Abstract:
Yapı kültürü, toplumun tümü tarafından ortaklaşa üretilen yapılı çevre ve buna bağlı değerleri içerir. Öyle ise yapılı çevreyi yapı kültürü ve mekânsal politikalardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Makalede, yapılı çevrenin büyük bölümünü teşkil eden konut yapıları özelinde gelişen yapı kültürünü ve bunu oluşturan aktörlerin ve konut politikalarını belirleyen yasalar ve tüzükler gibi aktörlere alan açan araçların oluşturduğu yetkinlik dereceleri saptamaları yapılarak bir ilişkiler ağı oluşturacak şekilde sunulmaktadır.
Konut politikalarına etki eden aktörlerin kullanımındaki yasalar ve tüzükler emredici bir biçimde düzenlenmiştir. Bu emredici (prescriptive) biçimlenme otoriter bir yapı kültürünü öngörmekle birlikte, ilgili otoriteler, İçişleri Bakanlığı Konut Edindirme Birimi, Sosyal Konut İdaresi ve Belediyeler gibi, bu yetkilerini özele devretmiş ve kısıtlı yönetim kapasitelerini de zaman içinde yitirmişlerdir (örneğin, 63/2007 sayılı Konut Edindirme Yasası değişikliğinde açıkça konut sağlamakla yükümlü olan devlet bu yükümlülüğünü borçlanma araçlarına yönlendirecek şekilde yeniden düzenlemiştir). Yapı kültüründeki yetkinliği yasalar ile tanımlanmış makamlar süreç içerisinde bu görevlerinden uzaklaşmış ve kendiliğinden gelişen serbest piyasa “temayüllerine” (yasadışı eğilimler ve pratiklere) alan açmışlardır (Erhürman, 2015). Bu durumun iki sonucu üzerinde durmak gerekir. Birincisi emredici yasaların günümüz koşullarında suiistimale açık bir yapı kültürü oluşturması, ikincisi ise büyük bir kesimin yapı kültürü içinde rol üstlenmesinin önüne geçilmesidir. Bu iki saptama birbiri ile doğrudan ilişkilidir. Emredici yasa biçimi makamların antidemokratik temayüllerini ifşa eden tüm olay ve aktörleri marjinalleştirmek sureti ile sistemin dışında bırakmakta veya bu temayülleri emir kipi ile bütünleştirerek meşrulaştırıcı bir hegemonya yaratırken farklı aktörler üzerinde “Güç” uygulamaktadır (Negri, 1999).
Yeni önerilecek yapı kültürü modelinde, aktörlerin sadece biçimsel olarak farklı bir temsiliyet imkanı bulmaları yeterli değildir. Salt biçimsel bir değişim demokratik bir yapı kültürü oluşumu için yeterli değildir. Demokratik alan, ancak dışarıda kalan, sesi duyulmayan veya görünür olmayan kişiler, şeyler ve olayların kendini ifade edebilecekleri ortamların yaratılması ile oluşacaktır (Swyngedouw, 2015; Ranciere, 2007). Ekonomik, kültürel veya etnik azınlıklar, ekolojik varlıklar ve habitatlar gibi mekânsal politikanın sessiz aktörlerine ses verebilecek araçların ilişkiler ağında kendine yer bulabilmesi gerekmektedir. Oligarşik ancak zayıf devlet kurumları ile sermaye grupları arasındaki gizli ittifak sonucu oluşan post-politik ortam siyasal alanı topluma kapamıştır (Ranciére, 2007; Zizek, 2011; Mouffe, 2013; Swyngedouw, 2015). Böylelikle konut yapıları gibi yapılı çevrenin büyük bir bölümünü düzenleyen araçlar ve binalar, toplumsal politik ortama kapatılmıştır. Öyle ise öneri yapı kültürü aktörleri ağının oluşturulmasında katalizör görevi görecek olan aracılar, mevcut düzende dışarıda kalan ve sesi duyulmayan aktörlerdir.
Kentsel politikalar literatürü çerçevesinde ‘dışarıda kalan aktörlerin’ ve konuların taraması yapılarak ülkenin mevcut durumuna göre geçerliliği saptandıktan sonra yeni bir konut politikası üretilmesi için bir model oluşturulabilir. Konut politikaları çerçevesinde uygulanmakta olan ‘marjinalleştirme ve hegemonya’ pratiklerinin yasal ve diğer çerçeveleri saptanarak hangi noktalarda görünmeyen veya yetkin olmayan aktörlerin ‘yetkinleştirilmesi’ gerektiği tartışılacaktır. Marjinalleştirme (görmezden gelme), hegemonya (güç uygulama), yetkinleştirme (güç verme) üç ana yönetim biçimi olarak bize mevcut durum tespiti için geçerli bir zemin sunabilir. Hegemonya kimi zaman çelişkileri ortaya çıkaran bir araç olarak düşünülse de çoğunlukla gücün tek taraflı uygulanmasını getirir. Öyle ise durumlara ve aktörlere göre otorite kimdir sorusu sorulduğu zaman ortaya çıkan şema hegemoniktir. Hegemonya gücün tek taraflı uygulanması sonucunda çelişkilerin ve onlara bağlı farklı olasılıkların homojen bir uzlaşı alanına indirgendiği pratikleri anlatır. Marjinalleştirme çelişen durumları, farklı sesleri görmezden gelme pratiğini anlatır. Tartışmaya kimin dahil olacağını, yapının karar alma ve inşa süreçlerinde kimin hangi rolü alacağı marjinalleştirme araçları ile belirlenir. Özellikle finansmanı sağlayan aktörlerin zaman parametrelerine uymadığı gerekçesi ile birçok hibe programı karar süreçleri marjinalleştirilen gruplara kapalı yürütülür. Yetkinleştirme, üzerinde güç uygulanan veya marjinalleştirilerek karar süreçlerinden uzaklaştırılan aktörlerin yeni önerilecek araçlar ile yapı kültürü denklemine dahil olmalarını sağlayacak yöntemlerdir.
Mevcut durum saptamaları, konut yapıları, aktörleri ve süreçleri ile sınırlı tutulmuştur. Böylelikle toplumun tümünü ilgilendiren barınma mekanlarının hangi karar ve üretim süreçlerinden geçtikleri ortaya konmaktadır. Konut yapılarını biçimlendiren aktörler ve bu biçimlendirme süreci içinde yetkinliklerini belirleyen yasal araçlar saptanarak bu araçların temayüllere devredilmesi sonucunda oluşan mevcut yapı kültürü şeması oluşturulduktan sonra, bu çerçevenin dışında kalan aktörler ve onlara atfedilecek araçların yetkinlik dereceleri ile yeni bir yapı kültürü ağı önerisi oluşturulmaktadır. Yeni önerilecek kurguda yaygın bir yapı kültürü örgütlenmesi ile birlikte, yetkinlik dereceleri paylaşılan, ortaklıkların oluşabildiği hegemonya ve marjinalleştirme pratiklerinin en aza indiği bir model oluşumu amaçlanmıştır.