÖ hakkında dikkat edilecek husus-larla ilgili bilgiler sözlü olarak anlatıldı. Verilen eğitimin ardından self-masaj yöntemi gösterildi. Son olarak bireylere ilk hafta yapılacak olan egzersizler öğretildi. İkinci ve üçüncü haftalarda hastaların self-masaj uygulamaları kontrol edildi ve bir sonraki haf-tanın egzersizleri gösterildi. Dördüncü hafta, bireylere ev ziyareti yapılarak self-masaj uygulaması kontrolü yapıldı ve dördüncü hafta egzersizleri öğretildi. Dördüncü hafta-nın sonunda ise ev ziyareti son kez yapılarak self-masaj uygulaması kontrol edildi ve ölçümler dördüncü haftanın sonunda tekrardan yapıldı.
Çalışmamızda uygulanan self-masaj, ev egzersizleri ve hasta eğitiminden olu-şan yöntemlerin LÖ üzerindeki etkinliği incelendiğinde, katılımcıların tedavi sonra-sında tedavi öncesine göre kesik koni hacim düzeyi 1, 2 ve 5’te istatistiksel olarak anlamlı bir azalma olmadığı fakat tedavinin orta-büyük etki yarattığı görülmüştür (r = 0.3). Üst ekstremite fonksiyonlarını geliştirmek için uygulanan aktif egzersiz progra-mında DASH anketi sonuçlarının istatistiksel olarak anlam düzeyine ulaşmasada geli-şim gösterdiği ve uygulanan tedavi programının yaşam kalitesinin (EORTC QLQ-C30) artırılmasında bir yöntem olduğu sonucuna varıldı (p>0,05).Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2018. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Gözde İyigün.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)İyigün, Gözde2021-02-24T14:01:59Z2021-02-24T14:01:59Z20182018masterThesisKütüküt, Emine. (2018). Meme Kanseri Cerrahisi Sonrasında Üst Ekstremitesinde Lenfödem Gelişen Hastalarda Self-masaj, Egzersiz ve Hasta Eğitiminin Lenfödem, Üst Ekstremite Fonksiyonları ve Yaşam Kalitesi Üzerindeki Etkilerinin Araştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4880turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/49582021-06-14T23:01:09Zhdl_11129_2097Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Öğrenim Gören Kadın Öğrencilerin Sağlıklı Beslenme Takıntıları, Yeme Tutum Davranışları İle Diyet Kaliteleri ve Yaşam Kalitelerinin DeğerlendirilmesiDurmaz, CeydaBeslenme ve DiyetetikSağlıklı Beslenme--Diyet--Doğu Akdeniz Üniversitesi--Gazimağusa (Kıbrıs)Yeme davranış bozukluğuortoreksiya nevrozakendi diyetlerine ilişkin tutumdiyet kalitesiyaşam kalitesiEating DisorderOrthorexia NervosaTheir Own Attitudes towards their own dietDietQualityLife QualityThis study was planned and held in order to evaluate the nutrition obsession of female students studying at Health Sciences Faculty of Eastern Mediterranean University as well as their eating attitudes and behaviors, diet qualities and life qualities. Among 786 female learners in the 5 Turkish undergraduate programs of Health Sciences Faculty, this study was held with 254 female studnets who were determined by layered sampling method according to their departments, and participants selected by random number tables.
Through the face to face interview and questionnaire techniques; the general information, nutrition habits, food frequency and with amount records, eating attitudes and behaviors scales were collected and some anthropometric measurements were performed. The individuals’ diet qualities were determined by using Diet Quality Index-International. Life styles were determined by using Lifestyle Index which contains the factors that question their diet qualities, physical activity levels, smoking and alcohol consumption.
While %83.9 of the participants tend to have middle level orthorexia nervosa, the %31,5 of them had the risk of eating disorder behaviors. In this study, it has been found that there is a relation with increased orthorexia nervosa risk and increased eating behavior disorder risk. It has been determined that increased risk of orthorexia nervosa and eating behavior disorder risk is related with the eagerness to control the diet. In addition, increased anxiety about the diet contents is related with increased eating behavior disorder and decreased lifestyle quality. In conclusion, the anxieties of individuals regarding diet pattern and the desire to control diet are associated with an increased risk of eating behavior disorder
and orthorexia nervosa, affecting quality of life. Therefore, educating young women about attitudes and behaviors related to the diet and improving eating behaviors, dietary quality and quality of life may be effective in reducing the risk of illness and improving the quality of life related to eating behavior.ÖZ:
Bu çalışma, Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde öğrenim gören kadın öğrencilerin sağlıklı beslenme takıntıları, yeme tutum ve davranışları ile diyet kaliteleri ve yaşam kalitelerinin değerlendirilmesi amacıyla yürütülmüştür. Sağlık Bilimleri Fakültesi’ne bağlı 5 Türkçe lisans programında bulunan 786 kadın öğrenci arasından bölümlere göre tabakalı örnekleme yöntemiyle belirlenen 254 kadın öğrenci, rastgele sayılar tablosundan yararlanılarak araştırmaya dahil edilmiştir.
Bu araştırmada, anket ve teke tek görüşme tekniğiyle genel bilgiler, beslenme alışkanlıkları, besin tüketim sıklık ve miktar kayıtları alınmış, yeme tutum ve davranışlarını belirlemeye yönelik kullanılan ölçekler ve bazı antropometrik ölçümleri yapılmıştır. Diyet kalitesi, Diyet Kalite İndeksi-Uluslararası Ölçeği ile belirlenmiştir. Yaşam kalitesi, diyet kalitesi, fiziksel aktivite düzeyleri, sigara ve alkol tüketimlerini kapsayan Yaşam Tarzı Ölçeği ile belirlenmiştir.
Bireylerin %83.9’unun orta derece ortoreksiya nevroza riski, %31.5’inde yeme davranış bozukluğu riski olduğu belirlenmiştir. Bireylerin ortoreksiya nevroza riskindeki artış ile yeme davranış bozukluğu riskindeki artışın ilişkili olduğu saptanmıştır. Ortoreksiya nervoza ve yeme davranış bozukluğu riskinin artışı ile diyeti kontrol etme isteği artışı arasında da ilişki belirlenmiştir. Ayrıca, diyetin içeriğine yönelik endişe duyma artışının yeme davranış bozukluğu riskindeki artış ve yaşam kalitesindeki azalışla ilişkili olduğu saptanmıştır.
Sonuç olarak bireylerin diyetin içeriğiyle ilgili endişeleri ve diyeti kontrol etme isteklerindeki artış bireylerin yeme davranışı bozukluğu ve ortoreksiya nervoza riskindeki artışla ilişkili olup bu da yaşam kalitesini etkilemektedir. Dolayısıyla genç
kadınlara diyetle ilgili tutum ve davranışları ve yeme davranışlarının iyileştirilmesi, diyet kalitesi ve yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik eğitimler verilmesi yeme davranışıyla ilgili hastalık risklerinin azalması ve yaşam kalitesinin geliştirilmesinde etkili olabilir.Beslenme ve Diyetetik Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ceren Gezer.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Gezer, Ceren2021-06-14T05:39:59Z2021-06-14T05:39:59Z20172017masterThesisDurmaz, Ceyda. (2017). Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Öğrenim Gören Kadın Öğrencilerin Sağlıklı Beslenme Takıntıları, Yeme Tutum Davranışları İle Diyet Kaliteleri ve Yaşam Kalitelerinin Değerlendirilmesi. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4958turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/49282021-06-09T23:01:27Zhdl_11129_2097Postmenopozal Kadınlarda Gövde Stabilite Eğitiminin Omuz Kas Kuvveti ve Dinamik Stabilitesi ile Yaşam Kalitesine Etkisinin AraştırılmasıSezerel, BuseFizyoterapi ve RehabilitasyonKas - iskelet sistemiMenopozMenopozsonrası DönemOmuz EklemiStabiliteKuvvetEnduransYaşam KalitesiMenopausePostmenopausal PeriodShoulder JointStabilityStrengthEnduranceQuality of LifeThis study was performed to investigate the effect of trunk stability training on shoulder functions, dynamic stability, shoulder muscle strength and endurance, joint position sense, dynamic balance and quality of life in postmenopausal women.
The study included 26 postmenopausal women between the ages of 40-60. Individuals were given the clinical pilates exercises for 6 weeks. Shoulder dynamic stability was evaluated with Closed Kinetic Chain Upper Extremity Stability Test (CKCUES test) and Upper Quarter Y Balance Test (UQYBT). Core muscle strength and endurance was assessed with Side Bridge Test, Supine Bridge Test, Sorensen Test and Trunk Flexor Muscle Endurance Test. Upper extremity muscle endurance was evaluated with modified push up test. The rotator cuff muscle strength was measured by Humac Norm Isokinetic Dynamometer and grip strength by Takei Hand Dynamometer. The dynamic balance of trunk was assessed with the Lower Quarter Y Balance Test (LQYBT) and the shoulder joint position sensation measured with the Laser-Pointer Assisted Angle Reproduction Test (LP-ART). The Arm, Shoulder and Hand Disability Questionnaire (DASH) was used to assess upper extremity function and the Menopause Specific Quality of Life Scale (MENQOL) was used to assess quality of life.
There was a significant increase in core stabilization after the pilates exercise program (p<0,05). At the end of the training, statistically significant differences were found in shoulder stabilization, shoulder joint position sense, upper extremity endurance and dynamic balance compared to pre-training values (p<0,05). There was a clinical significant increase in the quality of life, shoulder functions and left extremity dynamic balance although there was no statistically significant difference
due to overlap in 95% confidence interval. Pilates exercises had no significant effect on shoulder muscle strength and hand grip strength (p>0,05).
It has been concluded that the core stabilization exercises are useful for improving upper extremity functions, preventing injuries and increasing quality of life in postmenopausal women.ÖZ:
Bu çalışma postmenopozal kadınlarda pilates egzersizleri ile yapılan gövde stabilite eğitiminin omuz fonksiyonlarına, dinamik stabilitesine, kas kuvvet ve enduransına, eklem pozisyon hissine, dinamik dengeye ve yaşam kalitesine etkisinin olup olmadığını araştırmak amacı ile gerçekleştirildi.
Çalışmaya 40-60 yaşları arasında postmenopozal dönemdeki 26 kadın dahil edildi. Bireylere 6 hafta süresince klinik pilates eğitimi verildi. Pilates eğitimi öncesi ve sonrasında omzun dinamik stabilitesi kapalı kinetik zincir üst ekstremite stabilite testi (KKZÜEST) ve Üst Ekstremite Y Denge Testi (ÜEYDT) ile, gövdenin kor kas kuvveti ve enduransı Yan Köprü Testi, Yüzüstü Köprü Testi, Sorensen Testi ve Gövde Fleksör Kas Endurans Testi ile, üst ekstremite kas enduransı modifiye push up testi ile; rotator kılıf kas kuvveti Humac Norm İzokinetik Dinanometre ile değerlendirildi. Kavrama kuvveti Takei El Dinanometresi ile ölçüldü. Gövdenin dinamik dengesi Alt Ekstremite Y Denge Testi (YDT) ile omuz eklem pozisyon hissi ise Lazer İmleç Yardımlı Açı Tekrarlama Testi (Lİ-ATT) ile değerlendirildi. Üst ekstremite fonksiyonunun değerlendirilmesinde Kol, Omuz ve El Sorunları Anketi, yaşam kalitesinin değerlendirilmesinde ise Menopoza Özgü Yaşam Kalitesi Ölçeği (MÖYKÖ) kullanıldı.
Pilates egzersizleri ile kor stabilitede anlamlı artış saptandı (p<0,05). Eğitim sonunda omuz stabilizasyonu, omuz eklem pozisyon hissi, üst ekstremite enduransı ve dinamik dengede eğitim öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (p<0,05). Yaşam kalitesi ve omuz fonksiyonlarında %95 güven aralığında çakışma sebebi ile istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmasa da klinik olarak anlamlı artış görüldü. Pilates egzersizlerinin omuz kas kuvveti ve el kavrama kuvveti üzerine
anlamlı etkisi bulunmadı (p>0,05). Postmenopozal kadınlarda uygulanan kor stabilizasyon egzersizlerinin üst ekstremite fonksiyonlarının geliştirilmesi, yaralanmaların önlenmesi ve yaşam kalitesinin artırılmasında yararlı bir yöntem olduğu sonucuna varıldı.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2017. Tez Danışmanı: Prof. Dr. İnci Yüksel.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Yüksel, İnci2021-06-09T07:11:12Z2021-06-09T07:11:12Z20172017masterThesisSezerel, Buse. (2017). Postmenopozal Kadınlarda Gövde Stabilite Eğitiminin Omuz Kas Kuvveti ve Dinamik Stabilitesi ile Yaşam Kalitesine Etkisinin Araştırılması. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4928turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
oai:i-rep.emu.edu.tr:11129/49172021-06-08T23:01:11Zhdl_11129_2097Diz Artroplastisi Uygulanan Hastalarda Akuabisiklet Eğitiminin Ağrı, Eklem Hareket Açıklığı, Kas Kuvveti, Fiziksel Performans, Denge ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi: Karşılaştırmalı ÇalışmaYounesian, ParastooFizyoterapi ve RehabilitasyonDiz HastalıklarıDiz ArtroplastiAkuabisikletKlasik ev egzersizAğrıEklem hareket açıklığıKas kuvvetiFiziksel fonksiyonKnee ArthroplastyAquabicycleClassic home exercisePainrange of motionMuscle strengthPhysical functionÖZ:
Çalıçmamız diz artroplastisi uygulanan hastalarda akuabisiklet eğitiminin ağrı, eklem
hareket açıklığı, kas kuvveti, fiziksel performans, denge ve yaşam kalitesi üzerine
etkisi, karşılaştırmalı bir çalışma amacıyla yapıldı. Çalışmaya 76 diz artroplastisi
uygulanan birey 3 hastaneden katıldı. 38 birey akuabisiklet eğitim grubunda ve 38
birey klasik ev egzersiz programı grubunda olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Çalışma 4
hafta süreyle haftada 3 kez yapıldı. Bireylerin demografik bilgileri kaydedildi. Ağrı
Görsel Analog Skalası (GAS), diz ekleminin normal hareketi gonyometre, kas kuvveti
manual kas testi, antropometrik ölçümü mezura ile santimetre olarak diz ekstansiyonda
iken patella seviyesinde, 5 cm üstünde ve 5 cm altından çevre ölçümü, fiziksel
performansın kalk ve yürü testi ve merdiven inip çıkma testi ile denge berg ölçeğiyle,
fiziksel fonksiyon Western Ontario and Mcmaster Universities Index (WOMAC) ve
yaşam kalitesi SF-36 ile değerlendirildi.
Tedavi öncesinde tüm değerlendirme sonuçları gruplar arasında istatiksel olarak
benzerdir (tüm p’ler p>0,05). Tedaviden sonrası her 2 grupta tüm değerlendirmeler de
Kuadriceps kas kuvveti, Berg denge ölçeği ve Yaşam kalitesi (Short Form - 36)
puanları hariç (p>0,05), anlamlı düzeyde gelişmeler gösterdi (tüm p’ler p<0.05).
Çalışmamız diz artroplastisi uygulanan bireyler için 4 hafta akuabisiklet eğitimin
kullanımı etkili olduğunu göstermektedir. Kontrol grubu içinde anlamlı gelişmeler
olmasına rağmen akuabisiklet eğitiminin etkinliği daha fazla gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Diz Artroplasti, Akuabisiklet, Klasik ev egzersiz, Ağrı, Eklem
hareket açıklığı, Kas kuvveti, Fiziksel fonksiyonAim of this study was to investigate the effects of aquabicycle on pain, range of motion
of knee joint, muscle strength, edema, physical performance, balance, physical
function and quality of life in patients who underwent knee arthroplasty. his study
included 76 subjects from 3 hospitals, participants were divided in two groups, 38 of
them participated in Aquabicycle “Treatment Group” and the other 38 participated in
classic home exercises ”Control Group”. Both groups had treatment programs for 4
weeks and 3 sessions per week.
The demographic information was recorded for each participant. Pain score assessed
by Visual Analogue Scale (VAS), goniometer used for measuring knee range of
motion, muscle strengths with manual muscle test, anthropometric through centimeters
at the 5 cm above and 5 cm below of Patellar level, physical performance with Timed
Up and Go test (TUG), and Step stair test, balance with Berg test, physical function by
“The Western Ontario and Mcmaster Universities Osteoarthritis Index (WOMAC)”
and quality of life with short form SF-36 were assessed.
The statics and collected data’s before experiments between two groups were similar
(all p's > 0.05). After the experiments, all results in both groups showed significant
differences (all p's < 0.05) in favors of Treatment group, with exception of muscle
strength (Quadriceps) and Berg test results as well as quality of life which there were
no significant differences between two groups (p> 0.05).
As mentioned above it is clear the results of our study shows that use of aquabicycle
for 4 weeks is more effective for knee arthroplasty. Even though there were significant v
improvements in the classic home exercise group, the effectiveness of aquacycling
training were higher.
Keywords: Knee Arthroplasty, Aquabicycle, Classic home exercise, Pain, range of
motion, Muscle strength, Physical function.Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dalında Yüksek Lisans Tezidir. Tez (Yüksek Lisans)--Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, 2019. Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Ender Angın.Eastern Mediterranean University (EMU) - Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)Angın, Ender2021-06-08T11:29:07Z2021-06-08T11:29:07Z20192019masterThesisYounesian, Parastoo. (2019). Diz Artroplastisi Uygulanan Hastalarda Akuabisiklet Eğitiminin Ağrı, Eklem Hareket Açıklığı, Kas Kuvveti, Fiziksel Performans, Denge ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi: Karşılaştırmalı Çalışma. Tez (Yüksek Lisans), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Gazimağusa: Kuzey Kıbrıs.http://hdl.handle.net/11129/4917turinfo:eu-repo/semantics/openAccess
0001-01-01T00:00:00Z/9999-12-31T23:59:59Z/hdl_11129_941/oai_dc/100