Abstract:
Güneş saniyede 508 milyon ton hydrojeni, 504
milyon ton heliuma çeviren thermal bir reaktördür[1].
Rüzgâr, bio-kütle gibi yenilenebilir enerji kaynakları
temelde güneş enerjisi merkezlidir. Rüzgâr enerjisi
yerleşkeler arasındaki sıcaklık farkından kaynaklanır, bu
sıcaklık farkını yaratan güneş enerjisinin bu yerleşkelere
farklı oranlarda düşmesidir.Aynı şekilde bio-kütle (ağaç,
bitki) oluşumu fotosentez reaksiyonuna dayanır.
Fotosentez reaksiyonunun gerçekleşebilmesi için de
güneş enerjisi gerekmektedir. Güneş enerjisi, diğer
yenilenebilir enerji kaynaklarının temel kaynağı olması,
sağlanan potansiyel enerjinin farklı uygulamalar için
elverişli olması ve farklı formlara (elektrik, ısı)
dönüşümü sırasında sıfır CO2 emisyonlu olması dolayısı
ile fosil yakıtlara gösterilebilecek en iyi alternatif enerji
kaynağıdır. Güneş enerjisinin, elektrik üretimi (güneş
panelleri ile), sıcak su üretimi, ısıtma-soğutma … gibi
alanlarda kullanımı mümkündür. Tüm bu avantajlarının
yanında, dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yoğunluğunun
düşük olması (bölgelere göre değişkenlik göstermesi ve
özellikle depolanamıyor olması, güneş enerjisinin
kullanımında kısıtlamalar getirmektedir. Bu
kısıtlamaların bir kısmını ortadan kaldırmak “güneş
fırın” ları ile mümkündür. Güneş fırınları, dünya üzerine
düşen düşük yoğunluklu güneş enerjisini aynalar (düz
veya parabolik) yardımı ve/veya lens(ler) ile belirli
noktalara odaklayan sistemlerdir. “Güneş fırını”
uygulamalarını cazip kılan en önemli noktalardan
birincisi, dünya üzerine düşen güneş enerjisini oldukça
yüksek oranda odaklayıp, sanayide yüksek ısı enerjisi
gerektiren uygulamalarda fosil yakıtlarının yerini
alabilecek olmaları, ikincisi ise elde edilen yüksek ısı
enerjisinin bio-gas, kömür ve/veya hidrojen gibi enerji
formlarına dönüştürülerek bir anlamda güneş enerjisini
“depolanabilir” enerji çeşitlerine çevrilebilmesinde
kullanılabiliyor olmasıdır.