Abstract:
ABSTRACT: Places are demarcated with their different characteristics. Generally, socio-cultural, historical, ecological, technological and human attributes define the places and their architecture consequently. Throughout the centuries, the power of place on the development of architecture is known and respectively experienced. Even, in modern times when there is a limited attention to the local/contextual characteristics, creating places and making the environment meaningful are considered by some of theoreticians and professionals in Architecture through the phenomenological approach, which is an opposition to abstract and mental constructs. However, phenomenological approach is not limited only with place and site characteristics. Other than focus on site, it also focuses on tectonics qualities. Architectural detail is taken to explain and identify the character of the environment. Sensuous qualities of materials, light and colour are blended with the symbolic meaning of structural details. In fact, this is the understanding which considers architecture as an existential foothold on the earth.
Today, iconic building which can be considered as the existential foothold, dominated most of the cities in the world. It is the building embodying place characteristics to create and design the place to make it phenomenal and capable of radiating uniqueness inherent in its location. The buildings which are identified with their places and conceived as iconic buildings are usually appreciated not only by professionals but also societies. The finesse and flare of Sydney Opera House is an undeniable thanks to the fact that it incorporates the environment by virtue of its strategic position at the centre of the Sydney harbour. It perfectly matches the landscape thus giving its identity and uniqueness in its own setting. On the other hand, Guggenheim Museum in Bilbao is the example of the use of architecture for place-making. The museum has brought hope to the citizens and city officials on urban regeneration and employment opportunities. The third case is the Gherkin tower in London. It has sparked great interest for its design and its attention to issues regarding sustainability. This great iconic building has clearly become a national pastime that strikes they eyes of tourists as well.
In the recent period, a mix of timeless archetypal and trans-cultural influences is combined through an architecture which is conceived as an act of art and application of technology. In general, a combination of authentic tectonics and material, a blend of poetry and humane flavour that radiates ambitions for society and the experience of the individual, is what great architects of today seek to project an iconic building. However, it is a great curiosity to know if they are considering phenomenological understanding of architecture and its appreciation of the specific qualities of place. In this respect, this study aims to understand architectural characteristics of iconic buildings under the impacts of place and site attributes. It particularly focuses on the architectural characteristics that let the development of architecture of cities. The research will attempt to uncover the iconic buildings as a formal device developing the architecture and society of city. Under this scope, the study will proceed from the phenomenological understanding of architecture and its appreciations of specific qualities of place. Then, the meaning and concept of iconic buildings will be searched by referring to different implementations in Architecture. Then, certain iconic buildings which contribute to city identity and architecture will be selected and analyzed in the light of phenomenological understanding. Keywords: Architectural design, place, architectural and iconic characteristics. ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
ÖZ: Yerler farklı karakteristikleri sayesinde birbirinden ayırt edilmektedir. Genel olarak sosyo-kültürel, tarihsel, çevresel, teknolojik ve insani nitelikler yerleri ve sonuç olarak bu yerlerin mimarisini tanımlamaktadır. Asırlar boyunca, yerel özelliklerin mimarinin gelişimi üzerindeki etkisi bilinmekte olup defalarca deneyimlenmiştir. Hatta modern zamanlarda, yerel/bağlamsal karakteristiklere ilginin sınırlandırıldığı bir dönemde, yerin yaratılması ve çevrenin anlamlı kılınması, soyut ve zihinsel yapılara karşı olan fenomenolojik bir yaklaşım sayesinde, bazı mimari kuramcılar ve profesyoneller tarafından dikkate alınmıştır. Ancak fenomenolojik yaklaşım yalnızca mekan/yer karakteristikleri ile sınırlı değildir. Bu yaklaşım, yer ve mekan üzerinde yoğunlaşmanın yanısıra tektonikler üzerinde de yoğunlaşmaktadır. Çoğu zamanlar mimari detaylar, çevre karakterinin açıklanması ve belirlenmesi için kullanılmıştır. Işık, renk ve malzemelerin duyumsal nitelikleri, yapısal detayların sembolik anlamları ile harmanlanmıştır. Aslında bu konu, mimariyi yeryüzündeki varoluşsal bir tutunma noktası olarak dikkate alan anlayıştır. Günümüzde varoluşsal tutunma noktası olarak göz önünde bulundurulabilen ikonik binalar, dünya çapındaki şehirlerin büyük bir kısmına hakim olmuş durumdadırlar. Yer ile ilişkilenerek tasarlanmış olan binaların karakteristikleri, o yere bir kimlik kazandırırken, bina bulunduğu konumdan almış olduğu özelliklerle de o yere ayrıcalık ve eşsizlik kazandırır. Çoğu zaman, yer özellikleri ve o yere kattıkları değerler ile bilinen ikonik binalar yalnızca profesyoneller tarafından değil toplumlar tarafından da takdir edilirler. Sydney Opera Binası‘nın inceliği ve parıltısı, binanın Sydney limanı ortasındaki stratejik konumu ve ihtişamı ile çevreyi dikkate aldığı gerçeğine inkâr edilemez bir teşekkürdür. Bu bina mükemmel bir şekilde manzara ve ortam ile uyum sağlamış olup dolaysıyla ona kendi düzenindeki kimlik ve eşsizliğini kazandırmıştır. Öte yandan, Bilbao‘da bulunan Guggenheim Müzesi, mimarinin mekan-yaratma için kullanımının çarpıcı bir örneğini oluşturmaktadır. Müze, Bilbao‘da yaşayan birçok insana ve yetkiliye kentsel yenileme ve dönüşüm olanaklarından yararlanmak için bir umut kaynağı olmuştur. Son dönemlerde, bütün zamanların bilinen arketipsel ve trans-kültürel etkileri bir sanat hareketi ve teknoloji uygulaması olarak algılanan bir mimarinin oluşumuna katkı koymaktadır. Genel olarak, toplum beklentilerini ve bireysel tecrübeleri yansıtan, insani değerleri harmanlayan, tektonik ile malzemeyi kullandıran bir yaklaşım günümüz büyük mimarlarının ikonik bir binayı projelendirmek için aradıkları şeylerdir. Ancak, yine de bu mimarların fenomenolojik anlamı ve yer ile ilişkili özellikleri dikkate alıp almadıkları büyük bir merak konusu olmaktadır. Bu bağlamda, bu çalışma mekan/yer nitelikleri etkileri altında ikonik binaların mimari karakteristiklerini araştırmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, özellikle şehirlerin mimari gelişimine katkı koyan mimari karakteristikler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Dolaysıyla, tektonik nitelikler mekan konsepti ile ilişkilendirilmiş olup binaların ışık, iklim, malzeme ve teknolojiye karşı yanıtları sorgulanacaktır. Bu araştırma ayrıca şehir mimarisi ile gelişebilen toplumların ve buna tesir eden ikonik binaları özellikleri üzerinde durmaktadır. Bu kapsam çerçevesinde, bu araştırma, mimarideki fenomenolojik anlamlar ve mimariye etki eden yer ile ilişkili niteliklerden yola çıkmaktadır. Bu bağlamda, yer, mimari özellikler, mimarinin sembolik boyutu üzerinde durulduktan sonra, binaların ikonik karakterlerine teori bölümünde değinilecektir. Çalışmanın ikinci temel kısmında da, seçilen üç özel örnek ikonik bina üzerinden bu konular tartışılacaktır. Ayni zamanda, bu ikonik binaların şehir kimliklerinin oluşumunda etkileri ve mimarisine katkıları değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: mimari tasarım, yer/bağlam, mimari özellikler, ikonik özellikler.